Ah, Alexander McCall Smith… Seni sevmem gerektiği ile ilgili o kadar büyük bir his var ki içimde. İşte bu yüzden tüm çabam. İşte bu yüzden dönüp dolaşıp farklı serilerden kitaplarını okumam. Sanki kendimi kabul ettirmem gereken bir zümre var ve seninle aramızda o büyük bağın kurulamadığı her an bu insanlar cıkcıklıyor ve ben ezildikçe eziliyorum. Tıpkı David Lodge’ın “komik” dediği bir şeyi üç kere okumama rağmen komik bulmadığımda gözlerimin dolması gibi. Daha ne kadar Britanyalılaşabilirim? Ne kadar, ne kadar?
* Suşi
Tatlı bir ürperti yayılıyor içimde bazen: “Suşi ye, şimdi suşi ye, hemen suşi ye”. Aşermek böyle bir şey herhalde diye düşünüyorum. Suşi aklıma geldikçe gülümsüyorum. Suşiyi o kadar seviyorum ki bazen ağzımın içindeymiş gibi hayaller kurarken yakalıyorum kendimi.
Tüm Japon yemekleri sizleri de ayrı bir sevgiyle selamlıyorum.
Ebiten yolu yokuştur…