Her insan geriye baktığında hangi duygular ile başladığını sonradan kestiremediği bazı işlerle karşılaşabilir. Bir de bakarsınız neden çıktığınızı bilmediğiniz yollar, neden güvendiğinizi anlayamadığınız insanlar, neden güldüğünüze anlam veremediğiniz espriler, neden zevk aldığınızı bilmediğiniz gündelik alışkanlıklar yaşamınızda hatırı sayılır bir yer almış.
Birkaç haftadır, biraz sonra size açıklayacağım yeni projemle ilgili olarak kendimle bir savaÅŸ halindeyim fakat sonunda bu iÅŸi yapmak için duyduÄŸum çocukça heyecan ve karşı konulmaz heves ağır bastı. David Lodge sadece romanlarını sevdiÄŸim bir yazar deÄŸil, aynı zamanda düşüncelerine deÄŸer verdiÄŸim bir edebiyat eleÅŸtirmeni ve profesörü. The Art of Fiction ise onun bu konulardaki fikirlerini açıkladığı makalelerden oluÅŸan kitaplarından sadece biri. Lodge, bu kitabın her bölümünde bir (ya da iki) eserden örnek vererek kurgu romanın bir özelliÄŸini inceliyor. The Art of Fiction’ı okumanın herhangi bir zorluÄŸu olmadığına herhalde kimse itiraz etmez. Benim hedefim ise ÅŸu: Her hafta önce yazarın örnek olarak gösterdiÄŸi romanı ardından ise makaleyi okuyup (eÄŸer vaktim kalırsa) bunu sizlerle paylaÅŸmak. Böylece önümde toplam 50 bölümden oluÅŸan kitabı bitirebilmek için 50 hafta oluyor. BahsettiÄŸi kitapların bir kısmını okumuÅŸ olmama raÄŸmen hepsini tekrar okumanın benim için bir sakıncası olmadığına karar verdim. Ancak Lodge’ın seçtiÄŸi kitaplardan bazıları benim vakit darlığımdan ötürü bir haftada bitiremeyeceÄŸim kalınlıkta. Böyle durumlarda o haftayı daha önce okuduÄŸum bir kitabın makalesi ile tamamlamayı düşündüm.
Bugün konuyu anlattığım bir arkadaşım bana tek bir soru sordu: “Neden?” Bu iÅŸi duyurmadan önce benim de yanıtını en çok düşündüğüm soru bu oldu. Cevabı ise sanırım Nick Hornby’nin ÅŸu cümlelerinde saklı: “Tutup genç eriÅŸkin zamazingoları okumak, genç eriÅŸkin olduÄŸunuz dönemlere dönmek gibi bir ÅŸey: Vonnegut denilen adam iyi midir? Ya Albert Camus? Daha önce duyan var mı? Dünya birden daha büyük bir yer haline gelir”. Anlayacağınız ben de tekrar genç eriÅŸkin hevesleri duymak ve o merakı hissetmek istiyorum.
Bu tarz açıklamalarla ilgili en korktuğum şey yarıda bırakma riskidir. Bu projede ise böyle bir endişem yok (ya da sadece birazcık var). Çünkü bu işe iki hafta devam etsem dahi bunun benim için faydalı olacağının farkındayım. Projeye sizi dahil etmemin sebebi ise bana bu işten vazgeçmememi sağlayacak gücü vereceğinize inanmam (Ve elbette herkese duyurduğum böyle bir şeyi yarım bırakma yüzsüzlüğü gösteremeyeceğimi düşünmem).
30 sene sonra geriye dönüp baktığımda bu yaptığımla ilgili ne düşüneceÄŸimi merak ediyorum ama tahminlerle vakit kaybetmeye niyetim yok. Nitekim bu 30 sene sonranın mevzusu. Åžimdi ise projemin ilk kitaplarıyla haşır neÅŸir olmak üzere sizlerden ayrılıyorum. Jane Austen‘in Emma‘sı ve Ford Madox Ford‘un The Good Soldier: A Tale of Passion‘ı ile Lodge bana bir romanın baÅŸlangıcı nasıl olmalı onu anlatacak. Böyle ÅŸeyleri pek söylemem, o yüzden ciddiye alın ve “bana ÅŸans dileyin”.
