Tüm katkılarıyla

Bahar Malik

Konuk yazar, Sinema

Konuk yazar

Bunu kendime neden yaptığımı bilmiyorum. Sherlock Holmes’ün bünyemde yarattığı heyecanı size vizyona girmesinden bir gün önce ÅŸu cümlelerle anlatmıştım, hatırlarsanız:

“Ä°nanması çok zor ama bu filmin fragmanını ilk kez birlikte izlediÄŸim insan 4 gün sonra askerden döneceÄŸine göre nereden baksanız 6 aydır bu filmi bekliyorum. Bu bekleyiÅŸ bende heyecan ve ilk heyecan yepyeni heyecanlar doÄŸurduÄŸundan tam on gündür gizlice detaylarını planladığımız üzere ülkedeki gösterime giriÅŸ günü olan yarın sinemaya koÅŸuyor, filme iyi gün kötü gün baÄŸlılığımızı gösteriyor ve çok eÄŸlenmeye yemin ediyoruz.”

Durum buydu. Sonrasında ne oldu dediğinizi duyar gibiyim. Gittik ve yeminimizden dönmeyerek çok eğlendik.

Benim bu yukarıdaki satırları yazdığım gün bir baÅŸkası ise sevdiÄŸim/ilgi duyduÄŸum ÅŸeylerle ilgili sevdiÄŸim insanlar üzerinde kurduÄŸum iddia edilen baskıyı konu alan bir kompozisyon kaleme aldı. “Bunu blog’una eklerdin ekleyemezdin” derken günler geçti. En sonunda maÄŸlubiyeti kabul ettim. Kendime neden bunu yaptığımı bilmiyorum ama artık elimden bir ÅŸey gelmiyor. Sizleri Benjamin Bey’in üşenmeden çizdiÄŸi grafikle süslediÄŸi yazısıyla baÅŸbaÅŸa bırakıyorum: OKUMAYA DEVAM EDÄ°N

Kitaplar, Proje: David Lodge

7. hafta: Salinger ve ergen konuşma ağzı

Diyeceğim, bunca okuldan bunca yerden ayrıldım da bir kez olsun ayrıldığımı anlayamadım. Tiksinirim bundan. Ayrılığın üzüntülü ya da kötü olması umurumda değil, ama bir yerden ayrıldım mı oradan ayrıldığımı bilmeliyim. Bilmezseniz, daha çok koyar insana.

J.D. Salinger ile tanışmama size daha önce de bahsettiÄŸim derginin ilk sayısı vesile olmuÅŸtu. Pek çoÄŸunuzun aksine yazarın ilk okuduÄŸum kitabı The Catcher in the Rye deÄŸil, dergide yeni çıktığı için reklamı yapılan Dokuz Öyküydü. Bu haftaki okumalar için elimdeki Salinger külliyatını tekrar ortaya döktüğümde hatırlamadığım detaylar ortaya çıktı. ÖrneÄŸin kitabı Zonguldak’taki Gençler Sahaf isimli bir dükkandan almışım (Dokuz Öykü‘nün içinden kitabın reklamının olduÄŸu bir ayraç çıktı. Ãœzerine kocaman harflerle “Zonguldak Hatırası” yazmışım). O günleri düşündüğümde ÅŸehri ziyaret etmiÅŸ olmam garip gelmedi. Ama aynı ÅŸeyi bu kitabı oradan almış olmam için söyleyemeyeceÄŸim. Åžimdi düşünüyorum da Salinger’ın bendeki ilk intibası “dehÅŸetli” bir beÄŸeni olmuÅŸ olmalı. Çünkü Dokuz Öykü‘yü Burcu’ya okuması için verdiÄŸimi hatırlıyorum. Burcu o günlerini Asimov dünyasında kaybolarak geçiren bir arkadaşımdı ve ünlü bilimkurgu kitaplarını keÅŸfetmekle meÅŸgul bu gence türü bilimkurgu olmayan bir kitabı okuması için tavsiye (ve muhtemelen ısrar) ediyorsam o kitaba “aşırı derecede” güveniyor olmam gerekiyordu.

