Kitaplar, Proje: David Lodge

8. hafta: Nabokov ve tumturaklı düzyazı üslûbu

Bu da nedir diyenler için şurada bir açıklama var.

Bu haftaki yazıyla ilgili planladığım ÅŸey Lolita‘nın örnek paragraflarını buraya kopyalamak ve sizlere “Ä°ÅŸte fancy prose budur.” demekti. Bu fikrimi söylediÄŸim bazı ÅŸahıslar beni kolaya kaçmaya çalışmakla suçlamasalar gönül rahatlığı ile yapacaktım da. Aslına bakacak olursanız muazzam güzellikte olduÄŸunu düşündüğüm ve zaten çok ilgi görmüş bir romanla ilgili hayran sessizliÄŸine gömülmenin kolaycılıkla bir alakası olmadığını düşünüyorum. Ãœstelik bu romanın ÅŸanssız bir yanı da var. Ä°nsanlar hakkında konuÅŸmaya baÅŸladıklarında (bana kalırsa konuÅŸmaya deÄŸecek tek ÅŸey olan) edebi güzelliÄŸini hep atlıyorlar. Orhan Pamuk’un bir baÅŸka kitap için yazdığı satırların Lolita‘da da geçerli olduÄŸunu düşünüyorum: Ä°nsanın dünyadaki yeri, edebiyatın temel iÅŸlevi, yazıyla insanoÄŸlunun yapabileceÄŸi derin ve harika ÅŸeyler bu kitaba duyulan ilgi ve öfkenin gürültü ve dumanı arkasında kaybolduÄŸundan bu eserin gerçek okuru Lolita‘yı yalnız ele almayı tercih eder ve kitabın tuhaflığı ve yabanlığı ile kavga etmek yerine gösterdiÄŸi hazlara ve parlaklığına yönelir. OKUMAYA DEVAM EDÄ°N

Konuk yazar, Sinema

Konuk yazar

Bunu kendime neden yaptığımı bilmiyorum. Sherlock Holmes’ün bünyemde yarattığı heyecanı size vizyona girmesinden bir gün önce ÅŸu cümlelerle anlatmıştım, hatırlarsanız:

“Ä°nanması çok zor ama bu filmin fragmanını ilk kez birlikte izlediÄŸim insan 4 gün sonra askerden döneceÄŸine göre nereden baksanız 6 aydır bu filmi bekliyorum. Bu bekleyiÅŸ bende heyecan ve ilk heyecan yepyeni heyecanlar doÄŸurduÄŸundan tam on gündür gizlice detaylarını planladığımız üzere ülkedeki gösterime giriÅŸ günü olan yarın sinemaya koÅŸuyor, filme iyi gün kötü gün baÄŸlılığımızı gösteriyor ve çok eÄŸlenmeye yemin ediyoruz.”

Durum buydu. Sonrasında ne oldu dediğinizi duyar gibiyim. Gittik ve yeminimizden dönmeyerek çok eğlendik.

Benim bu yukarıdaki satırları yazdığım gün bir baÅŸkası ise sevdiÄŸim/ilgi duyduÄŸum ÅŸeylerle ilgili sevdiÄŸim insanlar üzerinde kurduÄŸum iddia edilen baskıyı konu alan bir kompozisyon kaleme aldı. “Bunu blog’una eklerdin ekleyemezdin” derken günler geçti. En sonunda maÄŸlubiyeti kabul ettim. Kendime neden bunu yaptığımı bilmiyorum ama artık elimden bir ÅŸey gelmiyor. Sizleri Benjamin Bey’in üşenmeden çizdiÄŸi grafikle süslediÄŸi yazısıyla baÅŸbaÅŸa bırakıyorum: OKUMAYA DEVAM EDÄ°N

Kitaplar, Proje: David Lodge

7. hafta: Salinger ve ergen konuşma ağzı

Diyeceğim, bunca okuldan bunca yerden ayrıldım da bir kez olsun ayrıldığımı anlayamadım. Tiksinirim bundan. Ayrılığın üzüntülü ya da kötü olması umurumda değil, ama bir yerden ayrıldım mı oradan ayrıldığımı bilmeliyim. Bilmezseniz, daha çok koyar insana.

J.D. Salinger ile tanışmama size daha önce de bahsettiÄŸim derginin ilk sayısı vesile olmuÅŸtu. Pek çoÄŸunuzun aksine yazarın ilk okuduÄŸum kitabı The Catcher in the Rye deÄŸil, dergide yeni çıktığı için reklamı yapılan Dokuz Öyküydü. Bu haftaki okumalar için elimdeki Salinger külliyatını tekrar ortaya döktüğümde hatırlamadığım detaylar ortaya çıktı. ÖrneÄŸin kitabı Zonguldak’taki Gençler Sahaf isimli bir dükkandan almışım (Dokuz Öykü‘nün içinden kitabın reklamının olduÄŸu bir ayraç çıktı. Ãœzerine kocaman harflerle “Zonguldak Hatırası” yazmışım). O günleri düşündüğümde ÅŸehri ziyaret etmiÅŸ olmam garip gelmedi. Ama aynı ÅŸeyi bu kitabı oradan almış olmam için söyleyemeyeceÄŸim. Åžimdi düşünüyorum da Salinger’ın bendeki ilk intibası “dehÅŸetli” bir beÄŸeni olmuÅŸ olmalı. Çünkü Dokuz Öykü‘yü Burcu’ya okuması için verdiÄŸimi hatırlıyorum. Burcu o günlerini Asimov dünyasında kaybolarak geçiren bir arkadaşımdı ve ünlü bilimkurgu kitaplarını keÅŸfetmekle meÅŸgul bu gence türü bilimkurgu olmayan bir kitabı okuması için tavsiye (ve muhtemelen ısrar) ediyorsam o kitaba “aşırı derecede” güveniyor olmam gerekiyordu.

Sonrasında, o günlerimde taklit ettiÄŸim kuzenimin kitapları arasında Gönülçelen‘i bulmuÅŸ ve tanıdık bir yazarla karşılaÅŸmanın verdiÄŸi sevinçle okumuÅŸtum romanı. DiÄŸer eserlerini nerede ve nasıl okuduÄŸumu hatırlamasam da 20 yaşımdan önce Salinger’ları bitirdiÄŸime eminim. Birkaç sene evvel, bir anda hissettiÄŸim bir coÅŸkuyla The Catcher in the Rye‘ı bir kere daha elime almıştım. Aslına bakacak olursanız Salinger arada bir geri dönüp tekrar tekrar okuyabileceÄŸiniz öyküler anlatmış hep. OKUMAYA DEVAM EDÄ°N

Fotoğraf çektim

Kış

mahallede-kis

Beautiful Snow

Oh the snow the beautiful snow filling the sky and earth below.
Over the house tops and over the streets,
over the heads of people you meet.
Dancing flirting skimming along.
Oh the snow the beautiful snow

Kısa kısa, Sanat üstüne

Kız!

girl_with_a_pearl_earring

Ä°nci Küpeli Kız hakkında yazdığı bir blog yazısında “Kuzeyin Mona Lisa’sı” ya da “Hollanda’nın Mona Lisa’sı” ifadelerine yer vermeyen blog sahiplerine birincilik ödülü vereceÄŸim. Bu ifadeye yer vermiÅŸ olanlar arasından neden böyle bir yorum yapıldığını açıklayabilecek blog sahiplerine ise mansiyon ödülü dağıtacağım. En olmadı okuduÄŸu romanın ya da izlediÄŸi filmin öyküsünün kurgu olduÄŸunun farkında olanlarla el sıkışacağım. Ciddiyim.