Etiket:

Salinger

Kitaplar, Proje: David Lodge

7. hafta: Salinger ve ergen konuşma ağzı

Diyeceğim, bunca okuldan bunca yerden ayrıldım da bir kez olsun ayrıldığımı anlayamadım. Tiksinirim bundan. Ayrılığın üzüntülü ya da kötü olması umurumda değil, ama bir yerden ayrıldım mı oradan ayrıldığımı bilmeliyim. Bilmezseniz, daha çok koyar insana.

J.D. Salinger ile tanışmama size daha önce de bahsettiÄŸim derginin ilk sayısı vesile olmuÅŸtu. Pek çoÄŸunuzun aksine yazarın ilk okuduÄŸum kitabı The Catcher in the Rye deÄŸil, dergide yeni çıktığı için reklamı yapılan Dokuz Öyküydü. Bu haftaki okumalar için elimdeki Salinger külliyatını tekrar ortaya döktüğümde hatırlamadığım detaylar ortaya çıktı. ÖrneÄŸin kitabı Zonguldak’taki Gençler Sahaf isimli bir dükkandan almışım (Dokuz Öykü‘nün içinden kitabın reklamının olduÄŸu bir ayraç çıktı. Ãœzerine kocaman harflerle “Zonguldak Hatırası” yazmışım). O günleri düşündüğümde ÅŸehri ziyaret etmiÅŸ olmam garip gelmedi. Ama aynı ÅŸeyi bu kitabı oradan almış olmam için söyleyemeyeceÄŸim. Åžimdi düşünüyorum da Salinger’ın bendeki ilk intibası “dehÅŸetli” bir beÄŸeni olmuÅŸ olmalı. Çünkü Dokuz Öykü‘yü Burcu’ya okuması için verdiÄŸimi hatırlıyorum. Burcu o günlerini Asimov dünyasında kaybolarak geçiren bir arkadaşımdı ve ünlü bilimkurgu kitaplarını keÅŸfetmekle meÅŸgul bu gence türü bilimkurgu olmayan bir kitabı okuması için tavsiye (ve muhtemelen ısrar) ediyorsam o kitaba “aşırı derecede” güveniyor olmam gerekiyordu.

Sonrasında, o günlerimde taklit ettiÄŸim kuzenimin kitapları arasında Gönülçelen‘i bulmuÅŸ ve tanıdık bir yazarla karşılaÅŸmanın verdiÄŸi sevinçle okumuÅŸtum romanı. DiÄŸer eserlerini nerede ve nasıl okuduÄŸumu hatırlamasam da 20 yaşımdan önce Salinger’ları bitirdiÄŸime eminim. Birkaç sene evvel, bir anda hissettiÄŸim bir coÅŸkuyla The Catcher in the Rye‘ı bir kere daha elime almıştım. Aslına bakacak olursanız Salinger arada bir geri dönüp tekrar tekrar okuyabileceÄŸiniz öyküler anlatmış hep. OKUMAYA DEVAM EDÄ°N

Kitaplar, Proje: David Lodge

6. hafta: Thackeray ve Sürpriz

fenner-behmer - bucherwurm

Bu da nedir diyenler için şurada bir açıklama var.

Söz verdiÄŸim ÅŸekilde ilerleyemediÄŸim dikkatinizi çekmiÅŸtir. Çünkü geçen hafta Vanity Fair‘i bitirme hırsına kapıldım ve bir de baktım ki tek satır Salinger okumadan günler geçivermiÅŸ.

Kahramanı olmayan roman Vanity Fair‘i ilk ergen günlerimde okumuÅŸ olmayı isterdim. Åžu yaşımda beni biraz yorduÄŸunu ve ilgimi yeteri kadar cezbedemediÄŸini itiraf ediyorum. Eserle ilgili mutlaka söylenmesi gereken tek ÅŸey ÅŸu: Thackeray öyle bir dünya kurmuÅŸ ki beÅŸ yaşındaki minik bir çocuÄŸa dahi sempati duymanıza tüm gücüyle engel oluyor. Herhangi bir karaktere merhamet hissetmeye baÅŸladığınız an Thackeray, bu karakterin zaafları, hataları ve eksiklerini size tekrar tekrar hatırlatmaktan çekinmiyor (Bu durumun tam aksi için de benzer bir çaba var). Tüm bunlara raÄŸmen yazarın acımasız ya da insafsız olduÄŸunu düşünmedim. Aksine, sarkastik anlatım tarzına raÄŸmen fazlasıyla realist bir romanla karşı karşıya olduÄŸuma kanaat getirdim. Öte yandan, bu roman edebi kaygıların sonucu mu bu boyutta yazılmış yoksa yazarının anlatma coÅŸkusu mu bu neticeyi doÄŸurmuÅŸ sorusu hakkında herhangi bir Thackeray okuruyla tartışmaya hazırım. OKUMAYA DEVAM EDÄ°N

Kitaplar, Proje: David Lodge

5. hafta: Ishiguro ve güvenilmez anlatıcı

Bu da nedir diyenler için şurada bir açıklama var.

The Art of Fiction‘ın saÄŸladığı yararlardan biri de yaÅŸamımın geçmiÅŸ dönemindeki ÅŸaÅŸkınlıklarımı ve hatalarımı birer birer düzeltmeme olanak saÄŸlaması oldu. Ä°zin verirseniz bu haftaya ÅŸu cümleyle baÅŸlamak istiyorum: Kazuo Ishiguro‘yu severim ve çalışmalarını takip ederim. Benim Ishiguro hakkındaki en büyük ikilemim ise Günden Kalanlar hakkındaydı. Booker Ödülü de aldığını bildiÄŸim ve yazarın baÅŸyapıtı kabul edilen bu romanın ne diÄŸer romanlarından farkını ne de esere verilen bu deÄŸeri anlayamıyordum. Dahası 1990’larda çekilmiÅŸ ve övgüler almış (benim bir türlü izleyemediÄŸim) film versiyonunda Emma Thompson ve Anthony Hopkins’in hangi rolleri canlandırdığı ve bu rollerin nasıl baÅŸrol kabul edildiÄŸini de algılayamıyordum. (Bu arada ileride bir gün bana “doksanların klasiklerine bir örnek verir misiniz?” diye sorarlarsa cevabımın “Emma Thompson bütün Ä°ngiliz romanlarının film uyarlamalarında katiyetle baÅŸrol oynamalı görüşü” olacağına eminim)

Lafı fazla uzatmayacağım. David Lodge’ın “The Unreliable Narrator” makalesindeki örnek paragrafı okuduÄŸumda aniden benim Günden Kalanlar’ı hiç okumadığımı ve senelerdir Günden Kalanlar zannettiÄŸim kitabın ÇocukluÄŸumu Ararken olduÄŸunu fark ettim. Bunca zamandır kitapla ilgili tüm düşüncelerim aslında baÅŸka bir esere aitti. Bu kadar ÅŸaÅŸkınlığın neye delalet olduÄŸunun yorumunu size bırakıyorum. Bunun bir tedavisi mutlaka olmalı! AraÅŸtıracağım.

read OKUMAYA DEVAM EDÄ°N