Sonrasında, o günlerimde taklit ettiÄŸim kuzenimin kitapları arasında Gönülçelen‘i bulmuÅŸ ve tanıdık bir yazarla karşılaÅŸmanın verdiÄŸi sevinçle okumuÅŸtum romanı. DiÄŸer eserlerini nerede ve nasıl okuduÄŸumu hatırlamasam da 20 yaşımdan önce Salinger’ları bitirdiÄŸime eminim. Birkaç sene evvel, bir anda hissettiÄŸim bir coÅŸkuyla The Catcher in the Rye‘ı bir kere daha elime almıştım. Aslına bakacak olursanız Salinger arada bir geri dönüp tekrar tekrar okuyabileceÄŸiniz öyküler anlatmış hep. OKUMAYA DEVAM EDÄ°N

Fotoğraf çektim

Kış

mahallede-kis

Beautiful Snow

Oh the snow the beautiful snow filling the sky and earth below.
Over the house tops and over the streets,
over the heads of people you meet.
Dancing flirting skimming along.
Oh the snow the beautiful snow

Kısa kısa, Sanat üstüne

Kız!

girl_with_a_pearl_earring

Ä°nci Küpeli Kız hakkında yazdığı bir blog yazısında “Kuzeyin Mona Lisa’sı” ya da “Hollanda’nın Mona Lisa’sı” ifadelerine yer vermeyen blog sahiplerine birincilik ödülü vereceÄŸim. Bu ifadeye yer vermiÅŸ olanlar arasından neden böyle bir yorum yapıldığını açıklayabilecek blog sahiplerine ise mansiyon ödülü dağıtacağım. En olmadı okuduÄŸu romanın ya da izlediÄŸi filmin öyküsünün kurgu olduÄŸunun farkında olanlarla el sıkışacağım. Ciddiyim.

Kitaplar, Proje: David Lodge

6. hafta: Thackeray ve Sürpriz

fenner-behmer - bucherwurm

Bu da nedir diyenler için şurada bir açıklama var.

Söz verdiÄŸim ÅŸekilde ilerleyemediÄŸim dikkatinizi çekmiÅŸtir. Çünkü geçen hafta Vanity Fair‘i bitirme hırsına kapıldım ve bir de baktım ki tek satır Salinger okumadan günler geçivermiÅŸ.

Kahramanı olmayan roman Vanity Fair‘i ilk ergen günlerimde okumuÅŸ olmayı isterdim. Åžu yaşımda beni biraz yorduÄŸunu ve ilgimi yeteri kadar cezbedemediÄŸini itiraf ediyorum. Eserle ilgili mutlaka söylenmesi gereken tek ÅŸey ÅŸu: Thackeray öyle bir dünya kurmuÅŸ ki beÅŸ yaşındaki minik bir çocuÄŸa dahi sempati duymanıza tüm gücüyle engel oluyor. Herhangi bir karaktere merhamet hissetmeye baÅŸladığınız an Thackeray, bu karakterin zaafları, hataları ve eksiklerini size tekrar tekrar hatırlatmaktan çekinmiyor (Bu durumun tam aksi için de benzer bir çaba var). Tüm bunlara raÄŸmen yazarın acımasız ya da insafsız olduÄŸunu düşünmedim. Aksine, sarkastik anlatım tarzına raÄŸmen fazlasıyla realist bir romanla karşı karşıya olduÄŸuma kanaat getirdim. Öte yandan, bu roman edebi kaygıların sonucu mu bu boyutta yazılmış yoksa yazarının anlatma coÅŸkusu mu bu neticeyi doÄŸurmuÅŸ sorusu hakkında herhangi bir Thackeray okuruyla tartışmaya hazırım. OKUMAYA DEVAM EDÄ°N