Ne zamandır gerçek bir güneyli hanımefendi gibi davranmadığımı fark edip üzüldüğümden bugün sizleri “hü-hüü” diye selamlayarak merhaba diyeceÄŸim. Nedense uzun süredir Güzelonlu’ya yazmamış gibi hissediyorum. O yüzden bu satırları yazarken coÅŸku doluyum. Güzelonlu bir süredir, 2009’dan (ve öncesinden) beri süregelen dostlar kıraathanesi havasından çıkıp daha fazla insana ulaÅŸmaya baÅŸladı. Daha fazla kiÅŸiyle iliÅŸki halinde olmanın önceleri fark edemediÄŸim avantajları varmış. Bunlardan biri de güzel öneriler duymak.
ÖrneÄŸin, eskiden Türkçe basılan sanat kitaplarından nadiren haberim olurdu. Oysa bir süredir çevremde “bakın bir de bu kitap var” diyen insanlar var ve ben bu sayede çok güzel kitapları Türkçe okuyabiliyorum. OkuduÄŸum Türkçe sanat kitaplarıyla ilgili ayrıca bir yazı hazırlamak niyetindeyim. O yüzden bu konuyu uzatmayacağım. Bugün özellikle bir kitaptan bahsetmek istiyorum: Sel Yayınları’ndan çıkan Serge Guilbaut’ya ait New York Modern Sanat Düşüncesini Nasıl Çaldı: Soyut Dışavurumculuk, Özgürlük ve SoÄŸuk SavaÅŸ.
New York Modern Sanat Düşüncesini Nasıl Çaldı‘nın ismini her tekrarladığımda kulaklarımda “dan-dan-dan-dan” diye Castle jenerik müziÄŸi çalıyor. Sanırım bu yüzden Avrupa kıtasının özellikle de Paris’in o güne kadar baÅŸarıyla el koyduÄŸu sanatın merkezi olma ünvanının New York’a nasıl kaydığını anlatan bu kitabı bir polisiye okurmuÅŸ heyecanıyla okudum.