9 Yorum
Sevgili Bahar Malik,
İlk yorumu yazma şerefini yakaladım galiba. Azmin karşısında saygıyla eğiliyorum. Bunu tanıdıklar arasında yapsan yapsan sen yaparsın. sonuna kadar da götüreceğini biliyorum. Bu yolda sana bol şans. Sen oku ki biz de yorumlarından faydalanalım. Belki aradan bazıları bizim de aklımızı çeler, biz de okuruz.
Kitaplara da ne kadar hakkını vererek okuduÄŸumu bilirsin…
Yolun açık olsun.
bu hırs, bu azim ve bu kararlılık ve bu sanat aşkı bende vücut bulacaktı; ortamların sanat güneşi olurdum.
Bu deÄŸerli “kiÅŸisel proje”nin toplumsal hale gelmesi kaçınılmazlığına ısrarla vesile olacağı konusunda kuÅŸku duymayarak bu projenin bu saatten sonra artık kiÅŸisel düzeyde kalmasını olanaksız hale getirmiÅŸ takipçilerden biriyim.
Paylaşım için teşekkürler.
Destek için hepinize teÅŸekkür ederim. Bir de güncelleme yapayım: Tender is the Night’ı ve makaleyi bitirdim ama yazıyı henüz tamamlayamadım. Umarım yarın ikinci hafta yazısını eklemiÅŸ olacağım. Sevgiler.
Sayın Bahar Malik,
“genç eriÅŸkin hevesleri”, bu laftan çok etkilendim, evet bunu yaÅŸamak müthiÅŸ olsa gerek. Ama ÅŸunu düşündüm, neden bu müthiÅŸ fikri 50 hafta ile sınırlayasın kuzum? Mesela yılda iki kitap okusan 30 yıl “genç eriÅŸkin” takılırdın yahu.
Bu arada, okuyamadıklarım yerine baÅŸka kitap okuyacağım olayı da hoÅŸ bi kaçış olmuÅŸ, ama söylemek zorundayım ki bir “genç eriÅŸkin” böyle kaçış noktaları oluÅŸturmazdı kendisine.
Neyse Bahar hanım, saygılar.
Yine ben,
şimdi bu projeyi çok dahiyane bulup seninle birlikte bu kitapları okumak isteyenler olacaktır (birkaç tanesinden bahsetmiyorum, seninle birlikte aynı sırada ve aynı hızda), diyeceğim şudur; listeni yayınla, bilelim neler okunacak, tuğlalar hangileri, vs. vs.
30 yıl genç erişkin takılma konusunda ne kadar haklı olduğunu ancak şu anda fark edip kafamı duvarlara vuruyorum. Keşke bunu başlamadan önce önerseydin. Şimdi sözümden dönüyor gibi görünmemek adına koskoca otuz seneyi kaybetmek zorundayım. Kahretsin. :)
Ayrıca doÄŸru söylüyorsun, kitapların listesini yazmalıydım. (Bunu benimle birlikte yapmak isteyen çıkar mı emin deÄŸilim ama paylaÅŸmam iyi olabilirdi.) Umarım Internet’te bulabilirim. Yoksa da kendim yazarım. Ama bu gece deÄŸil.
Not: Tüm kitapları okuyacağım (umarım). Sadece bazılarını okumam bir haftadan uzun sürebilir, o haftalarda geçmiÅŸte zaten okuduÄŸum bir kitabın makalesini okuyabilirim demek istemiÅŸtim. Ãœstelik kimse bana Charles Dickens’ın Bleak House’unun 1500 sayfa olduÄŸundan bahsetmemiÅŸti. Ben bu konudaki tek problemimin Ulysses ve tam bir centilmen olan Tristram Shandy beyefendi olduÄŸunu sanıyordum.
her hafta için bir okuyan insan resmi bulabilecek misin, bu da kulislerdeki ayrı bir merak konusu.
Resim konusunda bana güvenin demekten başka elimden bir şey gelmiyor şu anda. Bana güvenin.
Not: 3. hafta yolda, geliyor.