Tavsiye vermek konusunda hevesli bir insan deÄŸilim. Hele de tanımadığım insanlara bir ÅŸeyler önermekten kaçınırım. Hem insanların nelerden zevk aldığı konusu tamamen muamma olduÄŸu hem de “Paris’e gittiyseniz mutlaka Louvre Müzesi’ne gitmelisiniz” gibi tavsiyeleri birazcık komik bulduÄŸum için. Basit bir aramayla bulunabilecek ÅŸeyler için uzun cümleler kurmak/kurdurmak beni mahçup hissettiriyor (eÄŸer soruluyorsa soran adına, eÄŸer sorulmamasına raÄŸmen kendiliÄŸinden anlatıyorsa anlatan adına mahçup oluyorum). Sanırım okul hayatımdan kalma bir duygu bu. Mail grubuna “bu konunun nasıl çözüleceÄŸini bilen var mı?” diye bir soru geldiÄŸinde cevap olarak “Google” yazılması soranı zor ve utanç içinde bırakan bir durumdu grubumuzda. Hâlâ da pek çok konuda böyle bir utanç yaÅŸamaktan korkarım.
Tüm bu hislerime raÄŸmen bugün size Mougins Klasik Sanat Müzesi’ni anlatacağım. Çünkü iyi sebeplerim var. Bu müze Güney Fransa’da konuÅŸlanmış müzeler arasında en az reklam yapan ve yaptığı reklamla insanları “yapmasa daha mı iyi?” diye düşündürtecek kadar yanlış yönlendiren bir kurum. Bugün bu müzeye gitmenizi tavsiye eden bu yazıyı yazıyorum çünkü iyi araÅŸtırarak seyahate çıkmış olmama raÄŸmen bileti aldıktan sonra bile ziyaretimin gerekliliÄŸi konusunda şüphelerim vardı. Oysa müzeden çıkarken “iyi ki girmiÅŸim” diye düşündüm.
İsterseniz hikâyemi en baştan anlatayım:
Geçen yaz sonunda sürpriz bir ÅŸekilde çıktığım Fransa gezisinde Bacon Sergisi’ne gitmiÅŸ, muhtelif müze, ÅŸapel ve kiliselerde Chagall, Cocteau, Matisse, Picasso, Stael görmüş, çok istediÄŸim Bonnard ve daha az istediÄŸim Renoir Müzeleri’ni ziyaret etmiÅŸ, sizin anlayacağınız gezinin sanat ayağını deÄŸerlendirdiÄŸimizde belirli bir tatmin seviyesinin çok üzerine çıkmışken bir PerÅŸembe öğleni Fransa’nın butik köylerinden Mougins’e ulaÅŸtım. Mougins’e ulaÅŸtığımda çok açtım, köyün giriÅŸine yakın bir yerde görüntüsü ve menüsü hoÅŸuma giden bir restoran gördüm. Mougins notlarımızda burada bir müze olduÄŸundan bahsediliyordu ama müzeyle ilgili tek not “Hirst?” olduÄŸu için açık söylemek gerekirse çok da girmek zorundaymışız gibi hissetmiyordum. Bir daha vurgulayayım: çok açtım, öğle yemeÄŸi saatinden sonra sadece o tatlı restoranda deÄŸil hiçbir yerde yemek bulamayacağıma emindim, buradan sonra bir yere daha gitmek istiyordum ve akÅŸamüstünü plajda geçirmek gibi gizli bir niyetim de vardı. Üstelik müzenin kapısında dünyanın en kötü tabelası asılıydı. İçerde görebileceÄŸimiz sanatçıların isimleri yan yana yazılmıştı (neden bu kadar itici bulduÄŸumu bilmiyorum).
Gene de müzeye girdim. Küçük bir alana, sıkışık bir ÅŸekilde yerleÅŸtirilmiÅŸ eserleri gördüğümde ilk baÅŸta neler döndüğünü anlayamadım. Özellikle sıra sıra dizilmiÅŸ yüzlerce miÄŸfer müthiÅŸ canımı sıktı. Sonra aÅŸağıdaki görüntüyle karşılaÅŸtım. Milattan sonra bir ile üçüncü yüzyıllar arasında Roma’da yapılmış Venüs heykellerinin yanında bir adet Mavi Venüs (Yves Klein, 1982), bir adet Venüs’ün DoÄŸuÅŸu (Andy Warhol, 1984) ve bir adet de Salvador Dali Venüs’ü (1973) vardı. Birdenbire ne yapmak istediklerini (sonunda) anlayabildim. Klasik eserlerle modern/çaÄŸdaÅŸ sanat eserlerini iliÅŸkili bir ÅŸekilde sergileme fikri çok hoÅŸuma gitti. Sanatı zaman bağımsız deÄŸerlendirme fikrini zaten seviyordum. ÖrneÄŸin, Tate’in birbirinden farklı dönemlerde yapılmış, ortak bir özelliÄŸi olmayan eserleri bir arada sergilemesinden de hoÅŸlanıyorum. Yılların getirdiÄŸi “belirli bir düzen”le karşılaÅŸma alışkanlığımın devam etmediÄŸini söylersem yalan olur. Ama bir alışkanlığın kırılması için kaç kere aksi hareket etmek gerekiyordu? Yirmi mi? EÄŸer öyleyse yirmi kere daha zevkle Tate’e gidebilirim.
