Etiket:

Louvre

Sanat üstüne

Lisa orada mısın? Benim, Bahar.

elliott erwitt 1997

Louvre Müzesi’ne ilk kez gittiÄŸimde mekan bugünkü haline göre daha sakindi. Gene de o günlerde ÅŸimdiyi öngörebilecek vizyona sahip olmadığımdan “bir müze bundan daha kalabalık olabilir mi?” diye düşündüğümü hatırlıyorum. Yıllar içinde yolum Louvre’a birkaç kere daha düştü ve ne kadar ÅŸanslıyım ki çok daha kalabalık olabileceÄŸini görerek büyük yanılgımdan kurtuldum.

Siz de fark ettiniz mi bilmiyorum, büyük müzelerin kendine ait bir ritmi vardır. Sanki kocaman sanal bir rüzgar tüm insanları baÅŸlangıç noktasından aynı yöne doÄŸru savuruyor gibidir. Ä°tiraz etmeye ya da baÅŸka bir yöne sapmaya çalışsanız da bir noktadan sonra pes ederek kalabalıkla birlikte akmaya baÅŸlarsınız ve sonunda illa ki kendinizi o müzenin yıldız sanat eserinin karşısında bulursunuz. ÖrneÄŸin Vatikan’da tüm yollar Sistine Åžapeli’ne çıkar. Oraya giden ziyaretçilerin çoÄŸunun da tek bir amacı vardır: Sistine Åžapeli’ne ulaÅŸmak. Müzede hedeflerine doÄŸru yürürler ve bu sırada da ilgilerini sunulmuÅŸ diÄŸer eserlerin olduÄŸu odalardan mecburen geçmek zorunda kalırlar.

OKUMAYA DEVAM EDÄ°N

Güzel şeyler, Sanat üstüne

Güzel şeyler no.1: müze ziyaretçileri

Biraz önce bu sitede “güzel ÅŸeyler” adında yeni bir kategori oluÅŸturdum. Bundan sonra (çok sık olamasa da) hoÅŸuma giden ÅŸeyleri sizlerle bu kategori altında paylaÅŸmayı planlıyorum. Bu kategorinin ilk konusu ise uzun zamandır biriktirdiÄŸim dünyanın farklı ülkelerindeki müzelerin ziyaretçilerinin fotoÄŸrafları olacak.

Daha önceki bir yazımda bahsettiÄŸim blog’da bu konuyla ilgili bir yazıyla karşılaşınca bu iÅŸi daha önce yapmadığım için biraz piÅŸman oldum. Ama çok da geç kalmadığıma içten içe inanıyorum. Bugün sizler için yedi fotoÄŸraf seçtim, beÄŸenmeniz durumunda devam edebilirim. Bu sayının kaçlara çıkabileceÄŸini tahmin bile edemezsiniz.

Ä°lk fotoÄŸraf Sunderland Müzesi’nden. 1913 yılında müzenin küratörlerinden John Alfred Charlton Deas ÅŸehirdeki körler okulunda okuyan çocuklar için koleksiyondaki heykelleri dokunarak hissetme seansları düzenlemiÅŸ. Bu seanslar o kadar baÅŸarılı olmuÅŸ ve memnuniyet yaratmış ki Deas, kör yetiÅŸkinleri de davet ettiÄŸi yeni seanslar baÅŸlatmış. Benim gizlice “Herkes İçin Sanat” ismini taktığım bu fotoÄŸraf da o günlerden birinde çekilmiÅŸ.

sessions for the blinds at sunderland museum OKUMAYA DEVAM EDÄ°N

Kısa kısa, Seyahat

Paris

Geçen hafta, “Paris is always a good idea” diyerek ÅŸehri ziyaret ettim. Daha önce hiç bu mevsimde gitmemiÅŸtim. Mayıs Paris’inin hem çok iyi yanları hem de bazı kötü yanları var. Åžehrin bahçelerinin çiçeklenmesi, gün ışığından daha uzun süre yararlanma, lavanta kokuları ve mevsimin güzelliÄŸinin getirdiÄŸi diÄŸer etkiler harikulade. Ama maalesef Paris çok kalabalık. Galiba tahmin ettiÄŸimden daha fazla sayıda ölü iyi Amerikalı varmış ve her iyi Amerikalı gibi ölünce Paris’e gitmiÅŸler (bu kuralın Japonlar için de iÅŸlediÄŸine kanaat getirdim).

