Bu kategorinin altındaki yazıları inceliyorsunuz:

Seyahat

Sanat üstüne, Seyahat

Müzede

Geçen haftalarda Brüksel’e tekrar yolum düşünce uzun süredir hiçbir müzesine girmediÄŸim bu ÅŸehrin müzelerinin yeni bir ziyareti hak ettiklerine karar verip bir günümü bu iÅŸe ayırdım.

Aslında çok müzesi varmış gibi göstermeye çalışan ama tek bir müzesi olan Brüksel ÅŸehrinin bu tek müzesinde eÅŸyalarımı vestiyere bırakırken not defterimi ve kalemimi de çantada unutmam üzerine hayatımda ilk kez telefonuma not aldım. Müzelerde aldığım notları kendim için önemsiyorum. Daha önce müzelerde yazdıklarımı o günlerdeki ruh durumum ve düşünce yapımı görebilmek için sonrasında okuduÄŸum çok oldu. Bu sayıklamaların baÅŸkalarına bir ÅŸey ifade etmeyeceÄŸinin de farkındayım. Neyse uzatmayayım, öyle oldu böyle oldu derken “madem notlar dijital ortamda, hiç utanması sıkılması olmayan bir insan olarak bu kalitesiz ve hadsiz notları neden yayımlamıyorum?” düşüncesi kafama yerleÅŸti. Bu konuyu Instagram’da arkadaÅŸlarıma danıştım. Beni gerçekten seven ve kendimi küçük düşürmemi istemeyen üç/dört tanesi haricindeki herkes “tabii paylaÅŸ Baharcığım ki seninle biraz dalga geçelim” dediler. Ben iyice cesaretlendim. Yayımladığıma piÅŸman olacağım aÅŸağıdaki notlar böylece burada yerini aldı. Her ÅŸeyin hayırlısı diyor ve size ÅŸimdiden esenlikler diliyorum.

OKUMAYA DEVAM EDÄ°N
Sanat üstüne, Seyahat

Nerede kalmıştım?

Sizi terk ettiğim yer işte tam da şurasıydı: Şurası.

Kimsenin beklemediÄŸi üzere Londra’da gördüğüm eserlerden bazılarını anlatmaya devam ediyorum. Çünkü seni yeneceÄŸim Londra! Seni yeneceÄŸim!

Londra’da zaman geçirdikçe gerginliÄŸim artıyordu çünkü hâlâ yapamadığım çok ÅŸey vardı ve muhteÅŸem planımın hepsini uygulayabileceÄŸime dair şüphelerim de artmıştı. Açıkçası bir ÅŸeyleri feda etmem gerektiÄŸini biliyordum ama neyi feda edeceÄŸime bir türlü karar veremiyordum. En sonunda “insan bir Sargent da göremeyecekse niye yaÅŸasın ki?” diyerek Tate Britain’a gitmeye karar verdim. Pimlico durağında beni hoÅŸ sürprizler bekliyordu. Metro çıkışısında (ya da bakış açısına göre giriÅŸinde) hemen yakındaki müzede hangi eserleri görebileceÄŸimiz bize tanıtılıyordu. “Ah Sargent Bey de var, baÅŸka kimler var acaba?” diyerek hepsini inceleyip Turner’ın, Henry Moore’un ve Degas’ın fotoÄŸraflarını çektim. OKUMAYA DEVAM EDÄ°N

Sanat üstüne, Seyahat

Londra demiÅŸken

Londra dememin üzerinden çok zaman geçti. Size Londra’da gördüğüm bazı eserleri anlatacağımı söylememin üzerinden de çok zaman geçti. Åžu anda bu sözü verirken neleri anlatmayı planladığımı hatırlamıyorum. Açıkçası anlatmak istediÄŸim baÅŸka konular da var. Bir Emil Nolde gerçeÄŸi var mesela. Emil Nolde’den bahsetmeyi çok istiyorum. Pierre Bonnard’ın düşündüğüm gibi bir kiÅŸi çıkmamasıyla ilgili uzunca bir hayal kırıklığı yazısı da yazabilirim. Beraber birkaç müze dedikodusu yapabileceÄŸimize inanıyorum. Bir de en çok Cy Twombly’nin güllerinden bahsetmek istiyorum. Ama ne zaman Güzelonlu’ya bu konularda yazabileceÄŸimi düşünsem 1. vaktim olmadığı için yazamıyorum. 2. Her yerde ilan ettiÄŸim Londra yazısı ne olacak diye kendi kendimi yiyorum. O yüzden en iyisi ben bu Londra yazısını yazayım, aradan çıksın. DiÄŸerlerini gene de yazmadığımda “vaktim yok” diye aÄŸlarım.

