Londra’da geçen filmler maratonunu tamamlayalı çok oldu. Ancak blog güncellemelerini istediÄŸim gibi yapamadım. Bugün sizlere filmlerden geriye kalan birkaç Londra sahnesi ve setinden bahsetmek niyetindeyim.
Alfonso Cuarón’un yakın gelecekte geçen distopik filmi Children of Men‘de çevresel bozulma, terörizm, toplumdaki huzursuzluklarla dolu dünyada tüm bunlar yetmiyormuÅŸ gibi “üreyememe” sorununu baÅŸ gösterir. Eski bir aktivist olan Theo (Clive Owen), mucizevi bir ÅŸekilde hamile kalmış, Afrikalı mülteci Kee’yi kendisi ve bebeÄŸi için tehlikeli olan Britanya topraklarından çıkartmak için halen hızlı bir aktivitist olan eski karısı Julian (Julianne Moore) ile iÅŸbirliÄŸi yapar. Bu çaba sırasında da devlet adına “kurtarılmış sanat eserleriyle” ilgilenen küratör kuzenini görmeye gider.
Kuzenin ve sanat eserlerinin saklandığı görkemli binayı görünce malum sebepten gülümsedim. Michelangelo’nun Davud’unun ve Picasso’nun Guernica’sının kurtarıldığını görüp rahatladığımız bina içi sahnelerinin final sürprizi ise Pink Floyd’un uçan domuzuyla karşılaÅŸmamız oluyor.
Children of Men‘in bu sahneleri Londra’nın güney doÄŸusundaki Battersea’de yer alan Battersea Power Station‘da çekilmiÅŸ.
Bana kalırsa bu son sahnede Pink Floyd’un domuzunu görmemiz sadece lokasyona baÄŸlı bir gönderme de deÄŸil. Theo ve Nigel camın önüne geldiklerinde Theo “100 yıl sonra bu sanat eserlerine bakacak tek bir insan bile kalmayacak, bu ÅŸekilde nasıl devam edebiliyorsun ki?” diye sorar. Animals‘ın kapağı için Waters, George Orwell’ın Hayvan ÇiftliÄŸi‘nden esinlenmiÅŸtir ve Waters’ın domuzu/domuzları da toplumsal hiyerarÅŸinin en üst tabakasını temsil etmektedir. Arkasına domuz ve istasyonun bacasını almış olan Nigel’ın cevabı ortama uygun olur: “Nasıl biliyor musun? Bunu hiç düşünmeyerek”.
OKUMAYA DEVAM EDÄ°N