Geri döndük!
Meriç’le birlikte hazırladığımız Bir tablo, bir şarkı yazısını sizinle paylaştıktan sonra bu oyunu kendi aramızda oynamaya devam ettik. O yazının altından çok tablolar ve şarkılar akmasının ardından bu işi bir de fotoğraflarla denemeye karar verdik. Ben sevdiğim fotoğrafçıların bazı fotoğraflarını ve aslında o kadar da sevmediğim fotoğrafçıların çok sevdiğim fotoğraflarını Meriç’le paylaştım. Meriç de onlara uygun şarkıları benimle.
Bu yazıyı yazmaya başlamam uzun vakit aldı. Bu sürede listedeki şarkıları onlarca kere dinledim ve her dinleyişimde fotoğraflara ne kadar uyduklarını düşünüp mutlu oldum. En sonunda bu mutluluğu sizlerle paylaşma zamanı geldi. Hazırsanız başlayalım.
Ah bu fotoğraf öylesine dokunaklı ki.
Eve Arnold altmışlı yıllarda dünyayı dolaşarak Çin, Rusya, Güney Afrika, Afganistan gibi ülkelerde gündelik hayata dair fotoğraflar çekmiş. Magnum’un sitesinde Arnold’ın ülkenin liselerinde, devlet binalarında, müzelerinde, hastanelerinde çektiği Rusya fotoğraflarına bakarken biraz sonra boşanma davaları görülecek olan bu çiftin fotoğrafıyla karşılaştım. Adamın yüzünü kaçırması, kadının gözlerindeki üzüntü (hele o kavuşmuş elleri) beni çok etkiledi. Meriç’e fotoğraf seçerken ilk tercihim masaüstümde sakladığım bu fotoğraf oldu.
Meriç, bu fotoğraf için The Cure’dan Apart‘ı seçmiş. Bu şarkıyla birlikte dinlendiğinde Boşanma dokunaklılıkta bambaşka bir seviyeye ulaşıyor. Öyle büyük bir kahretme uyumu içindekiler ki fotoğrafa bakarken Apart‘ı dinleyebilmek büyük bir cesaret işi. “Bu cesarete sahibim” diyenleri ve ilişkilerinde artık daha fazla yalan söyleyemeyecek olanları buraya alalım: Burası.
David Bowie – Wild is the Wind
Boşanma’nın üzüntüsünü Jeff Wall’ın eğlenceli fotoğrafı Aniden Esen Şiddetli Rüzgar isimli fotoğrafıyla atlatalım. Wall bu fotoğrafında çok sevdiğim(iz) Hokusai’nin Ejiri’de Aniden Esen Rüzgara Yakalanan Yolcular isimli resminden (1832) etkilenmiş ve resmin (neredeyse) birebir bir kopyasını fotoğrafla yaratmayı başarmış. Wall, bu fotoğraf için beş ay boyunca, Vancouver’da evinin yakınlarındaki bir derenin kenarında, hava Hokusai’nın resmindeki gibi rüzgarlıyken aktörlerle çalışmış. İstediği kompozisyonu yakalayabilmek için daha sonra çektiği tüm fotoğraflardan bir kolaj yapmış. Bu fotoğrafın şarkısı David Bowie’nin Wild is the Wind‘i. (David Bowie dinlemek için harika bir fırsat oldu bu)
André Kertész, Voltaire Rıhtımı Üzerindeki Bir Pencere isimli fotoğrafı 1928 yılında Paris’te çekmiş. Bu fotoğrafı Kertész’in diğer fotoğrafları gibi çok severim. Açıkçası Meriç’e gönderirken şarkısı olarak ne seçebileceğini tahmin edemediğimden biraz çekinmiş ama gene de dayanamayıp göndermiştim. Meriç bu fotoğraf için çok güzel bir şarkı seçmiş. Öyle güzel bir şarkı seçmiş ki fotoğrafı boşverip sadece şarkıyı dinlemeye odaklanabiliriz: King Crimson’ın Cirkus‘ı.
Scott Walker – Farmer in the City
Cindy Sherman 1977 ile 1980 yılları arasında İsimsiz Film Sahneleri adında 69 fotoğraflık bir seri yapmış. Bu serinin 48 numarasında Sherman’ın babası Cindy’i karanlık bir kır yolunda bavuluyla bekleyen savunmasız bir genç kadın gibi çekmiş. Bu fotoğrafın şarkısı eğer bir albüm çok dinlendiği için ölünseydi 2007 yılında aranızda ayrılmama sebep olacak Tilt‘ten Farmer in the City.
