Bu da nedir diyenler için şurada bir açıklama var.
Biriyle tanıştığımızda çoÄŸunlukla adının bir ÅŸeylerin sembolü olduÄŸunu ya da bu isme sahip olan varlıkla isim arasında büyük bir baÄŸlantı olduÄŸunu düşünmeyiz. Bize verilen adlar ya ebeveynlerimizin hayata karşı bakış açılarının ve gelecekle ilgili umut ve arzularının ya aile baÄŸlarının ya da dönemin moda anlayışının bir sonucudur. Soyadları ise dedelerimiz/atalarımızın kendilerine yakıştığını düşündüklerini sahiplenmeleridir. Ne isimlerimizin ne de soyadlarımızın varlığımızla büyük bir alakası yoktur. Bu açıdan baktığımızda konuyu daha da genelleÅŸtirirek “a rose by any other name would smell as sweet” diyenlere katılmamak elde deÄŸil.
Günlük hayatta soyadı Shepherd olan bir adamın ne çoban olduğunu düşünürsünüz ne de bu adamda ruhani bazı öğeler ararsınız. Oysa bu isme bir roman, sinema filmi ve hatta televizyon dizisinde rastladığınızda işler değişir (değişmiyor mu?). Sanat eserlerinde daha spesifik konuşacak olursak romanlarda isimler hiçbir zaman rastgele seçilmez.
Bu haftanın üç kitabı How Far Can You Go?, Nice Work ve City of Glass‘ta da isimler büyük önem taşıyor. How Far Can You Go?, 1950’lerin Britanya’sındaki katolik gençlerin hayatlarını konu alıyor ve tüm adlar bu baÄŸlamda seçilmiÅŸ durumda. Size asıl anlatmak istediÄŸim Nice Work‘te David Lodge’ın isim seçimleri gerçekten çok özenli ve baÅŸarılı. Bir üretim ÅŸirketinin mühendis genel müdürü ile genç bir akademisyenin ÅŸartların zorlaması ile bir araya gelmelerinin anlatıldığı romanda müdürün ismi Vic Wilcox, akademisyenin ismi ise Robyn Penrose. Ä°ngilizliÄŸi, erkekliÄŸi ve hırsı ön plana çıkan Vic’in isim seçiminde “victor”, “will” ve “cock” ile baÄŸlantılı bir isim bulunarak bu baskınlıklar vurgulanmak istenmiÅŸ. Onun tam zıddı olan Robyn’in soyadı ise edebiyat ve güzellikle baÄŸlantılı (“pen” ve “rose”). Yazar, “Robyn” ismini ise hem kadının feministliÄŸine uygun düştüğü hem de kurguda çeÅŸitli olanaklar saÄŸladığı için seçmiÅŸ.
Lodge, kitabı yazmayı yarıladığı sıralarda birden E.M. Forster’ın benim proje kapsamında ilk tamamlamayı planladığım ama hala bunu baÅŸaramadığım kitabı Howards End‘deki erkek karakterin isminin de Henry Wilcox olduÄŸunu anımsamış (-ki Henry karakteri için de bu soyad biçilmiÅŸ kaftandır). Bunun üzerine de bu rastlantıyı vurgulamak üzere romanın yan karakterlerinden Marion’un giydiÄŸi t-shirt’ün üzerine “ONLY CONNECT” cümlesini yerleÅŸtirivermiÅŸ. Peki, kitabı okumuÅŸ olanlar ya da okumayı planlayanlar için ÅŸimdiki sorumuz gelsin: Sizce Marion’un ismi neden Marion?
Devam ediyorum (pardon bunu içimden söylemiÅŸtim, bu yazıyı kaç günde yazdığıma dünyada inanmazsınız). Yazarının meÅŸhur New York Üçlemesi’nde yer alan City of Glass‘ta (tıpkı diÄŸer ikisi Ghosts ve The Locked Room‘da olduÄŸu gibi) kliÅŸe bir dedektiflik hikâyesi anlamın, nedenselliÄŸin ve kimliklerin sorgulandığı bir şüphecilik öyküsüne dönüştürülmüş. William Wilson takma adıyla kitap yazan Quinn isimli baÅŸ karaktere gelen yanlış bir telefon sonucunda Quinn arayana aradığı insanın kendisi olduÄŸunu söyler. Böylece bir anda Paul Auster Dedektiflik Ajansı sahibi Mr Auster olur. Wilson ve Auster takma adlı Quinn, müşterisini hapisten yeni çıkmış olman Stillman’e karşı koruyacaktır. William Wilson’ın aynı zamanda Edgar Allan Poe’nun ünlü bir kahramanı olduÄŸunu ve gene bu proje dahilinde o öyküyü de okuyacağımı hatırlatmak isterim.
Auster, üçlemesinde varlığın ve varlığın isminin değişebilirliğini türlü şekillerde vurguluyor ve bu öykülerin her birinin sonunda dedektif karakterinin ölmesi ya da ortadan kaybolması da bu karakterlerin isimlerin oluşturduğu labirentte kaybolup gitmelerini simgeliyor. İsterseniz dışarıda daha uzun konuşabiliriz ama en azından yazıyı burada sonlandırmanın iyi olacağını düşünüyorum.
Yazma hızımın okuma hızıma eriÅŸemediÄŸi haftalara girmiÅŸ bulunuyoruz. Haftaya Virginia Woolf ve Mrs. Dalloway var. Projenin gidiÅŸatında size de bazı görevler düşüyor. Bunu aklınızdan çıkarmayın. Ä°lk göreviniz ÅŸu dört-beÅŸ gün içinde bu yazıyı tamamlamak için beni sıkıştırmak. Dört, üç, iki, bir… BaÅŸla!
2 Yorum
“bu yazıyı tamamlamak”tan kastı anlamadım. Okumayı tamamlamak mı?
Cık. Okumaları zaten tamamladım. Aslında birkaç hafta önden gidiyorum. Ama yazmak konusunda çok tembellik ediyorum. Onu kastetmiştim.