Bu kategorinin altındaki yazıları inceliyorsunuz:

Seyahat

Seyahat

Aklımdaki Skagen

Geçen yıl uzun zamandır hayallerimi süsleyen büyük Danimarka gezisini sonunda gerçekleştirebildim. Bu gezi hakkında o kadar çok düşünmüş ve geziyi öyle ayrıntılı planlamıştım ki  uçağa binerken kurduğum düşlerin büyüklüğü altında eziliyordum. Ne de olsa hiçbir şey hayallerinizdeki kadar ideal olamaz.  Ne mutlu ki Danimarka korkularımı boşa çıkardı ve gezi hayal ettiğimden bile güzel geçti. Gezinin son günlerini en çok görmek istediğim kasaba olan Skagen’e ayırmıştım. Skagen ressamlarının orada yarattığı ortamın miraslarını ve bu güzel balıkçı kasabasını o kadar çok görmek istiyordum ki uzun bir yolculuğun ardından Skagen tabelasını gördüğümde mutluluktan ağlamak ve dans etmek arasında kaldım (beni tanıyanlar doktoramı moonwalk üzerine yaptığımı bilirler)

Danimarka’da şehir tabelalarına yukarıda gördüğünüz fotoğraftaki gibi o şehri temsil eden bazı figürler koyuyorlar. Şehrin simgesi olan katedral, hayvanat bahçesi, viking simgeleri gibi. Skagen’e doğru yol alırken Skagen tabelası üzerinde ne göreceğimi çok merak ettim. Açıkçası Marie ve Peder Severin Krøyer, Anna ve Michael Ancher, Drachmann gibi Skagen’in simgesi sanatçılarının başlarının silüetlerini görür müyüm diye biraz heyecanlanmıştım. Bu tatlı binalar da fena değil ama değil mi?  OKUMAYA DEVAM EDİN

Fotoğraf çektim, Seyahat

Tallinn on my mind

tallinn old townHaziran ayının bir haftasını Tallinn’de geçirdim. Tallinn’le ilgili gitmeden önce bilmediğim en önemli şey bu şehri çok seveceğimdi. Büyüdüğüm şehri, büyüdüğüm haliyle anımsatan bu kentten çok hoşlandım. Umarım hayal ettikleri hızla zenginleşmezler ve gene umuyorum ki zenginleştiklerinde o güzel semtlerini (mesela Rus mahallesini ya da Kadriorg’u ya da sanayi bölgesini ve elbette ki sahillerini) şu anki haliyle muhafaza edebilirler.

OKUMAYA DEVAM EDİN

Kısa kısa, Seyahat

Paris

Geçen hafta, “Paris is always a good idea” diyerek şehri ziyaret ettim. Daha önce hiç bu mevsimde gitmemiştim. Mayıs Paris’inin hem çok iyi yanları hem de bazı kötü yanları var. Şehrin bahçelerinin çiçeklenmesi, gün ışığından daha uzun süre yararlanma, lavanta kokuları ve mevsimin güzelliğinin getirdiği diğer etkiler harikulade. Ama maalesef Paris çok kalabalık. Galiba tahmin ettiğimden daha fazla sayıda ölü iyi Amerikalı varmış ve her iyi Amerikalı gibi ölünce Paris’e gitmişler (bu kuralın Japonlar için de işlediğine kanaat getirdim).

Gerçek bir sosyal medya özürlüsü olarak bir süre önce (sonunda) bu blog için bir twitter hesabı aldım. Başlarda güncelleme ile ilgili problemler yaşadım (çünkü unutuyordum) ama Paris gezisini bir fırsat olarak görüp düzenli güncellemelere başladım. Yeni yazılardan haberdar olmak ve mini bilgi/haber/düşüncelerimi duymak ya da fotoğraflarımı izlemek isterseniz @guzelonlublog‘u takip edebilirsiniz. Paris’le ilgili daha fazlası da bu hesapta mevcut.

paris

Bu Paris gezimin teması “Paris’te turist olmak”tı. Bazı arkadaşlarım dalga geçtiler ama söylemekten çekinmiyorum: Eyfel’e bile çıktım. Bir sabah ise Versailles Sarayı’na gittim. Bugünkü yazımı orada çektiğim mavi Versailles gökyüzü ile bitirmek istiyorum. Senelerdir göğe bakmadığımı dehşetle fark ettiğim o günden sonra gökyüzüne bakma konusunda bir takıntım oluştu. Hele de böyle güzelse saatlerce gözlerimi yukarı dikebilirim.

Madem artık sosyal medyada varım, o zaman fotoğraf hakkında şu önemli açıklamayı yapmadan yazıyı sonlandırmayayım: #nofilter.

versailles

Fotoğraf çektim, Sanat üstüne, Seyahat

Londra’da sokak sanatı

Bu yaz birkaç günü Londra’da geçireceğim ortaya çıkınca hem sevindim hem üzüldüm. Sevindim çünkü o şehirde yapacak binlerce şey bulabilirim. Üzüldüm çünkü kısıtlı vaktim vardı. Klasikleşmiş ziyaretlerimin bir kısmından vazgeçemediğimden geriye kalan az zamanda neler yapabileceğimi araştırdım ve sonunda alternatif Londra sokak sanatı turuna katılmaya karar verdim.

Tercihimin çok da rastgele olmadığını size itiraf etmek zorundayım. Uzun süredir “sokak sanatı” konusunda yeterli bilgimin ve ilgimin olmadığını düşünüp duruyordum. Dahası yeni gelen sanat akımlarına kapısını kapatmış, eskiye sıkı sıkıya bağlı o muhafazakar sanatseverlerden biri olmak büyük korkumdur. Sokak sanatına bu şekilde mi yaklaşıyorum şüphelerim o kadar yoğunlaşmıştı ki kendimi konuya eğilmek zorunda hissediyordum.

Normalde konuyla ilgili kitap taramaları yapar, bu kitapları edinir ve gecelerimi okumaya ve değerlendirmeye ayırırdım. Ardından Internet’i köşe bucak kurcalardım. Ama bu seferlik “modern zamanlar”da olmanın avantajından yararlanmak istedim.

Tura katılan tek insan olduğum şüphesiyle Liverpool Street’teki beyaz keçi heykelinin altına gittiğimde çok şaşırdım. Çünkü değişik milletlerden (Fransa, Güney Afrika, ABD ve hatta İngiltere) yaklaşık 30 kişilik bir topluluktuk. İnsanları ne kadar önemsediğimin kanıtı olan muazzam isim hafızamla adının Doug olduğuna neredeyse emin olduğum aşağıda sol resimde gördüğünüz sempatik ve konuşkan rehberimizle turumuza başladık.

OKUMAYA DEVAM EDİN

Fotoğraf çektim, Seyahat

Yaz

“Travelling is a brutality. It forces you to trust strangers and to lose sight of all that familiar comfort of home and friends. You are constantly off balance. Nothing is yours except the essential things – air, sleep, dreams, the sea, the sky – all things tending towards the eternal or what we imagine of it.” – Cesare Pavese