Sanat üstüne

Ah Manet!

İnsanın iyi bildiğini düşündüğü bir konu hakkında ansızın o güne kadar görmediği bir şeyi fark etmesi enteresan bir duygudur. Bu hissi bana geçen haftalarda Manet yaşattı.

Ressama ilgi duyan herkesin Édouard Manet, Suzanne Manet ve Victorine Meurent ilişkisi hakkında kafasında yazdığı bir öykü vardır. Benim de vardı. Kendi hikâyeme geçmeden önce bilmeyenler için dönemsel bir açıklama yapayım:

Victorine en sevdiÄŸim

Manet, Parisli zengin bir ailenin oÄŸludur. 18 yaşındayken Hollanda’dan gelmiÅŸ Suzanne Leenhoff, Manet ve erkek kardeÅŸine piyano dersleri vermeye baÅŸlar. Ä°kilinin iliÅŸkisi de bu dersler sırasında geliÅŸir. 1852 yılında Suzanne, bir erkek çocuk dünyaya getirir. ÇocuÄŸa ailenin ÅŸerefini korumak maksadıyla Manet soyadı verilmez. Bu sırada ÅŸehrin üst tabakası bu çocuÄŸun ressamdan, ressamın babasından ya da erkek kardeÅŸinden olabileceÄŸini konuÅŸmaktadır. Édouard ve Suzanne ancak 1861’de sanatçının babasının vefatından sonra evlenirler ve ölüm onları ayırana kadar evli kalırlar. Öte yandan ressam, Victorine’le 1862 yılında karşılaşır ve bu tarihten sonra kadını pek çok kez tablolarında model olarak kullanır. Victorine fakir bir aileden gelmektedir. Gitar çalarak, modellik ya da fahiÅŸelik yaparak para kazandığı söylenenler arasındadır. Ayrıca, resim çalışmalarıyla Paris Salonu’na da birkaç kere kabul edilmiÅŸtir. Manet ve Meurent’nin iliÅŸkisi hakkında fazla bilgi yoktur. Fakat, eserlerinde arkadaÅŸlarını ya da akrabalarını model olarak kullanan Manet’nin Victorine ısrarı manidar bulunur.

Sanat tarihçileri ve kitap yazarları, bu üçlü hakkında yazdıklarıyla bize taraflılığın ne demek olduÄŸunu öğretebilirler. Bu grup, benim gibi ilk gördüğü andan itibaren Victorine’e platonik sevgi duyan bir insanı bile ÅŸaşırtacak kadar Suzanne düşmanıdır.

Gelelim “benim hikâyeme”. Ben, ressamın uzun süre aşık olduÄŸu Suzanne’e aÅŸkının sönmesinden sonra ise içinde büyük minnet barındıran derin bir sevgi duyduÄŸuna inanıyordum. Ä°liÅŸkilerinin üst makamlarca yasaklandığı yıllarda sabırla, sadakatle ve ÅŸikayet etmeden kendisini bekleyen bir kadının her erkeÄŸi etkileyebileceÄŸine eminim. Hatta bu açıdan Suzanne – Édouard iliÅŸkisini VIII. Henry – Catherine of Aragorn iliÅŸkisine benzetirim. Henry de kral olduÄŸu ilan edilir edilmez sürgün hayatı yaÅŸamak pahasına, on sene boyunca aÅŸkla beklediÄŸini iddia eden Catherine’le evlenmiÅŸti. Catherine’e olan minnetini ve sevgisini ise ancak kadının kendisine bir erkek çocuk veremeyecek kadar yaÅŸlandığından emin olması yok edebilmiÅŸti. EÄŸer Catherine, Henry’e bir erkek çocuk verebilseydi çiftin evliliÄŸini hiç kimse bozamazdı. Konumuzla bir alakası yok ama Suzanne, bir erkek çocuÄŸa Henry kadar ihtiyacı olmayan Manet’ye, ressam daha istemeden o çocuÄŸu vermiÅŸti.

Öte yandan Victorine’in Manet’yi ilk bakışta büyülediÄŸini de düşünüyorum (Kimi büyülemez ki?). Bu ikili arasındaki iliÅŸkinin ise cinsel boyuttan duygusal boyuta geçtiÄŸine inanmak bana zor geliyor. Victorine’in Paris’in acımasız dünyasında saf ve cahil kaldığından hiçbir şüphem yok. Bu da onu hem Manet’yle hem de diÄŸer erkeklerle iliÅŸkilerinde aptal kız pozisyonuna illa ki düşürmüştür. Yani kısaca ben Victorine’i hiçbir zaman Édouard – Suzanne evliliÄŸi için bir tehlike olarak görmedim. Victorine, Berthe ya da Eva fark etmez, hiçbir kadının bu ikili arasındaki evliliÄŸi ve Manet’nin karısına duyduÄŸu saygıyı (bu saygının da minnetle karışık olduÄŸunu bir kere daha vurgulayayım) bitiremeyeceÄŸine neredeyse eminim.

