Sanat üstüne

Bye bye love

27 Ocak 2009 tarihinden beri kimilerinin kısaca “tuhaf” olarak isimlendireceÄŸi bir his içindeyim. Çünkü bu tarihte Prado Müzesi resmi olarak Colossus‘un Goya’ya deÄŸil, Goya’nın asistanlarından Asensio Juliá’ya ait olduÄŸunu ilan etti. Uzun süredir beklenen bir karar olmasına raÄŸmen duyduÄŸum an ifademi korumakta zorlandığımı itiraf etmek zorundayım.

Goya’yı ilk tanımaya baÅŸladığım günlerde Colossus bana diÄŸer eserlerine göre yabancı ve uzak geliyordu. Ben bu devin Goya’ya ait olduÄŸuna inanamıyordum. Tamamen hissi olarak baÅŸlayan bu inancı zamanla bir mantığa oturtmayı da baÅŸardım. Her türlü tuhaflığı, acıyı, vahÅŸeti olanca sadeliÄŸine raÄŸmen kendine özgü bir ÅŸekilde çizmeyi baÅŸaran Goya’nın Colossus‘unu ressamın tarzına göre çok düz buluyordum. Çünkü Goya çizilmeyen dönemde dev çizerek farklılaÅŸamayacak kadar farklı bir adamdı. EÄŸer bir dev çizecekse bu figürün kendisine ait olduÄŸu bakıldığı an anlaşılabilmeliydi. Mesela, 1818 tarihli bakıra baskı Colossus, ressamın tüm karakteristiÄŸini barındıran bir örnektir. Sadece bir dev deÄŸil, bir Goya devidir. OKUMAYA DEVAM EDÄ°N

Sanat üstüne

Oh Manet! Oh Manette!

Manet ile ilgili Manet-sonrası yapılmış olan sanat eleÅŸtirilerinin çoÄŸuna katılırım. Özellikle de ressamın bir modernist olmasına raÄŸmen yenilik yaratan olmamasına dair olanlara. Gün gelir de iki sevdiÄŸim ressamı karşılaÅŸtırmam istenirse, kuracağım ilk cümle “Goya bir dahiymiÅŸ, Manet ise resme aşık bir ressammış” olur.

Bundan birkaç ay evvel, Manet üzerinde Goya etkisi konulu bir ÅŸeyler yazmaya karar verdim. Manet’nin hem ilk dönem çalışmalarında hem de artık baÅŸyapıtları sayılan Balkon, Ä°mparator Maximilian’ın Ä°nfazı, Olympia gibi tablolarında Goya’dan ilham aldığı zaten bilinen bir gerçekti. Ä°ÅŸin içine biraz daha girebilmek için kendi kütüphanemin yeterli olmadığına karar verince BoÄŸaziçi’ninkinden yararlanmayı düşündüm ve okuldan Manet ile ilgili beÅŸ/altı kitap aldım. Halen yazmaya devam ettiÄŸim bu konu ile ilgili ufak bir noktayı sizinle burada paylaÅŸmak isterim.

Öncelikle, Manet’nin sadece Goya’dan deÄŸil tüm Ä°spanyol ustalarından etkilendiÄŸini söylesem herhalde büyük bir yanlış yaptığımı düşünmezsiniz ve fakat gün olur da Baudelaire ile karşı karşıya gelirsek, ÅŸairin beni bu “küstah suçlama”mdan ötürü topa tutacağına eminim. Nitekim daha önce deneyenleri tutmuÅŸ da. Hikayeye finalini anlatarak baÅŸlayayım.

OKUMAYA DEVAM EDÄ°N

Fotoğraf çektim, Seyahat

Paris, Wes Anderson, Hotel Chevalier

chevalier

Geçen hafta Paris’te kısa fakat memnun edici günler geçirdim. Turist sezonunu hariç tutacak olursak, bu ÅŸehrin favori üç Avrupa kentimden biri olduÄŸunu rahatlıkla söyleyebilirim. [DiÄŸer ikisi ise: GittiÄŸimde kitabevleri, türlü dvd dükkanları, sonu gelmez akÅŸam aktiviteleri ve her daim sunduÄŸu birbirinden bağımsız geçici sergileriyle Londra ve bu iki ÅŸehirden tamamen farklı olarak sessizliÄŸin egemen olduÄŸu, bilime son sürat hizmet ettiÄŸim günlerde bir makalemi sunduÄŸum konferansa katılmak üzere gidip Limmatquai’sinde huzuru hissettiÄŸim, akÅŸamları bir masalın içinde olduÄŸunuzu düşündürten Zürih’tir.] OKUMAYA DEVAM EDÄ°N

Garip adamlar

Beni de çekin, bayım.

nadarÇoÄŸunluÄŸun dehaların peÅŸinde koÅŸtuÄŸu bir dünyada, kendisini toplumdan ayıracak yetenekleri olmamasına ve hatta ileride çok fazla insan tarafından anılmayacak olmasına raÄŸmen döneminde iz bırakmış adamlara ve bu adamların hayatlarını kurcalamayı seven bir azınlığa rastlanabilir. ÖrneÄŸin, John Fowles’un “Wormholes”ünü okuyanlar, yazar için bu adamın John Aubrey olduÄŸunu fark etmiÅŸtir. Bu ilginin illa ki bir kiÅŸi üzerine yoÄŸunlaÅŸması elbette gerekmez ama bugünlerde bana “Senin garip adamın kim?” diye sorsalar cevabım “Gaspard-Félix Tournachon” nam-ı diÄŸer “Nadar” olur.

Nadar, babasının baskısı ile eczacılık okumaya çalışmış ama istediÄŸinin bu olmadığını anlayınca Paris’e kaçıp gazetecilik yapmaya baÅŸlamış bir on dokuzuncu yüzyıl bıyıklısı. Aynı dönemlerde roman yazdığı ve karikatürist olarak para kazandığı da biliniyor. Ama onu günümüze ulaÅŸtıran özelliÄŸi fotoÄŸrafçılığıdır. 1850’lerde fotoÄŸraf çekmeye baÅŸlayan Nadar, pek çok ünlü ismi stüdyosunda ağırladı ve sonraki yüzyıllara Victor Hugo, George Sand, Delacroix gibi pek çok sanatçının siyah beyaz siluetlerini bırakan isim oldu. OKUMAYA DEVAM EDÄ°N