Seyahat

It’s all London, baby!

Birkaç ay evvel Londra’ya gitmem gerekince birden neÅŸeyle doldum. NeÅŸeyle doldum çünkü 1. Londra’yı çok severim. 2. Uzun süredir gidemediÄŸim için bu ÅŸehri çok özlemiÅŸtim. Orada geçireceÄŸim boÅŸ saatler x 50 saatlik bir plan yapıp kendimden emin bir ÅŸekilde yola çıktım.

Kimileri bu kendimden emin tavrıma bir anlam veremedi. Çünkü 1. Yapmayı planladığım her ÅŸeyi yapamayacağımı ve hatta bu kadar çok plan yaptığım için her ÅŸeyi birbirine karıştırıp hiçbir ÅŸey yapamayacağımı düşünüyorlardı. 2. Sürekli kaybolan bir insan olarak Londra’da nasıl, ne ÅŸekilde ve hangi ÅŸartlar altında kaybolacağımı düşünmek bile istemiyorlardı.

Nitekim uçaktan indikten sonra yanlış trene binip Londra yakınlarında bir köyde trenden indiÄŸimde beklentileri boÅŸa çıkartmamanın haklı gururu içindeydim. Gene de ÅŸunu söylemeliyim ki bu hamlem beni bir daha kaybolmamak konusunda çok hırslandırdı. Dikkatli oldum, harita kullandım, hatta hem kağıttaki hem cep telefonundaki hem de canım otelimin hediye ettiÄŸi mobil aletteki haritaları kullandım, “kesin Monument’ten geçiyordur bu otobüs” diyerek bilmediÄŸim otobüslere atlamadım (yani bunu maksimum üç ya da dört bilemediniz beÅŸ kez yaptım), google’da akıllı aramalar yaptım (“what is the easiest way to go to Greenwich from here?”)  ve bu sayede harikulade anılarla Londra’dan ayrıldım. OKUMAYA DEVAM EDÄ°N

Sanat üstüne

Henri Matisse ile yaşadığım fırtınasız ilişkinin kısa tarihi

Yıllar içinde bazı sanatçıları takıntı haline getirip vaktimin büyük kısmını onların eserlerine, yaÅŸamlarındaki ufak detaylara, esinlendiklerine veya etkiledikleri diÄŸer sanatçıları verdim. Mesela Rothko, mesela Staël, mesela Vallotton, mesela Morandi ile böyle günlerimiz oldu. “Kiminle olmadı?” diye sorarsanız söyleyeceÄŸim isimlerden biri Henri Matisse olurdu. “Olurdu” diyorum çünkü Henri Bey’in son bir senedir sinsi sinsi, gizlice hayatıma sızdığını geçen gün aniden fark ettim.

Matisse’in eserlerini her zaman sevmiÅŸ ve sanatına kayıtsız kalmamıştım ama bu bir yılda gördüklerim iliÅŸkimizi baÅŸka bir boyuta taşıdı. Ä°sterseniz hikayeyi en baÅŸtan anlatayım.

Daha önce size anlattığım Côte d’Azur gezimin yıldızlarından biri Matisse’ti. Kendisi o bölgenin farklı noktalarına farklı eserler bıraktığından bu çok da garip bir durum deÄŸildi. Matisse’in “Matisse” olarak ilgimi ilk defa çekmesini ise André Derain’e borçluyum. Nice’teki Matisse Müzesi’nde (gidilmesi elzem bir müze deÄŸil laf aramızda)  Derain’in Matisse portresini gördüğümde senelerdir hiç düşünmediÄŸim ve fark etmediÄŸim bir ÅŸeyle yüz yüze geldim: Henri Matisse kızıl bir adamdı. Matisse gördüğüm tüm fotoÄŸraflarında yaÅŸlıydı ve daha önemlisi bu fotoÄŸraflar siyah beyazdı. Bu yüzden bu kızıllık daha önce hiç dikkatimi çekmemiÅŸti ve ilk anda üzerimde babasını ilk defa sakalsız gördüğünde ÅŸok olan bebek etkisi bıraktı. O kadar çok ÅŸaşırdım ki çevremdeki insanlar benim bu kadar ÅŸaşırmama ÅŸaşırdılar. OKUMAYA DEVAM EDÄ°N

