Ani bir kararla geçen haftasonunu deniz kenarında geçirmeye karar verdim. Çoğunluğun yağmur korkusuyla dışarı çıkmadığı günleri tercih ettiğim için minik tatilim düşündüğümden daha keyifli geçti. Kumsaldaki sessizliğin üstüne havanın tam da istediğim gibi olması neşeme neşe kattı.
Denize girmek dışında sadece müzik dinlemeyi planlamıştım. Fakat zamanımı uzun yürüyüşler yaparak ve kitap okuyarak geçirdim. Bir gece ise bacaklarımı uzattım ve Hatice’nin verdiÄŸi “Lost in Austen” isimli dört bölümlük mini diziyi izledim. Saklayacak deÄŸilim, dizinin bazı sahneleri gerçekten komikti.
Sahilde bu küçük tırtıllardan o kadar çok vardı ki. Dayanamayıp bir tanesinin bikinili fotoğraflarını çektim.
Uzun yıllardır balık tutma eyleminin sıkıcılığında ve sahip olduğu ritüelllerde tuhaf bir şiirsel yan olduğunu düşünürüm. Üstelik bendeniz balıkçılık kavramına terbiyesizlik ettiği öne sürülerek yıllar önce limana getirilip geri bırakılmış ve bu işi son derece ciddiye alan aile bireylerince dışlanmış bir insanım. (Bir daha aralarına kabul edilmedim çünkü kulağımda kulaklıklarım, elma yiyip bir yandan da kitap okuyarak balık tutamayacağım iddia edilmişti. Oysa kolumun iç kısmında tuttuğum oltadaki tüm hareketleri hissedebilir ve tüm balıkları haklayabilirdim. Kahraman terzi ekolünden geliyorum ben. Bir vuruşta yedi can! Heyt!)
Balıkçılıkla ilgili hiç şiir bilmiyorum, siz biliyor musunuz? Sadece şu tablo geldi aklıma birden.
Hiç yorum yok