Kitaplar, Tiyatro

Sartre bunu bana neden yaptı?

1945 yılında Ä°kinci Dünya Savaşı’nın hemen ardından Jean-Paul Sartre hem duyduÄŸu merak hem de tüm Fransızlar’ın hissettiÄŸi minnet duygusuyla Amerika BirleÅŸik Devletleri’ni ziyaret etti. Kazın ayağının farklı olduÄŸunu anlaması uzun sürmedi ve 1946 yılında, orada gördüğü sınıf ayrımı ve ırkçılıktan, Richard Wright‘tan ve Scottsboro davası‘ndan ilham alarak Saygılı Yosma‘yı yazdı. 2005 yılında ben Bahar Malik, bizzat kendim oyunu izledim. Özellikle metne hayran kaldım ve André Gide’den elli sene kadar sonra aynı ÅŸeyi düşündüm: Bu oyun Sartre’ın baÅŸyapıtlarından biriydi.

respectful_pros

Saygılı Yosma’da, ABD’nin güney eyaletlerinden birine taşınmakta olan hayat kadını Lizzy’nin öyküsü anlatılır. Trende kendisini taciz eden dört zengin beyaz adam bu tacizin ardından iki siyahi ile kavga edip birini öldürür. Cinayeti iÅŸleyen beyaz, ünlü bir senatörün yeÄŸeni ve nüfuzlu bir ailenin oÄŸludur. Olayın tek ÅŸahidi Lizzy’dir ve vereceÄŸi ifadeye göre ya gerçek katil ya da zenci tutuklanacaktır.

Oyunun metni kadar kurgusunun da kusursuz olduÄŸuna inanıyorum. Oyun sonunda Lizzy, çok da ÅŸaşırmayacağımız üzere beyazların baskısına karşı koyamaz ve zengin adamı kurtarır. Siz bu gerçekçi sonu okumanızın ya da izlemenizin ardından kiÅŸiliÄŸinize göre ya dağılırsınız ya da gidip Sartre’ın elini sıkmak ve “tebrik ederim” demek istersiniz. OKUMAYA DEVAM EDÄ°N

Fotoğraf çektim, Küçük benzetmeler

Mahallede bahar

Bahar, bu yıl Ä°stanbul’a çok güzel geldi. Sürekli yaÄŸan yaÄŸmurların da etkisiyle tabiat rengarenk oldu ve bana geçmiÅŸ güzel günleri anımsattı. Tüm yağışa raÄŸmen çocuklar bu sene Nisan ayından itibaren sahili ÅŸenlendirmeye baÅŸladılar.

mahalledebahar

Geçen ay sahilde serilmiÅŸ bu gençleri görünce aklıma Thomas Eakins’in The Swimming Hole’ü geldi. Her ne kadar bizim çocuklar Eakins’ın öğrencileri gibi saÄŸlıklı ve çevik rönesans vücutlarına sahip olmasalar da suyun tadını benzer ÅŸekilde çıkardıkları aÅŸikar.

swimming_hole

Günün sorusu yanlışlıkla bu blogda sorulsun: Tabloda sağ alt köşede yüzen adam hangi ressamın imzası yerine oraya çizilmiş olabilir?

Garip adamlar, Kitaplar

Lost in translation

Bir zamanlar Rimbaud şöyle bir dize yazmış: “Par delicatesse j’ai perdu ma vie”. AÅŸağı yukarı “Nezaket yüzünden hayatımı kaybettim” olarak Türkçe’ye çevrilebilecek bu dizeyi Orhan Veli (ve Fikret Adil) ÅŸiire özgü ahengi bozmadan nasıl çeviririz diye bir hayli düşünüp sonunda şöyle çevirmiÅŸler:

Avâre gençlik
Her şeye köle
UÄŸrunda vurdum
Boynuma lâle

Kanık, bu aralar kafamı çok meşgul ediyor. Bu konuda uzun uzun konuşacağız. Eğer unutursam lütfen hatırlatın.

Sanat üstüne

Too bad

“Art” kelimesinin sağında solunda “Bad” sözcüğünü görünce karşı konulamaz bir ilgiyle bu ikiliye yöneliyorum. Örnek olarak benzer bir Goya tutkusuna sahip olduÄŸumuz Dinos ve Jack Chapman kardeÅŸlerin 2006’da Tate Modern’in Liverpool ÅŸubesinde açtıkları Bad Art for Bad People‘ı verebilirim. Goya’yı sevmek dışında Goya’nın eserlerini elde etmek ve hatta üzerinde oynamak lüksüne sahip olduklarından benim birkaç milyon adım önümde yer aldıklarını kabul etmek durumunda kaldığım bu ikilinin ”Savaşın Felaketleri” çeÅŸitlemelerini ve diÄŸer çalışmalarını tuhaf bir heyecanla izledim/izliyorum. Konudan biraz sapacak olursam ÅŸunu da söyleyebilirim ki beni bu kadar heyecanlandıran bu eserler karşısında Patti Smith’in her nedense dehÅŸete düştüğüne/düşeceÄŸine ve yapılanlara itiraz edeceÄŸine inanıyorum (emin deÄŸilim bu yüzden fikrini öğrenmek isterdim).

dead

Chapman’ların Great deeds! With dead men! yorumu OKUMAYA DEVAM EDÄ°N

Sanat üstüne

Kaybolan Güzelliklerin İzinde

Dünyadaki sanat açık arttırmalarını takip eder, sanki girecek ve hatta eserleri satın alacakmış gibi heyecanlanırım. Åžimdilik küçük bir koleksiyoncu olmaktan öte baÅŸarım olmamasına raÄŸmen hangi eserin tabiri caizse “kaça gittiÄŸini” bilmek, kimlerin neye ilgi gösterdiÄŸini öğrenmek hoÅŸuma gider. Belki de ancak böyle davranınca oyunun içinde kaldığımı hissediyorum. Kimi zaman insanın ilk dört yüz bin sterliniyle ne yapacağını bilmesi de ayakları yeren basan bir plana sahip olması manasına gelebilir.

Sanat eserlerinin bu kadar pahalı olması eserler adına iki handikap yaratıyor. Birincisi onları elde etmek için hırsızlığa baÅŸvuran çok fazla insan oluyor. Ä°kinci ise tehlikeli grupların (örneÄŸin Ä°talyan mafyası) para yerine kullandığı bir araç haline gelebiliyorlar. Ä°ki sene önceki kitap fuarına gittiÄŸimizde kalabalıktan korkup sığındığımız Yapı Kredi standından iki kitap almıştık. Bunlardan biri Simon Houpt’un Kayıp Eserler Müzesi‘ydi. Bu kitabı bir sanatseverin duygulanmadan/etkilenmeden okuyabileceÄŸine inanmam çok zor. Eserde birbirinden ilginç kayıp ve hırsızlık vakaları anlatılıyor. OKUMAYA DEVAM EDÄ°N