Martine Franck’in park bankında uyuklayan bu çiftini çok seviyorum. Özellikle ayak uçlarının birbirine hafifçe dokunmasını. Ayrıca kadının uyuyakalma şeklini annemin akşamları koltukta uyuyakalan haline çok benzetiyorum. Bu fotoğrafın şarkısı kuş cıvıltılarıyla süslenmiş Cirrus Minor. O kuş cıvıltılarını fotoğrafa bakarken de duyabiliyorsunuz.
[Bu fotoğraf-şarkı eşleşmesiyle ilgili garip bir tesadüf de oldu. Fotoğrafları gönderirken bu fotoğrafa uzun uzun bakıp şarkısının Cirrus Minor ile aynı albümde yer alan Green is the Colour olabileceğini düşünmüştüm. Bu yüzden Meriç’in Cirrus Minor seçimini görünce çok eğlendim.]
Bir başka pek güzel fotoğraf da Saul Leiter’dan. Size bir itirafta bulunacağım: Ben Saul Leiter’ın fotoğraflarını çok seviyorum ve eğer bir şansım olsaydı o fotoğrafların içinde yaşamak isterdim. Böyle bir şansım yoksa ikinci şans olarak fotoğrafları çekmiş olmayı dilerdim.
Meriç, bu beyaz saçlı yolcu için Ride’ın Leave Them All Behind şarkısını seçmiş. Bence de münasip :)
İşte bir başka güzel fotoğrafla birlikteyiz. Facebook’ta oluşturduğum “Sen Bana Bakmıyorken” albümü ve Twitter’daki paylaşımlarıma verdiğiniz tepkiler yüzünden bu fotoğrafı sizin de sevdiğinizin farkındayım. Zaten sevilmeyecek bir fotoğraf çekmemiş Robert Doisneau. Kendisi Güzelonlu’da ismini en çok andığım fotoğrafçı olma yolunda emin adımlarla ilerliyor.
Bu fotoğrafın şarkısı da fotoğrafla çok uyumlu: Dream on Me
Police – Spirits In The Material World
Ve bir Kertész daha. Bu hayatta “André Kertész naifliği” diye bir şey var ve her fotoğrafında bu naifliğe şahit olabiliyoruz. Yıllar önce, çok sevdiğim arkadaşlarımdan biriyle fotoğrafçının sergisini dolaşırken arkadaşım “galiba birazdan bir sergide ilk kez ağlayacağım” demişti. Bu fotoğrafın özelliği ise benim gördüğüm ilk Kertész olması. Başka bir çok sevdiğim insan, “en sevdiğim fotoğraf” diye göstermişti bana “Yolunu Kaybetmiş Bulut”‘u.
Tüm bunlar yüzünden bu fotoğrafın şarkısının ne olacağını çok merak ediyordum. Spirits in the Material World çok yakışmamış mı yolunu kaybetmiş ufak bulutcuğa?
Martin Parr’ın insanın hâlini tüm çıplaklığıyla yüzümüze vuran fotoğraflarından biri de bu sıkılmış çifte ait. Ben çektiğim benzer bir fotoğraf için The Phoenix Foundation’ın “And the way you’re keeping silent / Makes me think that I should be more quiet” sözlerini seçmiştim. Meriç Buzzcocks’ın Boredom‘ını seçmiş. Artık bu serideki fotoğraflara ne zaman baksam içimden “boredom, boreeedom” diye şarkıyı söylüyorum.
Finali sarsıcı, aynı zamanda incelikli bir fotoğrafla yapmak istedim. Doğrusu bu amaç için Henri Cartier-Bresson’dan daha iyisini bulamazdım, bulmadım da. Meriç bu şarkı için çok, çok iyi bir seçim yapmış: Lose Control – James. Bu fotoğraf da zaten bize:
Bedenimi sars ve ruhumu serbest bırak
Hislerimi cezalandır, beni yoldan çıkart
Bu beden genç ama ruhum yaşlı.
Küllerimi savur ve duygularımı yok et.
demiyor mu?
Böylece bu yazının sonuna geldik. Meriç’le yaptığımız bu işbirliği ve sonunda ortaya çıkan yazılar benim Güzelonlu’da en sevdiğim şeylerden biri haline geldi. Siz de öyle düşünüyor musunuz? Eğer düşünüyorsanız bu yazıların devamı gelebilir, çünkü size burada sunduğumdan daha fazla sayıda fotoğraflar gitti, şarkılar döndü. Ne dersiniz?
Bir yorum
Evet.