Geçen ay içerisinde yurtdışına çıkmam gerekince gitmem gereken günlerin öncesine ve sonrasına bir tatil paketi yerleştirip nicedir yapmak istediğim aktiviteleri ve görmek istediğim yerleri aradan çıkarttım. Yıllanmış bazı dilekleri yerine getirince seyahat düşündüğümden çok daha keyifli geçti.
Son ana kadar yapabileceÄŸime bir türlü emin olamadığım ÅŸey ise bir hollandalıdan “modern sanatın baÅŸlangıç günleriyle ilgili birinin mutlaka görmesi gerek” yorumunu duyduÄŸumuz Kröller- Müller Müzesi‘ni ziyaret etmekti. Planlarım doÄŸrultusunda son güne bırakmaya mecbur kaldığım bu ziyaret hem diÄŸer istediklerimi yetiÅŸtiremezsem riskine hem de gitmeden önce Internet’ten çıkardığım ve gözüme çok sürreal görünen yol planına kurban gidebilirdi. Ama ne mutlu ki gitmedi ve Kröller Müller, ayrıldığım anda geri dönmek istediÄŸim nadir yerlerden biri oldu.
Helen Kröller-Müller‘in koleksiyonunun vefatından sonra müzeye dönüştürülmesi ile oluÅŸan mekanda karşılaÅŸacağımı bildiÄŸim eserler beni bir hayli heyecanlandırıyordu ama esas orada olduÄŸundan habersiz olduklarım ve müzenin ortamı beni büyüledi. Bunda mekana ulaÅŸmak için sarf ettiÄŸim gözyaÅŸartıcı çabanın da bir etkisi olabilir. EÄŸer bir gün oraya gitmeye karar verirseniz ya bu iÅŸe soÄŸuk ve yaÄŸmurlu bir kış günü giriÅŸmeyin ya da hiç tereddüt etmeden araba kiralayın. Ben Amsterdam’dan 2 saatlik bir tren yolculuÄŸu ile önce Ode-BirÅŸey istasyonuna ulaÅŸtım. Ardından açık havada 40 dakika civarında otobüs bekledim (Otobüs saatte birmiÅŸ). Yirmi dakika yolculuÄŸun ardından bu otobüsün beni bıraktığı yol üstünde baÅŸka bir durakta 25 dakika daha otobüs bekledim (bu otobüs de saatte bir geçiyormuÅŸ). Bunun sonucunda Otterlo isimli yerleÅŸim birimine ulaÅŸtığımda kendimi Funny Games‘te sanmam da hiç boÅŸuna deÄŸildi. Otterlo neredeyse boÅŸtu, evler haftasonu gelip ata binmek için sıcak ve misafirsever görünüyordu. Bir otel ve ufak bir market de gördüm. Bu küçük ama çekici yerden geçerek Milli Park’ın kapısına vardım. Parka girince hemen sol tarafta hoÅŸ bir sürpriz var: Milli park içinde bedava kullanabileceÄŸiniz beyaz bisikletler. Bu bisikletlerden birine atlayıp 20-25 dakika kadar ormanın içinde sürerseniz kendinizi Kröller-Müller’in önünde buluyorsunuz.
Tüm bunları size fotoÄŸraflarla anlatmak isterdim fakat o soÄŸukta çekebildiÄŸim tek kare aÅŸağıdaki oldu. Milli Park’ın bisikletlerine ise ÅŸu flickr linkinden eriÅŸebilirsiniz.
Ve müze: Hava muhalefeti sebebiyle beÅŸ ya da altı ziyaretçinin olduÄŸu, giriÅŸteki odada Lipchitz, Moore, Picasso, Derain gibi sanatçıların heykellerinin yerleÅŸtirildiÄŸi, bir oda dolusu Charley Toorop’la saatler geçirilebilecek , Bart van der Leck’lerin içine düştüğüm, Mondrian, Gris, Braque, Gauguin, Renoir, Monet, Signac, Seurat gibi olmazsa olmazları bünyesinde bulunduran, nerede olduÄŸunu bilmediÄŸim ve merak ettiÄŸim Léger – Ä°skambil Oynayan Askerler’le -sonunda- karşılaÅŸabildiÄŸim, Bayan Helen’in hamisi olmasından mütevellit Van Gogh koleksiyonunun büyüklüğü ve çeÅŸitliliÄŸi ile göz kamaÅŸtıran, bir deÄŸil tam üç Odilon Redon tablosu ile “bu kadar” dediÄŸim, tam bu kadar demiÅŸken James Ensor’ları görüp bir daha kalakaldığım o müze Kröller-Müller oldu.
ve heykel bahçesi: KoÅŸar adım Dubuffet’nin Jardin d’émail’ini ziyaret ettikten sonra mutluluk içinde geri kalanı dolaşılan, ayrılırken “bir daha geleceÄŸime yemin ederim”[1] diye kendinize söz verdiÄŸiniz koskocaman her yerinden sürprizler fışkıran o bahçe.
Kröller-Müller tüm bu özellikleriyle bir değil, birkaç gidişi hak eden müzelerden biri. Üstelik mevsimine göre değişeceğinden emin olduğum ortamını da çok merak ediyorum. Lafın kısası, sizin anlayacağınız, bendeniz geçen Kasım bir yemin ettim ki dönememl.
[1] Başlık buradan ilham alınmıştır.
[2] Charley Toorop’un kadın olduÄŸunu öğrendiÄŸimde çok ÅŸaşırmıştım. Bu ÅŸaÅŸkınlığın sebebinin soyadı Bruegel olan aileyle kafamda yer etmiÅŸ Flemenk sanatındaki baba-oÄŸul geleneÄŸi olduÄŸunu zannediyorum. Kolayca tahmin edebileceÄŸiniz üzere Kröller-Müller’de benim ilgimi kızı kadar cezbetmeyen Jan Toorop’un da eserleri sergileniyor.
Hiç yorum yok