Başlangıç
Nicolas de Staël Bey’in eserleriyle aşka düşmem yanlış hatırlamıyorsam 2010 yılına denk geliyor. O zamandan beri sessiz sedasız devam eden bu platonik sevdamın birkaç önemli anını bugün sizlerle paylaşmak istiyorum çünkü artık bu aşkı yüksek sesle yaşayacak kadar aşkıma güveniyorum. Dahası anlatmak istediğim birkaç ilginç nokta var.
de Staël’le ilgili en önemli sorunum kendisini Türkçe sevemeyeceğiniz gibi İngilizce sevmenin de mümkün olmaması. Fransızca bilmiyorsanız ressama duyduğunuz sevgide bir başınasınız. Çünkü her nedense sanatçıyla ilgili yazılmış tüm kitaplar Fransızca olarak kalmış, mektupları bile İngilizce’ye çevrilmemiş. Yani sevdamı “Fransızca bilmeden je t’aime sevgili Nico” isimli bir kitap yazarak da anlatabilirdim. Onun yerine Güzelonlu’ya bu yazıyı eklemeye karar verdim çünkü bloglar ölmedi arkadaşlar! Bloglar ölmedi!
2014’te Le Havre’da André Malraux Modern Sanat Müzesi’nde “Nicolas de Staël: Kuzeyin Işıkları, Güneyin Işıkları” sergisi açılınca yağmur-çamur dinlemeden Le Havre trenine atlayıp bu müthiş güzellikteki şehre gitmiştim. Serginin hayal ettiğimden de başarılı çıkması ve müzenin koleksiyonundaki Boudin ve Vallotton’ların beni aşırı memnun etmesi sonucunda ıslanmak, sonrasında daha çok ve daha çok ıslanmak bile beni mutsuz edememişti.
Sergide hiç fotoğraf çekmediğimi zannediyordum. Yukarıdaki ve aşağıdaki fotoğrafları bulunca çok sevindim. Sergi “tek Staël’ım olsa bu olsun isterdim, hayır bu olsun isterdim, hayır kesinlikle bu olsun isterdim” sayıklamalarımla geçti. Pahalı zevkleri olan bir insan olmamama rağmen bu sergideyken birine verebileceğiniz en romantik hediyenin ufak bir de Staël manzarası olacağını düşünmüştüm. Yalan söyleyecek değilim, hâlâ da bazen öyle düşündüğüm zamanlar oluyor.
Size ressamın hayatı ile ilgili çok fazla bilgi vermedim. Bu tip bilgilere ufak bir Google araması ile ulaşılabileceği için vaktinizi almak istemiyorum. Sadece şunu anlatmak istiyorum: 1955 yılının Mart ayında girdiği depresyondan kurtulamayan de Staël kendini Antibes’deki evinin taraçasından aşağı bırakarak intihar etmiş. Le Havre’daki sergiye gitmeden birkaç gün önce bir Diane Arbus sergisindeydim ve sevdiğim iki sanatçının da intihar ettiği gerçeği beni çok yaralamış olmalı ki sergide şu aşağıdaki fotoğrafı da çekmişim.
Güzelonlu’da daha önce çeşitli sebeplerden anlattığım Güney Fransa gezisinin beni en çok heyecanlandıran yanlarından biri ressamın son günlerini geçirdiği Antibes’i görmekti. Ayrıca oradaki Picasso Müzesi’nde Picasso’ları değil ama de Staël’ları göreceğim için de mutluydum.
Antibes’de önce ressamın evine gittim. Eviyle ilgili şöyle bir şaşkınlık yaşadım. Ben ressamın kendini, evin terasından, denizin içindeki kayalıklara bıraktığını düşünüyordum. Ancak evin önünden yol geçiyordu. Bu durumda ressam yola düşmüş olmalıydı. Gerçi bundan da çok emin değilim. Çünkü belki 1955’te o yol orada değildi. Fransızca kayıtlar ve belgelerle uğraşmak istemeyenler için işte yeni bir gizem…
Sonra Picasso Müzesi’ne gittim. Ressamın dört eserinden oluşan odasında uzun süre kaldım. Açıkçası daha çok eserinin burada olduğunu zannediyordum. Bu odadayken diğer Nicolas de Staël’lar nerede acaba diye de düşünmek için fırsatım oldu. Bu sorunun cevabını bu sene buldum. Büyük çoğunluğu Centre Pompidou’nün koleksiyonundaymış. Niye sergilemiyorlar, bilmiyorum. Vallahi bu Fransızların işlerine aklım ermiyor sevgili arkadaşlar.
