Tüm katkılarıyla

Bahar Malik

Fotoğraf çektim, Küçük benzetmeler

Mahallede bahar

Bahar, bu yıl Ä°stanbul’a çok güzel geldi. Sürekli yaÄŸan yaÄŸmurların da etkisiyle tabiat rengarenk oldu ve bana geçmiÅŸ güzel günleri anımsattı. Tüm yağışa raÄŸmen çocuklar bu sene Nisan ayından itibaren sahili ÅŸenlendirmeye baÅŸladılar.

mahalledebahar

Geçen ay sahilde serilmiÅŸ bu gençleri görünce aklıma Thomas Eakins’in The Swimming Hole’ü geldi. Her ne kadar bizim çocuklar Eakins’ın öğrencileri gibi saÄŸlıklı ve çevik rönesans vücutlarına sahip olmasalar da suyun tadını benzer ÅŸekilde çıkardıkları aÅŸikar.

swimming_hole

Günün sorusu yanlışlıkla bu blogda sorulsun: Tabloda sağ alt köşede yüzen adam hangi ressamın imzası yerine oraya çizilmiş olabilir?

Garip adamlar, Kitaplar

Lost in translation

Bir zamanlar Rimbaud şöyle bir dize yazmış: “Par delicatesse j’ai perdu ma vie”. AÅŸağı yukarı “Nezaket yüzünden hayatımı kaybettim” olarak Türkçe’ye çevrilebilecek bu dizeyi Orhan Veli (ve Fikret Adil) ÅŸiire özgü ahengi bozmadan nasıl çeviririz diye bir hayli düşünüp sonunda şöyle çevirmiÅŸler:

Avâre gençlik
Her şeye köle
UÄŸrunda vurdum
Boynuma lâle

Kanık, bu aralar kafamı çok meşgul ediyor. Bu konuda uzun uzun konuşacağız. Eğer unutursam lütfen hatırlatın.

Sanat üstüne

Too bad

“Art” kelimesinin sağında solunda “Bad” sözcüğünü görünce karşı konulamaz bir ilgiyle bu ikiliye yöneliyorum. Örnek olarak benzer bir Goya tutkusuna sahip olduÄŸumuz Dinos ve Jack Chapman kardeÅŸlerin 2006’da Tate Modern’in Liverpool ÅŸubesinde açtıkları Bad Art for Bad People‘ı verebilirim. Goya’yı sevmek dışında Goya’nın eserlerini elde etmek ve hatta üzerinde oynamak lüksüne sahip olduklarından benim birkaç milyon adım önümde yer aldıklarını kabul etmek durumunda kaldığım bu ikilinin ”Savaşın Felaketleri” çeÅŸitlemelerini ve diÄŸer çalışmalarını tuhaf bir heyecanla izledim/izliyorum. Konudan biraz sapacak olursam ÅŸunu da söyleyebilirim ki beni bu kadar heyecanlandıran bu eserler karşısında Patti Smith’in her nedense dehÅŸete düştüğüne/düşeceÄŸine ve yapılanlara itiraz edeceÄŸine inanıyorum (emin deÄŸilim bu yüzden fikrini öğrenmek isterdim).

dead

Chapman’ların Great deeds! With dead men! yorumu OKUMAYA DEVAM EDÄ°N

Sanat üstüne

Kaybolan Güzelliklerin İzinde

Dünyadaki sanat açık arttırmalarını takip eder, sanki girecek ve hatta eserleri satın alacakmış gibi heyecanlanırım. Åžimdilik küçük bir koleksiyoncu olmaktan öte baÅŸarım olmamasına raÄŸmen hangi eserin tabiri caizse “kaça gittiÄŸini” bilmek, kimlerin neye ilgi gösterdiÄŸini öğrenmek hoÅŸuma gider. Belki de ancak böyle davranınca oyunun içinde kaldığımı hissediyorum. Kimi zaman insanın ilk dört yüz bin sterliniyle ne yapacağını bilmesi de ayakları yeren basan bir plana sahip olması manasına gelebilir.

Sanat eserlerinin bu kadar pahalı olması eserler adına iki handikap yaratıyor. Birincisi onları elde etmek için hırsızlığa baÅŸvuran çok fazla insan oluyor. Ä°kinci ise tehlikeli grupların (örneÄŸin Ä°talyan mafyası) para yerine kullandığı bir araç haline gelebiliyorlar. Ä°ki sene önceki kitap fuarına gittiÄŸimizde kalabalıktan korkup sığındığımız Yapı Kredi standından iki kitap almıştık. Bunlardan biri Simon Houpt’un Kayıp Eserler Müzesi‘ydi. Bu kitabı bir sanatseverin duygulanmadan/etkilenmeden okuyabileceÄŸine inanmam çok zor. Eserde birbirinden ilginç kayıp ve hırsızlık vakaları anlatılıyor. OKUMAYA DEVAM EDÄ°N

Sanat üstüne

Bye bye love

27 Ocak 2009 tarihinden beri kimilerinin kısaca “tuhaf” olarak isimlendireceÄŸi bir his içindeyim. Çünkü bu tarihte Prado Müzesi resmi olarak Colossus‘un Goya’ya deÄŸil, Goya’nın asistanlarından Asensio Juliá’ya ait olduÄŸunu ilan etti. Uzun süredir beklenen bir karar olmasına raÄŸmen duyduÄŸum an ifademi korumakta zorlandığımı itiraf etmek zorundayım.

Goya’yı ilk tanımaya baÅŸladığım günlerde Colossus bana diÄŸer eserlerine göre yabancı ve uzak geliyordu. Ben bu devin Goya’ya ait olduÄŸuna inanamıyordum. Tamamen hissi olarak baÅŸlayan bu inancı zamanla bir mantığa oturtmayı da baÅŸardım. Her türlü tuhaflığı, acıyı, vahÅŸeti olanca sadeliÄŸine raÄŸmen kendine özgü bir ÅŸekilde çizmeyi baÅŸaran Goya’nın Colossus‘unu ressamın tarzına göre çok düz buluyordum. Çünkü Goya çizilmeyen dönemde dev çizerek farklılaÅŸamayacak kadar farklı bir adamdı. EÄŸer bir dev çizecekse bu figürün kendisine ait olduÄŸu bakıldığı an anlaşılabilmeliydi. Mesela, 1818 tarihli bakıra baskı Colossus, ressamın tüm karakteristiÄŸini barındıran bir örnektir. Sadece bir dev deÄŸil, bir Goya devidir. OKUMAYA DEVAM EDÄ°N