Bu da nedir diyenler için şurada bir açıklama var.
Emperyalizmin yükseliÅŸinin ve sömürgeciliÄŸin ortaya çıkmasının edebiyat arenasında doÄŸurduÄŸu sonuçlardan biri de sömürgeci ulusların bir kısım yazarlarının farklıyı/yeniyi/bilinmeyeni bulmak üzere kendilerini sömürülen “uzak” topraklara atması oldu. Bu yazarların en önemli örneklerinden biri çoÄŸunuzun bildiÄŸi üzere Graham Greene’nin de çok takdir ettiÄŸi Joseph Conrad idi.
“Greene ve egzotik” baÅŸlığının bir yanlış anlaÅŸmaya kurban gitmemesi için baÅŸtan ÅŸu açıklamayı yapmakta da fayda görüyorum: Bugün egzotik kelimesini “çekici” ya da “cezbedici” sıfatlarının karşılığı olarak deÄŸil, TDK’nın da önerdiÄŸi gibi “yabancıl” manasında kullanıyoruz. Greene romanlarında Britanya adasının dışındaki uzak toprakları isim vermeden sık sık kullanmış bir yazar. Hatta onun eserlerinde yarattığı bu dünyaya “Greeneland” deniyormuÅŸ. Bu tercihinde de Sierre Leone’de MI6 için çalıştığı günlerdeki gözlemleri ve tecrübeleri çok etkili olmuÅŸtur kanısındayım.
Kurguda egzotiklikten yani “uzaklardan” yani “yabancıldan” bahsedeceksek eseri okuyacak insanların “yuvada” oldukları varsayımını yapmak zorunda olduÄŸumuzu fark etmiÅŸsinizdir. The Heart of Matter‘da olayların nerede geçtiÄŸini bize hiçbir zaman açıklamayan Greene, özellikle romanın başında (tıpkı Conrad’ın bu tip eserlerinde yapmayı tercih ettiÄŸi gibi) okuyucunun “memleket” ve “sıla” algılarıyla oynuyor. Ne demek istediÄŸimi açıklayayım.
Olaylar, romanın yan karakterlerinden biri olan Wilson’ı anlatarak baÅŸlıyor ve aslında Wilson egzotik dekorun okuyucuya verilebilmesi için sadece bir araç. Bu gaye tamamlanır tamamlanmaz da rotamızı asıl adamımız Scobie’ye çeviriyoruz. Greene’in nerede olduÄŸumuza dair bizleri bir ÅŸaşırtma çabası var (algılarımızla tam da bu noktada oynuyor). Wilson’ı Bedford Oteli’nde olduÄŸunu söyleniyor, yakınlardaki katedralin çanları çalıyor, Bond Street’ten bahsediliyor. Tüm bunlar tipik bir Ä°ngiliz ÅŸehrinin özellikleri gibi görünüyor. Ä°lk paragrafta yaban ellerde olunduÄŸuna dair kanıtlar ise Wilson’ın açıkta olan dizlerinden bahsedilmesi (Åžort giymek o dönemde Britanya erkeklerinin vatanlarında yapmadığı bir ÅŸey) ve dans dersi alan kızların zenci olması. Yazarın bu ikiliÄŸi (ya da ikiyüzlülüğü mü demeliyim) yaratırkenki bir diÄŸer amacı da sömürgecilikte üstün olan sömüren tarafın güçsüz tarafa kendi kültürünü yaymaya çalıştığını da yansıtmak istemesi. Afrikalı kızlar saçlarını tıpkı Ä°ngiliz kızları gibi düzleÅŸtirmeye çalışıyorlar, siyahi memurlar ve onların eÅŸleri kendilerini Britanya saltanatına adamış, onlar için çalışıyorlar.
Egzotik çoÄŸunlukla yazarların romanları için kullandığı bir araç ve fakat çoÄŸunlukla amaç deÄŸil. Evet The Heart of Matter, kendine olayların geçtiÄŸi yer olarak Afrika kıtasını seçerek sömürgecilikle ilgili önemli bir eser durumuna gelmiÅŸ durumda fakat bu romanın aslında dini inançları ve ahlaki sorumlulukları sorgulamak için yazılmış olduÄŸu gerçeÄŸini deÄŸiÅŸtirmiyor. Suriyeli üçkağıtçılar, üç kuruÅŸa kendini satabilecek Afrikalı hizmetliler, ortalıkta neden dolaÅŸtığı belli olmayan Hintliler, bol bol sıcak ve Afrika’nın diÄŸer doÄŸa ÅŸartları romanı renkli ve süslü bir hale getirmiÅŸ. Öte yandan Greene aynı olay örgüsünden egzotik öğesini çıkartarak da bu romanı yazabilir miydi? Kesinlikle yazabilirdi.
Haftaya Muriel Spark ve The Prime of Miss Jean Brodie var. Romandan konuşurken belki biraz filminin berbatlığının dedikodusunu da yaparız. Ne dersiniz?
Hiç yorum yok