­
Etiket:

The Art of Fiction

Kitaplar, Proje: David Lodge

6. hafta: Thackeray ve Sürpriz

fenner-behmer - bucherwurm

Bu da nedir diyenler için şurada bir açıklama var.

Söz verdiğim şekilde ilerleyemediğim dikkatinizi çekmiştir. Çünkü geçen hafta Vanity Fair‘i bitirme hırsına kapıldım ve bir de baktım ki tek satır Salinger okumadan günler geçivermiş.

Kahramanı olmayan roman Vanity Fair‘i ilk ergen günlerimde okumuş olmayı isterdim. Şu yaşımda beni biraz yorduğunu ve ilgimi yeteri kadar cezbedemediğini itiraf ediyorum. Eserle ilgili mutlaka söylenmesi gereken tek şey şu: Thackeray öyle bir dünya kurmuş ki beş yaşındaki minik bir çocuğa dahi sempati duymanıza tüm gücüyle engel oluyor. Herhangi bir karaktere merhamet hissetmeye başladığınız an Thackeray, bu karakterin zaafları, hataları ve eksiklerini size tekrar tekrar hatırlatmaktan çekinmiyor (Bu durumun tam aksi için de benzer bir çaba var). Tüm bunlara rağmen yazarın acımasız ya da insafsız olduğunu düşünmedim. Aksine, sarkastik anlatım tarzına rağmen fazlasıyla realist bir romanla karşı karşıya olduğuma kanaat getirdim. Öte yandan, bu roman edebi kaygıların sonucu mu bu boyutta yazılmış yoksa yazarının anlatma coşkusu mu bu neticeyi doğurmuş sorusu hakkında herhangi bir Thackeray okuruyla tartışmaya hazırım. OKUMAYA DEVAM EDİN

Kitaplar, Proje: David Lodge

5. hafta: Ishiguro ve güvenilmez anlatıcı

Bu da nedir diyenler için şurada bir açıklama var.

The Art of Fiction‘ın sağladığı yararlardan biri de yaşamımın geçmiş dönemindeki şaşkınlıklarımı ve hatalarımı birer birer düzeltmeme olanak sağlaması oldu. İzin verirseniz bu haftaya şu cümleyle başlamak istiyorum: Kazuo Ishiguro‘yu severim ve çalışmalarını takip ederim. Benim Ishiguro hakkındaki en büyük ikilemim ise Günden Kalanlar hakkındaydı. Booker Ödülü de aldığını bildiğim ve yazarın başyapıtı kabul edilen bu romanın ne diğer romanlarından farkını ne de esere verilen bu değeri anlayamıyordum. Dahası 1990’larda çekilmiş ve övgüler almış (benim bir türlü izleyemediğim) film versiyonunda Emma Thompson ve Anthony Hopkins’in hangi rolleri canlandırdığı ve bu rollerin nasıl başrol kabul edildiğini de algılayamıyordum. (Bu arada ileride bir gün bana “doksanların klasiklerine bir örnek verir misiniz?” diye sorarlarsa cevabımın “Emma Thompson bütün İngiliz romanlarının film uyarlamalarında katiyetle başrol oynamalı görüşü” olacağına eminim)

Lafı fazla uzatmayacağım. David Lodge’ın “The Unreliable Narrator” makalesindeki örnek paragrafı okuduğumda aniden benim Günden Kalanlar’ı hiç okumadığımı ve senelerdir Günden Kalanlar zannettiğim kitabın Çocukluğumu Ararken olduğunu fark ettim. Bunca zamandır kitapla ilgili tüm düşüncelerim aslında başka bir esere aitti. Bu kadar şaşkınlığın neye delalet olduğunun yorumunu size bırakıyorum. Bunun bir tedavisi mutlaka olmalı! Araştıracağım.

read OKUMAYA DEVAM EDİN

Kitaplar, Proje: David Lodge

4. hafta: Hemingway ve yinelemeler

annebelovmonicareading2000

Bu da nedir diyenler için şurada bir açıklama var.

Lütfen biriniz bana hem minik projem süresince hem de proje tamamlandıktan sonra uzun seneler boyunca Ernest Hemingway’e yaptığım haksızlığı ara sıra hatırlatsın ve beni özür dilemeye zorlasın. Hemingway, yıllar yıllar sonra benim için doksanlı yıllardan birinin zorunluluk ve sorumluluk altında boğulacakmış gibi olduğum Şubat tatili öğleden sonralarından ve sonraki senelerin (John Steinbeck ile birlikte vazgeçilmez olduğu) geçmek bilmeyen İngilizce derslerinden çok öte bir noktaya ulaştı. OKUMAYA DEVAM EDİN

Kitaplar, Proje: David Lodge, Sinema

3. hafta: Isherwood ve bir karakterin tanıtılması

conrad_von_soest_brillenapostel_1403

Bu da nedir diyenler için şurada bir açıklama var.