Abidin ve Güzin Dino’nun Nicolas de Staël’ın intiharından sonra ressamın Antibes’deki evinde bir süre yaşadıklarını ne zaman öğrendiğimi ise hatırlamıyorum. Ama bu bilgi bana çok öyküsel geldi. Dino’lar ressam hakkında bir şeyler yazmış mı diye hep merak ettim. Geçen sene sonunda bu sorunun cevabını bulabilecek kadar zamanım olduğunda riske girmek istemedim ve bu bilgiye kesinlikle ulaşabileceğimi düşündüğüm Abidin Dino’nun Toplu Yazılar kitabını okumaya başladım. Kitabı okurken “Nicolas de Staël” göz araması yapmayı kendime yakıştıramadığım için 1200 sayfanın 1200’ünü de okudum. Bu sayede Dino’nun politika, sanat, de Staël harici tüm sanatçılar, ailesi, toplum gibi konulardaki fikirlerini öğrendim. Koca kitapta ressamla ilgili tek satır geçmiyordu. Aynı günlerde bana Abidin Dino’nun Fikret Muallâ için yazdığı Gören Göz İçin Fikret Muallâ kitabı hediye edildi. (Fark etmeyenleriniz için internet’te sanatla ilgili sosyal medya hesaplarım olduğundan insanların sanata ilgi duyduğum ile ilgili bir önyargıları var ve bana böyle hediyeler veriyorlar) Abidin Bey’e doyamadığımdan o kitabı da okumaya başladım ve 150 sayfalık kitabın 126. sayfasında peşinde koştuğum o yorumları sonunda buldum. Abidin Dino, de Staël hakkında yazmıştı!
Aşağıda Dino’nun o satırlarını bulabilirsiniz. Dino’nun anlattıkları benim hayal ettiğimden bile daha iyi.
Abidin Dino’nun gözünden Nicolas de Staël
Fransa’nın güneyinde, yaz aylarında, bir deniz feneri kadar deryaya banmış bir atölyenin kiracısıydım bir zamanlar.
Ressam Nicolas de Staël’ın Antibes’de kendine kıydığı evdi bu, denizle gökyüzü arası bir atölye…
[…]
Burada (Antibes’de) ya son derece mutlu ya da ölesiye mutsuz olunabilirdi, ikisinin ortası yoktu. Nicolas de Staël ikincisini seçmişti. Oysa ki görünüşte başarılı bir insandı: Şato, birkaç atölye, kontratlar, sınırsız çalışma olanakları… Hepsi vardı. Genellikle kadınlardan yana şımartılmış olması yetmemişti mutluluğuna (gerçi son aylarda bir düş kırıklığına uğramış olduğu söyleniyordu). Bir de aşırı çarçabuk hazırlanması gereken büyük bir sergi kontratı imzalamıştı, sözünde durabilmek, geceli gündüzlü çalışabilmek için, içki ile “Maxiton”u bir arada kullanıyor, bu son derece tehlikeli karmaya başvuruyordu. Sinirleri yıpratan bu dürtücü çarelere, o kış Antibes surlarını döven deli denizin uğultusu eklenince, kendini boşluğa atmış olması için yetmişti… Ayrıca soyut-somut sanat kavgasının gelişmeleri de ressamı sarsmış, kendi kendine karşı kuşkulara düşürmüş, sinirlerinin sarsılmasına yol açmıştı. (Soyuttan somut resme geçmişti ressam ve bu geçiş, kimi soyutgil yobaza göre bir ihanetti…) şakası yok, estetika, politika kadar aforoz edilmelerin alanıdır.