Bu noktada konuyla ilgili yapılan bazı yorumlar için de cevaplarım oluÅŸtu. Mesela, sık sık neden Manet’nin Suzanne’in çok az portresini yaptığı ve kadını nü resmetmediÄŸi sorulur. Bence bu soruların tek bir cevabı var: Çünkü Suzanne onun karısıydı. Evet, Manet pek çok açıdan Rubens’i örnek almış olabilir. Ama karısını çıplak betimleme konusunda Hollandalı ustasının yolunu izlememeyi seçmesi bana çok da garip gelmiyor. Dahası Suzanne’in tek, ressamın ilk nü portresi olan La Nymphe Surprise‘yi düşünelim. Bu çalışmasında sanatçı öncesinde ve sonrasında tercih etmediÄŸi bir kutsal tema belirlemiÅŸti. Dahası kadın Manet’nin diÄŸer kadın kahramanları gibi vahÅŸi, cesur ya da samimi deÄŸil ürkek görünüyordu. Bu tablonun yıllarca ressamın stüdyosunda kalması, satılmaması ya da hiçbir sergide yer almaması da Manet’nin karısını koruma tezimi güçlendiriyor.

Şöyle dürüst bir yorum yapmamın da bir sakıncası olmadığını düşünüyorum: Suzanne bir Hollandalıydı ve ülkesinin tipik vücut yapısına sahipti. Modern dünyanın kapılarının aralandığı günlerde, modern dünyanın kapılarını aralayan ressam için bu vücut eski moda kalmış olabilir. Kadının bedeni Hollanda Altın Çağı ustalarına gönderme yapılan çalışmalar için uygundu ama Paris’in en popüler kadını standartların altında sıskalığı ile meÅŸhur Marguerite Bellanger iken Suzanne’de ısrar etmek mantıklı olmazdı.

Manet, Victorine’nin baÅŸka bir erkekle ABD’ye gitmesine tepki göstermedi ya da dünyası baÅŸka kadınların varlığı ile aydınlanırken dahi izin alarak atölyesine girebilen karısını terk etmedi. Zaman zaman hem oÄŸlunu hem de karısını saygın ev hayatları içinde resmetti. Çünkü bana kalırsa Manet, her ÅŸeye raÄŸmen sadakatine ve vefasına hayran olduÄŸu karısını seviyordu, ona zarar vermek ya da itibarını zedelemek istemiyordu.

Olympia

Olympia

Bütün bu düşüncelerimi yaralayan kanıta ise Manet ile ilgili bir kitabı okurken ulaÅŸtım. Kitabın bir bölümünde Suzanne’in mavi bir kanapeye uzanmış haldeki tablosundan bahsediliyordu. Önce yazarın hata yaptığını düşündüm. Suzanne’li tabloları düşündüğümde yazarın anlattığına en yakın eser kadının kıyafetinin mavi olduÄŸu ve (uzanmak yerine) oturduÄŸu bir çalışmaydı. Sonra bir anda bilmediÄŸim bir tablonun varlığı olasılığıyla irkildim. Internet’te biraz arama yapmamın sonucunda benim senelerdir bir kere bile karşılaÅŸmayı baÅŸaramadığım o Suzanne tablosu karşımda duruyordu.

Mavi Kanape üzerindeki Suzanne

Mavi Kanape üzerindeki Suzanne

Eser arka planının güzelliÄŸi dışında benim için tam bir hayal kırıklığı oldu. Uzun yıllardır kafamda kurduÄŸum Suzanne-Édouard-Victorine iliÅŸkisine yepyeni bir boyut ekleniyordu. Manet’nin hayat arkadaşını betimlediÄŸi bu tablosu Olympia’nın kötü bir parodisi deÄŸil miydi? Suzanne, narin, cesur bakışlı, pembemsi beyazlıktaki Olympia ile asla rekabet edemeyeceÄŸi bir kulvardaydı. Ãœstelik kendi kocası, yani benim onu sevdiÄŸini ve kırılmasına hiçbir ÅŸekilde izin vermeyeceÄŸini düşündüğüm kocası, kadını bu pozisyona düşürmüştü. Manet, eÅŸinden, iki ayağı birbirine kavuÅŸmayan, rüküş bir Olympia yaratmıştı. Tabloyla ilgili araÅŸtırma yaptığımda fark ettim ki bir eleÅŸtirmen bu durumu Mona Lisa’ya bıyık çizmekten daha ironik bulduÄŸunu açıklamış. Ben ise tabloyla ilk karşılamamda gözlerimin dolmasından mütevellit durumu ancak göz yaÅŸartıcı olarak tanımlayabilirim.

Şimdilerde, ilişkileri hakkında yanlış düşündüğümü fark ettiğim üçlü hakkında yazmam gereken yeni bir senaryo var. Üstelik tutarlı sandığım bir öncekinin hala da en azından başarılı olduğunu düşünürken. Manet beni bu derece hayal kırıklığına uğratmışken karısının yaşadıkları karşısında neler düşündüğünü hayal etmeyi ise sizlere bırakıyorum.

Previous Post Next Post

Bir de bu yazilar var

Hiç yorum yok

Yorum yazın