Sanat üstüne, Seyahat

Size bir müze tavsiye edeceğim

Tavsiye vermek konusunda hevesli bir insan deÄŸilim. Hele de tanımadığım insanlara bir ÅŸeyler önermekten kaçınırım. Hem insanların nelerden zevk aldığı konusu tamamen muamma olduÄŸu hem de “Paris’e gittiyseniz mutlaka Louvre Müzesi’ne gitmelisiniz” gibi tavsiyeleri birazcık komik bulduÄŸum için. Basit bir aramayla bulunabilecek ÅŸeyler için uzun cümleler kurmak/kurdurmak beni mahçup hissettiriyor (eÄŸer soruluyorsa soran adına, eÄŸer sorulmamasına raÄŸmen kendiliÄŸinden anlatıyorsa anlatan adına mahçup oluyorum). Sanırım okul hayatımdan kalma bir duygu bu. Mail grubuna “bu konunun nasıl çözüleceÄŸini bilen var mı?” diye bir soru geldiÄŸinde cevap olarak “Google” yazılması soranı zor ve utanç içinde bırakan bir durumdu grubumuzda. Hâlâ da pek çok konuda böyle bir utanç yaÅŸamaktan korkarım.

Tüm bu hislerime raÄŸmen bugün size Mougins Klasik Sanat Müzesi’ni anlatacağım. Çünkü iyi sebeplerim var. Bu müze Güney Fransa’da konuÅŸlanmış müzeler arasında en az reklam yapan ve yaptığı reklamla insanları “yapmasa daha mı iyi?” diye düşündürtecek kadar yanlış yönlendiren bir kurum. Bugün bu müzeye gitmenizi tavsiye eden bu yazıyı yazıyorum çünkü iyi araÅŸtırarak seyahate çıkmış olmama raÄŸmen bileti aldıktan sonra bile ziyaretimin gerekliliÄŸi konusunda şüphelerim vardı. Oysa müzeden çıkarken “iyi ki girmiÅŸim” diye düşündüm.

İsterseniz hikâyemi en baştan anlatayım:

OKUMAYA DEVAM EDÄ°N

Sanat üstüne

Sonunda konuyu Edgar Degas Beye bağladığım yazı

Size bir şey anlatacağım:

Birkaç gün önce Fondation Louis Vuitton’da açılan Modern Sanatın Simgeleri: Shchukin (Åžukin) Koleksiyonu sergisine gittim. Sekizinci salona henüz girmiÅŸtim ki aniden “müthiÅŸ” biçimde sıkıldığımı hissettim ve bu sıkıntı bütün bedenime yayıldı. O ana kadar yaÅŸadığım ÅŸeyler:

  1. Uyanmak zorunda kalmak ve soğuk havada evden çıkmak
  2. Son anda yetiştiğim Louis Vuitton otobüsünden kalabalık dolayısıyla indirilmek (soğukta yeni otobüsü beklemek)
  3. Biletim olmasına rağmen biletsiz insanlarla (500 kişi civarı) içeri girmek için sıra beklemek (soğukta)
  4. Aç kalmak
  5. Louis Vuitton binasına yaptıkları battaniye desenlerine sinirlenmek

OKUMAYA DEVAM EDÄ°N

Seyahat

Aklımdaki Skagen

Geçen yıl uzun zamandır hayallerimi süsleyen büyük Danimarka gezisini sonunda gerçekleÅŸtirebildim. Bu gezi hakkında o kadar çok düşünmüş ve geziyi öyle ayrıntılı planlamıştım ki  uçaÄŸa binerken kurduÄŸum düşlerin büyüklüğü altında eziliyordum. Ne de olsa hiçbir ÅŸey hayallerinizdeki kadar ideal olamaz.  Ne mutlu ki Danimarka korkularımı boÅŸa çıkardı ve gezi hayal ettiÄŸimden bile güzel geçti. Gezinin son günlerini en çok görmek istediÄŸim kasaba olan Skagen’e ayırmıştım. Skagen ressamlarının orada yarattığı ortamın miraslarını ve bu güzel balıkçı kasabasını o kadar çok görmek istiyordum ki uzun bir yolculuÄŸun ardından Skagen tabelasını gördüğümde mutluluktan aÄŸlamak ve dans etmek arasında kaldım (beni tanıyanlar doktoramı moonwalk üzerine yaptığımı bilirler)

Danimarka’da ÅŸehir tabelalarına yukarıda gördüğünüz fotoÄŸraftaki gibi o ÅŸehri temsil eden bazı figürler koyuyorlar. Åžehrin simgesi olan katedral, hayvanat bahçesi, viking simgeleri gibi. Skagen’e doÄŸru yol alırken Skagen tabelası üzerinde ne göreceÄŸimi çok merak ettim. Açıkçası Marie ve Peder Severin Krøyer, Anna ve Michael Ancher, Drachmann gibi Skagen’in simgesi sanatçılarının baÅŸlarının silüetlerini görür müyüm diye biraz heyecanlanmıştım. Bu tatlı binalar da fena deÄŸil ama deÄŸil mi?  OKUMAYA DEVAM EDÄ°N