Bu da nedir diyenler için şurada bir açıklama var.
“Mevzu fikirler ise neden Anthony Burgess? Neden Otomatik Portakal?” diye defterime yazalı ne kadar zaman olduÄŸunu size asla söylemeyeceÄŸim. Ama açıklamaktan utandığıma göre sürenin uzunluÄŸunu tahmin edebilirsiniz. Fikirlerden oluÅŸan bir roman (novel of ideas ~ roman à thèse) için karakterlerin yemek yedikleri, içki içtikleri veya flört ettikleri anların arasında birbirleriyle felsefi soruları tartıştığı ya da bireysel olarak düşündükleri romanlara verilen isim dersek üç aÅŸağı beÅŸ yukarı da olsa doÄŸruyu söylemiÅŸ oluruz. Bu eserlerin enerjisinin asıl kaynağı fikirlerdir ve bu fikirler eserdeki tüm duyguları, ahlaki seçimleri ve kiÅŸisel iliÅŸkileri yönetir ve ÅŸekillendirirler. Bu tarzın çıkış noktası Plato’nun Diyalog‘larına kadar uzanır.
Dikkat ettiyseniz biraz önce “Roman à thèse” diyerek konumuzun Fransızca ismini de andım. Bu anışımda terimi ortaya atanların Fransızlar olması önemli rol oynuyor. Fikirleri tartışan romanların ana vatanının 17. yüzyıldan sonra devrim yaÅŸamamış bir topluma sahip olan Ä°ngiltere deÄŸil de kıta Avrupa’sının olması çok da garip deÄŸil aslında. Ä°ngiltere’de bir Dostoyevski’nin ya da Thomas Mann’ın veyahut Jean Paul Sartre’ın karşılığı yok. Ãœlkede bu isimlere en çok yaklaÅŸan kiÅŸi örneÄŸin Women in Love ile D. H. Lawrence olmuÅŸ -ki bu projede okuduÄŸumuz için çok da iyi bildiÄŸimiz üzere bu romandaki fikirler fena halde kiÅŸiseldir. Gene Ä°ngiltere’de 19. yüzyılda dönemin modası tartışma konularından katoliklik, anglikanizm hakkında yüzlerce kitap yazılmış. Bu romanlar sahip oldukları düşük edebi deÄŸer ve bol melodramı bir tarafa bırakacak olursak “fikirlerde” evrenselliÄŸi yakalayamadıkları için unutulup gitmiÅŸler (Oysa Dostoyevski bugün hâlâ Dostoyevski).
Ä°ngiliz yazarlar ve “fikirler” ancak iki durumda bir araya geldiklerinde baÅŸarılı olabilmiÅŸ: Birincisi komik ya da satirik romanlarda, ikincisi ise distopya/ütopyayı konu alan fantezi eserlerde. Gelecek haftalarda hakkında konuÅŸacağımız Malcolm Bradbury’nin History Man‘i birinci türe örnek olarak gösterilebilir. Anthony Burgess’in Otomatik Portakal‘ı ise distopyayı konu edinmiÅŸ romanların en önemlilerinden biri.
Burgess otobiyografisinde bu ünlü romanında 1960’lardaki genç Ä°ngiliz holiganların kendisine esin kaynağı olduÄŸunu açıklamış. Yazma amacı medeni bir toplumun etik standartlarından taviz vermeden kendisini anarÅŸik bir vahÅŸetten nasıl koruyabileceÄŸini kurgulamak istemesiymiÅŸ. Eserde (eminim hepinizin bildiÄŸi üzere) seks ve vahÅŸet suçları iÅŸleyen genç serseri Alex’in hapishaneden kurtulmak için Pavlov-vari bir terapiye katılmayı kabul etmesi anlatılır. Otomatik Portakal tıpkı kendisiyle benzer örnekler olan George Orwell’in 1984‘ü, William Morris’in News From Nowhere‘i gibi gelecekte geçer. Böylece Burgess toplumsal gerçekçiliÄŸin limitlerinden kendini kurtarmıştır. Burgess’in romandaki bir diÄŸer zekice hamlesi önceki haftalarda iÅŸlediÄŸimiz Teenage Skaz‘ı Alex’in üzerinde baÅŸarıyla uygulamasıdır. Alex Rusça’dan devÅŸirme farklı bir dil kullanır. Bu ÅŸekildeki dil kullanımı okuyucunun anlatılan dehÅŸet verici aksiyonlardan iÄŸrenmesini engeller ve okuyucu tartışılan fikre odaklanabilir.
Özgür iradenin ortaya çıkarabileceÄŸi kötülükleri engellemek için özgür iradenin bilimsel koÅŸullandırmalarla sanal olarak imha edilmesinin daha kötücül bir ÅŸey olup olmadığını kitabında tartışan Burgess hem yazdığı dönemde hem de günümüzde hâlâ çok konuÅŸulan bir eser ortaya çıkartabildi. Bu da bahsettiÄŸi fikirlerde evrenselliÄŸi yakalayabildiÄŸinin bir kanıtı olsa gerek. Stanley Kubrick’in bu romana neler yaptığı ise takdir edersiniz ki baÅŸka bir yazının konusu olacak kadar geniÅŸ bir mevzu, ayrıca konuÅŸuruz.
Gelecek hafta hazır konusu açılmışken History Man‘i mi aradan çıkartsam yoksa planladığım gibi Lucky Jim‘le mi devam etsem karar veremedim. Siz olsanız hangisini seçerdiniz?
* Her iki görselin de telif hakları yayıncı kuruluÅŸlara aittir. Güzelonlu’da bilgilendirme amacıyla kullanılmıştır.
Hiç yorum yok