Antibes Müzesi’nin üst katında, sergilenen bir resmi vardır de Staël’ın. Öleceği gün ve gece üzerinde çalıştığı son resim: loşlukta upuzun bir rafın ucunda -sanki bir taraçada- mavi, dik bir Frenk cezvesi durur… Tek başına kalmıştır mavi cezve -bana mı öyle geliyor- başı dönmektedir, raftan ha düştü ha düşecek, boşluk çekimine girmiş…
Konu, yüzeyde konu, rafta mavi bir cezve; gerçek konu, baş dönmesi, boşluk, ölüm…
Bizim mutfakta de Staël’in gerçek mavi cezvesinde Fikret Muallâ’ya kahve pişiriyorum akşamları. Cezveden buharla birlikte kahve kokusu fışkırıyor. Mavi cezvenin boyadan resmi Picasso Müzesi’nin üst katında. Muallâ taraçada kahve içiyor… Antibes’de böylece ne arıyoruz hep birlikte? Bu acayip saklambaç oyunu neyin nesi?
Nicolas de Staël daha 1954’te Dubourg’a şöyle yazıyordu:
“Dayanamıyorum, başladığım ve günde düşüne düşüne iki renk beneği koyduğum üç metrekarelik tuvaller bile baş dönmesiyle bitiyor...”[1]
Son sözler
Staël’ın mavi cezvesinde Muallâ’ya kahve yapan Dino. Ne acayip, değil mi? Peki bu üçlüye Ahmet Hamdi Tanpınar’ı eklemeye ne dersiniz? Bu yazıyı yazmaya karar verdikten sonra Internet’te kimler neler yazmış diye araştırdığımda aşağıdaki Tanpınar fotoğrafıyla karşılaştım. Tanpınar’ın keyifle poz verdiği bu balkon Abidin-Güzin Dino çiftinin Antibes’deki evine aitmiş. Tanpınar bu evi Adalet Cimcoz’a, “Abidin çok güzel bir evde oturuyor. Akdeniz balkonunda.” diye anlatmış.
Staël’ın mavi cezvesinde Muallâ’ya kahve yapan Dino. Staël’ın intihar ettiği balkonda keyifle otururken Sabahattin Eyüboğlu’na poz veren Ahmet Hamdi Tanpınar. Ne acayip, değil mi?
Bu yazının biraz dağınık olduğunun farkındayım. Ama düzeltmeye karar verirsem bir sene daha paylaşamayacağım için “bırak dağınık kalsın” diyor ve sizlere esenlikler diliyorum. Seneye görüşürüz.
[1] Gören Göz İçin Fikret Muallâ, Abidin Dino, Kırmızı Kedi Yayınevi, 2017
11 Yorum
Görüşmek için seneyi beklemesek?
Her zamanki gibi şahane bir metin. Ancak Twitter’da paylaşılamıyor. Bilginiz olsun.
çok teşekkürler, kontrol edeceğim.
Bunca zaman “okunacaklar” listemdeydi bu yazı. Beklediğimden de iyi çıktı. Ellerine sağlık.
:)
Bu blogda en sevdiğim yazıların danimarkalı ressamlar ile ilgili yazılanlar olduğunu sanıyordum, ta ki bunu okuyana kadar. Çok sevdim. Bu tarz gariplikler ve dağınıklıklar beni çok mutlu ediyor
Ben de sanırım Degas yazısını seviyorum en çok, aynı dağınıklık sebebiyle.
Dino, Tanpınar, Eyüboğlu, Staël, Mualla.. çılgın bir Vian düşlemi sanki ama gerçek, hayat sanatı hep aşıyor, absürditede.. acaba Hieronymus Bosch hakkında ne düşünüyorsunuz?
Bu blog’un eski ismi dünyevi zevkler bahçesi’ydi ☺️
müthiş :) o balkonu ben de zihnimde çok hayal ettim Abidin Dino evle ilgili çok güzel konuşmuştu kitaplarında..
o cezvenin kendisi nerde acaba, keşke o kahvenin içildiği ana ışınlansam, fikret mualla’ya ayrı güzin-abidin çiftine ayrı dalar giderdim… yazı ve hayal kapımızı açan düşünceler için teşekkür ederim..
Ben teşekkür ederim ☺️