Manet ile ilgili Manet-sonrası yapılmış olan sanat eleÅŸtirilerinin çoÄŸuna katılırım. Özellikle de ressamın bir modernist olmasına raÄŸmen yenilik yaratan olmamasına dair olanlara. Gün gelir de iki sevdiÄŸim ressamı karşılaÅŸtırmam istenirse, kuracağım ilk cümle “Goya bir dahiymiÅŸ, Manet ise resme aşık bir ressammış” olur.
Bundan birkaç ay evvel, Manet üzerinde Goya etkisi konulu bir ÅŸeyler yazmaya karar verdim. Manet’nin hem ilk dönem çalışmalarında hem de artık baÅŸyapıtları sayılan Balkon, Ä°mparator Maximilian’ın Ä°nfazı, Olympia gibi tablolarında Goya’dan ilham aldığı zaten bilinen bir gerçekti. Ä°ÅŸin içine biraz daha girebilmek için kendi kütüphanemin yeterli olmadığına karar verince BoÄŸaziçi’ninkinden yararlanmayı düşündüm ve okuldan Manet ile ilgili beÅŸ/altı kitap aldım. Halen yazmaya devam ettiÄŸim bu konu ile ilgili ufak bir noktayı sizinle burada paylaÅŸmak isterim.
Öncelikle, Manet’nin sadece Goya’dan deÄŸil tüm Ä°spanyol ustalarından etkilendiÄŸini söylesem herhalde büyük bir yanlış yaptığımı düşünmezsiniz ve fakat gün olur da Baudelaire ile karşı karşıya gelirsek, ÅŸairin beni bu “küstah suçlama”mdan ötürü topa tutacağına eminim. Nitekim daha önce deneyenleri tutmuÅŸ da. Hikayeye finalini anlatarak baÅŸlayayım.
1864 yılında, Manet’nin Ölü Matador isimli tablosunu gören eleÅŸtirmen Théophile Thoré-Bürger, ressamın bu eserini sert bir dille eleÅŸtirerek, Manet’yi El Greco, Velazquez ve Goya’nın pastiÅŸi olmakla suçladı. Bu vesileyle sonunda okuyabildiÄŸim Selected Letters of Charles Baudelaire‘de, ÅŸairin eleÅŸtirmene yazdığı cevap mektubu da yer alıyor. Baudelaire’in Belçika’dan yazdığı cevabı müstehzi bir gülümsemeyle okuduÄŸumu itiraf etmem gerek. Åžair söze “Gene karşı karşıya geldik” diyerek baÅŸlıyor ve sonrasında “Bu size inanılmaz gelebilir ama arkadaşım Manet hayatında hiç Goya ya da El Greco tablosu görmemiÅŸtir. Louvre’da açılan Ä°spanyol Sergisi’ne de adım atmamıştır.” dedikten sonra ÅŸunu ekliyor: “Resimlerin benzerliklerindeki gizemli tesadüfün sebebini ben de çok merak ediyorum.”
Manet’nin herhangi bir Goya görmemiÅŸ olmasının inanılmaz olduÄŸunu düşünüyorum, hele ki bir dönem hayatını Louvre’da resim kopyalayarak geçiren bir sanatçının, bu müzede açılan bir sergiye gitmemiÅŸ olmasını tamamen imkansız buluyorum. Öte yandan Baudelaire’in nasıl bir ruh hali içinde bu mektubu yazdığını da anladığımı sanıyorum.
Baudelaire ve Manet 1850’li yıllarda tanıştıktan sonra ÅŸair ressamın sıkı bir destekçisi oluyor ve çok sevdiÄŸi Ä°spanyol sanatına yönelmesi için onu destekliyor. Söylememe gerek var mı bilmiyorum: Baudelaire’in Goya tutkusunu Kötülük Çiçekleri‘nde dahi okuyabiliriz. Dedikodulara göre Manet’nin 1862 yılında çizdiÄŸi aÅŸağıdaki tabloda modellik yapan kadın Baudelaire’in metresiymiÅŸ:
Ve elbette ki ressama bu pozu ÅŸairin bizzat kendisi önermiÅŸ. Sanıyorum, bu tabloyu gören biri, Baudelaire’in “gizemli tesadüf” tanımlamasındaki fazla iyi niyeti gözden kaçırmaz. Öte yandan sanat hayatınının bir dönemini matadorlar, boÄŸa güreÅŸleri, çingeneler çizmeye ayırmış Fransız bir ressamın Ä°spanyol sanatından etkilenmediÄŸini iddia etmek için ancak eleÅŸtirmenlerin sivri oklarına hedef olmuÅŸ bir dosta sahip olmanız gerekir. Ek olarak, Victorine Meurent Matador Kıyafetleri İçinde‘de Manet’nin matador motifinin kendisine deÄŸil, Goya’ya ait olduÄŸunu da itiraf etmek gerekiyor.
Durum bu kadar açıkken Baudelaire’in arkadaşını savunmasının en önemli sebebini ressamı bu yola sokanın bizzat kendisi olmasına baÄŸlıyorum. Döneminde “Goya ve Baudelaire okulu mezunu” olarak tanımlanan ressamın sert suçlamalarla karşılaÅŸmasını yüreÄŸi dayanmayan ÅŸairin tepkisini saf ve temiz bularak gülümsememin asıl nedeni de budur. Thoré-Bürger de öyle bulmuÅŸ olmalı ki bu mektuba cevap verdiÄŸi makalesinde “hayatta gizemli tesadüflere inanmak gerek” diye dokundurduktan sonra “Her ÅŸeyin ötesinde, bir kere daha tekrarlamak isterim ki bu genç ressam gerçek bir ressamdır.” diyerek sözlerini tamamladı.
Beni soracak olursanız, Manet’yle ilgili daha çok okudukça onun sanatına ve sanat anlayışına olan sevgimin arttığını söyleyebilirim. Tüm dostlarını (örneÄŸin Zola) ve tüm eleÅŸtirmenleri bir kenara koyarsak ressamın içindeki resim yapma ve daha önemlisi resim sevgisinin çok büyük boyutlarda olduÄŸunu düşünüyorum. Gören, etkilenen, geliÅŸtiren bir adammış. Goya’yı da Goya’yla bırakmayacak kadar yetenekliymiÅŸ. Yoksa D’Orsay’ın en popüler ressamı nasıl olabilirdi ki?
Hiç yorum yok