Mougins Müzesi’ni 2011 yılında kuran Christian Levett aslında bir Britanyalı koleksiyoncu. Antik döneme ait olan koleksiyonunu antik dönem esintili modern eserlerle zenginleÅŸtiren Levett müzeyi açmak için Mougins’i seçmiÅŸ çünkü bu köyde de bir evi varmış.
Aşağıdaki üç-dördüncü yüzyıldan kalma panel ve hemen altındaki Raoul Dufy tablosu (1939) mükemmel bir uyum içinde değiller mi?
Güney Fransa’nın doÄŸusu denildiÄŸinde üç tane önemli sanatçının izine çok sık rastlıyorsunuz: Matisse, Chagall ve elbette ki hiçbir ÅŸeyden eksik kalmayan Picasso. Picasso’nun Antibes’teki müzesinin yanı sıra bir süre yaÅŸadığı Vallauris’teki atölyesi ve özellikle Guernica göndermeli SavaÅŸ ve Barış Åžapeli çok güzel. Birinci yüzyıldan kalma Roma büstünün arkasına yerleÅŸtirilmiÅŸ asma yapraklı taç takan sakallı adam portresi de sanatçıya ait.
Bu iki ölüdoÄŸa yan yana öylesine güzeller ki. Galiba en çok bu ikisinden etkilendim. Müze çok dar bir alana çok fazla ÅŸey sıkıştırdığı için bu ikiliyi merdivenlere yerleÅŸtirmiÅŸler. Bu yüzden de görmeden geçme ihtimali yüksek. Birinci yüzyıldan kalma üç inciri ve 1864’ten kalma Fantin natürmortunu birlikte gördüğüm için kendimi ÅŸanslı hissediyorum.
Carlo Maria Mariani’nin Transfiguration’ı (1998) akla Chirico’yu getirmiyor mu? Müzede Chirico’nun eserleri de sergileniyor.
Gelelim Mısır’a. AÅŸağıda Chagall’ın tabletleriyle Musa’sı, Mısır firavunlarıyla birlikte görülüyor.
Ama dahası Calder’in piramitleri, Cocteau’nun sfenksi gibi pek çok eser milattan önce 1100 senesinden kalma tabletler ve bilumum Mısır heykel, mumya, süs eÅŸyalarıyla birlikte sergileniyor.
En sevdiklerimi sona sakladım. Bu gezinin bana Leger’i daha çok sevdireceÄŸini düşünüyordum. Oysa ÅŸanslı isim Jean Cocteau oldu. Solda milattan önce beÅŸinci yüzyıldan kalma bir Frikya tanrıçası var. Gördüğünüz gibi muhteÅŸem bir karakter. Tanrıçaya Cocteau’nun aynı muhteÅŸemlikteki Hermes’i ve Orpheus’u eÅŸlik ediyor.
Tüm bu gösterdiÄŸim eserleri (ve daha fazlasını) inceleyince “şöyle bir yarım saat bakıp çıkarım” diye girdiÄŸim müzeden üç saat sonra ayrılabildim. Müzeden çıktığımda lokantaların öğle yemeÄŸi servisi çoktan sona ermiÅŸ, planlarım sekteye uÄŸramıştı ama ben (ben bahar malik acobo) hayatımdan çok memnundum. Bir kere daha yıllar önce kendi kendime verdiÄŸim önyargılı olmama kararıma uyduÄŸum için çok mutlu oldum. Biraz Mougins sokaklarında dolaşıp köyden ayrıldım.
Levett, eÄŸer antik eserlerden bir müze açsaydı veya modern sanatçıların eserlerinden oluÅŸan koleksiyonunu sergileseydi sıradan bir müze sahibi olacakken bu iki grubu bir araya getirip iliÅŸkilerini vurgulayarak farklı ve ilgi çekici bir iÅŸe imza atmış. GeçmiÅŸle ÅŸimdi arasındaki bu iliÅŸkiyi bu kadar açık bir ÅŸekilde görebilmek ise ayrıca çok güzel. O yüzden olur da yolunuz Mougins’e düşerse bahanelerinizi bir tarafa bırakıp Mougins Klasik Sanat Müzesi’ni ziyaret etmenizi tavsiye ediyorum. (Tavsiye ediyorum!)
Bu yazıyı da dünyanın en orantısız haritalarını çizip bu haritalara her ÅŸeyden daha fazla deÄŸer veren Philippe’in dedikodusunu yapmadan bitirdiÄŸim için kendimi tebrik ederek bitiriyorum. Evet, Philippe. Ohhh Dübüffeee oh, evet. Bitti.
Hiç yorum yok