Eskiden bir arkadaşım tanıdığımız biri hakkında “patlamaya hazır bir sivilce gibi. Dokunman yeterli.” benzetmesini yapmıştı. Bugün Christopher Isherwood ve üçüncü hafta kitabım Goodbye to Berlin için tıpkı bu tasvirdeki gibiyim. Dağınık bir yazı olmaması adına biraz daha beklemeye karar vermiştim. Ama beklemek kafamdaki fikirleri maalesef unutmama sebep olmadı. Ben de ikinci haftadan öğrendiğim listeleme yöntemiyle sizlere seslenmeye karar verdim. İşte Isherwood‘la bir haftam nasıl geçti listesi böyle ortaya çıktı:

* Geçen haftaki planım Goodbye to Berlin‘i okumak ve ardından bu romandan uyarlanarak çekilen Cabaret ve I am a Camera‘yı izlemekti. Biraz daha abartarak yazarın bir diğer eseri olan A Single Man‘in Fatih Özgüven çevirisini okuyabileceğimi hem de 2009’da Tom Ford’un yönetmenliğinde çekilen filmini izleyebileceğimi düşünmüştüm. Eğer ikinci kitap nedensiz bir şekilde hala kargoda olmasaydı bu amacıma ulaşabilirdim de. Sonuç olarak bugün sizlere Goodbye to Berlin‘i ve Lodge’ın Introduction to a Character makalesini okumuş, ardından I am a Camera ve Kabare‘yi izlemiş olarak sesleniyorum. OKUMAYA DEVAM EDİN

Kitaplar, Proje: David Lodge

2. hafta: Fitzgerald ve listeler

Bu da nedir diyenler için şurada bir açıklama var.

İtiraf etmeliyim ki Tender is the Night‘ı elime aldığımda romanın listeler gibi bir konuyla nasıl ilişkilendirileceğini kestiremediyordum. Bu belirsizlik tüm okuma sürecime yayıldığı için ara sıra The Art of Fiction‘ı açıp doğru kitabı okuyup okumadığımı kontrol etmek zorunda hissettim. Eser, Fitzgerald’ın yazdığı beş romandan biri ve Modern Library’nin oluşturduğu (İngilizce yazılmış) 20. yüzyılın en iyi 100 romanı listesinde 28 numarada yer alıyor (Yazarın en bilinen ve sevilen eseri olan Great Gatsby‘nin bu listenin iki numarasında yer alması çok da tahmin edilebilir bir durum).

almeida_junior_-_saudade_1899Tender is the Night‘ın David Lodge’ın Listeler isimli makalesine konu olan bölümü ise romanın kahramanı Richard’ın zengin eşi Nicole ve genç Amerikalı film yıldızı Rosemary’nin Paris’teki alışverişlerini anlatan paragraflar. Fitzgerald, Nicole’ün nasıl para harcadığını anlatmak için aldığı ürünleri ve bu ürünlerin çeşitliliğini listelemiş. Hemen ardından ise Nicole’ün alışveriş çılgınlığının bir nevi kurbanı sayılabilecek dünya üzerinde değişik noktalarda çalışan emekçilerden örnekler vererek bu emekçilerin de bir listesini çıkarmış. Lodge kadının aldıkları sıralanırken hiç bir hiyerarşinin olmadığına, herhangi bir kurala uyulmadığına, pahalılar kadar ucuz nesnelere de yer verilerek kadının elitizmine değil yaptığı eyleme dikkat çekildiğine dikkatimizi çekiyor. İkinci listede yer alan işçilerin (diş macunu fabrikasında çalışan erkeklerin, tezgahtar kızların) hiçbirinin direkt olarak Nicole’ün aldıklarıyla alakası olmamasına rağmen dolaylı bir şekilde kadının tüketebilmesi ile ilintililer. Bu açıdan bakıldığında da Fitzgerald’ın başarılı bir şekilde bir değil iki liste yaratarak bunları arka arkaya sıraladığını ve Lodge’ın bu romanı bu yüzden örnek olarak seçtiğini söyleyebiliriz. OKUMAYA DEVAM EDİN