Gerçek bir sosyal medya özürlüsü olarak bir süre önce (sonunda) bu blog için bir twitter hesabı aldım. BaÅŸlarda güncelleme ile ilgili problemler yaÅŸadım (çünkü unutuyordum) ama Paris gezisini bir fırsat olarak görüp düzenli güncellemelere baÅŸladım. Yeni yazılardan haberdar olmak ve mini bilgi/haber/düşüncelerimi duymak ya da fotoÄŸraflarımı izlemek isterseniz @guzelonlublog‘u takip edebilirsiniz. Paris’le ilgili daha fazlası da bu hesapta mevcut.

paris

Bu Paris gezimin teması “Paris’te turist olmak”tı. Bazı arkadaÅŸlarım dalga geçtiler ama söylemekten çekinmiyorum: Eyfel’e bile çıktım. Bir sabah ise Versailles Sarayı’na gittim. Bugünkü yazımı orada çektiÄŸim mavi Versailles gökyüzü ile bitirmek istiyorum. Senelerdir göğe bakmadığımı dehÅŸetle fark ettiÄŸim o günden sonra gökyüzüne bakma konusunda bir takıntım oluÅŸtu. Hele de böyle güzelse saatlerce gözlerimi yukarı dikebilirim.

Madem artık sosyal medyada varım, o zaman fotoğraf hakkında şu önemli açıklamayı yapmadan yazıyı sonlandırmayayım: #nofilter.

versailles

Günlerin getirdikleri

Anılar

En sevdiÄŸiniz rengin, hayatınızı deÄŸiÅŸtiren yönetmenlerin, hayvan eÅŸleniÄŸinizin ya da sevgilinizin hayvan eÅŸleniÄŸinin merak edildiÄŸi günümüz anketleri beni çok korkutur. Bu tarz sorularla karşılaÅŸtığımda arkamı dönüp gitmek isterim. Oysa geçen gün yatağımdayken “keÅŸke birisi en büyülü müze anımı öğrenmek istese” diye düşündüm. Bir süredir bekliyorum ama maalesef kimse sormuyor. Ä°ÅŸte bu yüzden bu blog’da kendime bu soruyu yöneltmeye karar verdim: “Evet sayın B.M. Acabo, lütfen (lütfen!) bize en büyülü müze anınızı anlatır mısınız?”

TeÅŸekkürler! Elbette anlatırım. Birkaç sene evvel bir arkadaşımla Paris’e gittik. Arkadaşımın ÅŸehre ilk gidiÅŸi olduÄŸundan klasik bir turist turu planlamıştı. Ben ise daha çok aylaklık yapma peÅŸindeydim. Giderken yanımda Julian Barnes’ın Medusa’nın Salı ile ilgili güzel makalesini de götürmüştüm. Niyetim, Louvre’a uÄŸrayıp tablonun karşısında makaleyi okumaktı. Arkadaşımın Louvre Müzesi’nde geçirdiÄŸi günün akÅŸamının bu planım için ideal zaman olduÄŸuna karar verdim. Onunla müze kapanış saatinde tablonun önünde buluÅŸmak için sözleÅŸtik. Ben on dokuz otuz sularında mekana girdim. Ãœst kata çıkıp tablonun ressamı Gericault’nun Medusa’nın Salı‘ndan önce benzer temayı iÅŸlediÄŸi tabloları inceledim. Makalede bahsedildiklerini bildiÄŸimden fotoÄŸraflarını çektim. Ardından aÅŸağı inip dev tablonun karşısındaki banka yerleÅŸtim ve küçük kağıtlara bastığım yazıyı okumaya baÅŸladım.

OKUMAYA DEVAM EDÄ°N