Bir önceki yazıda Londra’nın sokaklarından, bahçelerinden, evlerinden bahsetmiÅŸtim. Bu sefer de planladığım her ÅŸeyi görmek için neredeyse ortadan ikiye bölündüğüm sanat eserlerinden bahsedeceÄŸim. Londra’ya vardığımda aklıma ilk gelen “madem ki yalnızım neden gidip Fragonard görmüyorum?” oldu. Tahmin edebileceÄŸiniz üzere ben Fragonard’ı sebepsizce (kendime göre sebeplerim var ama anlatmam) seviyorum ve yine tahmin edebileceÄŸiniz üzere bu sevgime yakın çevremce bir anlam verilemiyor. Geçenlerde bir arkadaşım tatilden arayıp “Bahar burada Fragonard evi varmış, Bahar kesin gitmiÅŸtir dedim eheh” dedi. Birincisi orası parfümeri markası olan Fragonard’ın evi ve ikincisi evet gittim! Neyse sonuçta Salıncak’ı görmek için Wallace Koleksiyonu’na kuzeyden sinsice yaklaÅŸtım. Koleksiyon düşündüğüm kadar kalabalık deÄŸildi. Birazcık Velazquezlerini, biraz da Halslarını inceledim. Corot’nun Macbeth’in üç cadısını çizdiÄŸi tabloyu eni konu beÄŸendim ve sonunda Fragonard odasına girdim. “Ah Fragonard, seni gidi ÅŸuursuz” diyerek sevgimi gösterdim ve Wallace Koleksiyonu’ndan ayrıldım çünkü çok iÅŸim vardı. OKUMAYA DEVAM EDÄ°N

Seyahat

It’s all London, baby!

Birkaç ay evvel Londra’ya gitmem gerekince birden neÅŸeyle doldum. NeÅŸeyle doldum çünkü 1. Londra’yı çok severim. 2. Uzun süredir gidemediÄŸim için bu ÅŸehri çok özlemiÅŸtim. Orada geçireceÄŸim boÅŸ saatler x 50 saatlik bir plan yapıp kendimden emin bir ÅŸekilde yola çıktım.

Kimileri bu kendimden emin tavrıma bir anlam veremedi. Çünkü 1. Yapmayı planladığım her ÅŸeyi yapamayacağımı ve hatta bu kadar çok plan yaptığım için her ÅŸeyi birbirine karıştırıp hiçbir ÅŸey yapamayacağımı düşünüyorlardı. 2. Sürekli kaybolan bir insan olarak Londra’da nasıl, ne ÅŸekilde ve hangi ÅŸartlar altında kaybolacağımı düşünmek bile istemiyorlardı.

Nitekim uçaktan indikten sonra yanlış trene binip Londra yakınlarında bir köyde trenden indiÄŸimde beklentileri boÅŸa çıkartmamanın haklı gururu içindeydim. Gene de ÅŸunu söylemeliyim ki bu hamlem beni bir daha kaybolmamak konusunda çok hırslandırdı. Dikkatli oldum, harita kullandım, hatta hem kağıttaki hem cep telefonundaki hem de canım otelimin hediye ettiÄŸi mobil aletteki haritaları kullandım, “kesin Monument’ten geçiyordur bu otobüs” diyerek bilmediÄŸim otobüslere atlamadım (yani bunu maksimum üç ya da dört bilemediniz beÅŸ kez yaptım), google’da akıllı aramalar yaptım (“what is the easiest way to go to Greenwich from here?”)  ve bu sayede harikulade anılarla Londra’dan ayrıldım. OKUMAYA DEVAM EDÄ°N

Sanat üstüne, Seyahat

Size bir müze tavsiye edeceğim

Tavsiye vermek konusunda hevesli bir insan deÄŸilim. Hele de tanımadığım insanlara bir ÅŸeyler önermekten kaçınırım. Hem insanların nelerden zevk aldığı konusu tamamen muamma olduÄŸu hem de “Paris’e gittiyseniz mutlaka Louvre Müzesi’ne gitmelisiniz” gibi tavsiyeleri birazcık komik bulduÄŸum için. Basit bir aramayla bulunabilecek ÅŸeyler için uzun cümleler kurmak/kurdurmak beni mahçup hissettiriyor (eÄŸer soruluyorsa soran adına, eÄŸer sorulmamasına raÄŸmen kendiliÄŸinden anlatıyorsa anlatan adına mahçup oluyorum). Sanırım okul hayatımdan kalma bir duygu bu. Mail grubuna “bu konunun nasıl çözüleceÄŸini bilen var mı?” diye bir soru geldiÄŸinde cevap olarak “Google” yazılması soranı zor ve utanç içinde bırakan bir durumdu grubumuzda. Hâlâ da pek çok konuda böyle bir utanç yaÅŸamaktan korkarım.

Tüm bu hislerime raÄŸmen bugün size Mougins Klasik Sanat Müzesi’ni anlatacağım. Çünkü iyi sebeplerim var. Bu müze Güney Fransa’da konuÅŸlanmış müzeler arasında en az reklam yapan ve yaptığı reklamla insanları “yapmasa daha mı iyi?” diye düşündürtecek kadar yanlış yönlendiren bir kurum. Bugün bu müzeye gitmenizi tavsiye eden bu yazıyı yazıyorum çünkü iyi araÅŸtırarak seyahate çıkmış olmama raÄŸmen bileti aldıktan sonra bile ziyaretimin gerekliliÄŸi konusunda şüphelerim vardı. Oysa müzeden çıkarken “iyi ki girmiÅŸim” diye düşündüm.

İsterseniz hikâyemi en baştan anlatayım:

OKUMAYA DEVAM EDÄ°N