Bu kategorinin altındaki yazıları inceliyorsunuz:

Kitaplar

Kitaplar, Proje: David Lodge

11. hafta: Lodge ve Auster ile isimler

Bu da nedir diyenler için şurada bir açıklama var.

Biriyle tanıştığımızda çoÄŸunlukla adının bir ÅŸeylerin sembolü olduÄŸunu ya da bu isme sahip olan varlıkla isim arasında büyük bir baÄŸlantı olduÄŸunu düşünmeyiz. Bize verilen adlar ya ebeveynlerimizin hayata karşı bakış açılarının ve gelecekle ilgili umut ve arzularının ya aile baÄŸlarının ya da dönemin moda anlayışının bir sonucudur. Soyadları ise dedelerimiz/atalarımızın kendilerine yakıştığını düşündüklerini sahiplenmeleridir. Ne isimlerimizin ne de soyadlarımızın varlığımızla büyük bir alakası yoktur. Bu açıdan baktığımızda konuyu daha da genelleÅŸtirirek “a rose by any other name would smell as sweet” diyenlere katılmamak elde deÄŸil. OKUMAYA DEVAM EDÄ°N

Kitaplar, Proje: David Lodge

10. hafta: Kundera ve büyülü gerçekçilik

Bu da nedir diyenler için şurada bir açıklama var.

Son kitabım Bendeki BoÅŸlamayı Gel de Bana Sor‘u yakında tüm seçkin kitabevlerinde bulabileceksiniz. Ama o güne kadar gelin bu durumu zorunlu bir ayrılık, uzun bir iç çekiÅŸ o da olmazsa “insanın kendine ayıracağı zaman mutlaka kaliteli olmalı deÄŸil mi ama cicim” olarak kabul edelim ve Milan Kundera ile büyülü gerçekçiliÄŸe hızlı bir giriÅŸ yapalım.

Gülüşün ve UnutuÅŸun Kitabı’nı bu proje kapsamında tekrar elime aldığım için çok memnunum. Kundera’yı ilk kez okumaya baÅŸladığımda o kadar coÅŸkulu bir sevinç duymuÅŸtum ki bir çok eserini arka arkaya çok kısa bir sürede okumuÅŸtum. Bu yüzden Kundera’nın kitaplarını tek tek deÄŸerlendiremiyordum. Benim için onların hepsi tek bir büyük yapıt gibiydi. Sonuç olarak, yazarın neyi hangi kitabında yazdığını doÄŸru hatırlayabileceÄŸime dair şüphelerim vardı. Oysa aslında öyle deÄŸilmiÅŸ bunu geçen haftalarda gördüm. GVUK’taki en küçük detayları bile hatırlamam beni çok ÅŸaşırttı. Birazcık da hoÅŸuma gittiÄŸini sizden saklamayacağım. OKUMAYA DEVAM EDÄ°N

Kitaplar, Proje: David Lodge

9. hafta: Updike ve epifani

Bu da nedir diyenler için şurada bir açıklama var.

Nerede duyduÄŸumu hatırlamadığımdan gerekli kredileri dağıtamayacağım ama bildiÄŸim en güzel epifani tanımı ÅŸu sanırım: “It’s always love at first sight. Sometimes it takes time to recognize.”

Bu duygusal baÅŸlangıcın ardından bu yazı nereye gider, John Updike’ın meÅŸhur tavÅŸan serisinin ilk kitabı Rabbit, Run (TavÅŸan Kaç) ile nasıl baÄŸlanır hiç bilemiyorum. Bunu hep birlikte biraz sonra göreceÄŸiz. Ama ÅŸuna eminim ki bir yerlerde James Joyce’dan bahsetmek zorundayım. Dahası James Joyce demiÅŸken Epiphanies‘i de atlamamak durumundayım. Bilgisayarın başına oturma ve 9. haftayı tamamlama isteksizliÄŸim göz önünde bulundurulacak olursa bu zorundalığı hemen yerine getirsem hiç fena olmayacak: Epifani, hıristiyanlıkta üç kralın (magi) Bebek Ä°sa’yı ziyaret ederek onu ilk kez görmesi anlamına geliyor. ÇocukluÄŸunda sıkı bir katolik eÄŸitim almış Joyce ise bu terimi “sıradan bir olay veya düşüncenin sonsuz bir güzelliÄŸe çevrilmesi” olarak kabul etmiÅŸ ve Dubliners (Dublinliler), A Portrait of the Artist as a Young Man (Sanatçının Bir Genç Adam Olarak Portresi) gibi eserlerinde epifaniden bol bol yararlanmış. Modern edebiyatta ise epifani dış gerçekliÄŸin algılayan için transandantal bir önem kazanması manasına geliyor. OKUMAYA DEVAM EDÄ°N

Kitaplar, Proje: David Lodge

8. hafta: Nabokov ve tumturaklı düzyazı üslûbu

Bu da nedir diyenler için şurada bir açıklama var.

Bu haftaki yazıyla ilgili planladığım ÅŸey Lolita‘nın örnek paragraflarını buraya kopyalamak ve sizlere “Ä°ÅŸte fancy prose budur.” demekti. Bu fikrimi söylediÄŸim bazı ÅŸahıslar beni kolaya kaçmaya çalışmakla suçlamasalar gönül rahatlığı ile yapacaktım da. Aslına bakacak olursanız muazzam güzellikte olduÄŸunu düşündüğüm ve zaten çok ilgi görmüş bir romanla ilgili hayran sessizliÄŸine gömülmenin kolaycılıkla bir alakası olmadığını düşünüyorum. Ãœstelik bu romanın ÅŸanssız bir yanı da var. Ä°nsanlar hakkında konuÅŸmaya baÅŸladıklarında (bana kalırsa konuÅŸmaya deÄŸecek tek ÅŸey olan) edebi güzelliÄŸini hep atlıyorlar. Orhan Pamuk’un bir baÅŸka kitap için yazdığı satırların Lolita‘da da geçerli olduÄŸunu düşünüyorum: Ä°nsanın dünyadaki yeri, edebiyatın temel iÅŸlevi, yazıyla insanoÄŸlunun yapabileceÄŸi derin ve harika ÅŸeyler bu kitaba duyulan ilgi ve öfkenin gürültü ve dumanı arkasında kaybolduÄŸundan bu eserin gerçek okuru Lolita‘yı yalnız ele almayı tercih eder ve kitabın tuhaflığı ve yabanlığı ile kavga etmek yerine gösterdiÄŸi hazlara ve parlaklığına yönelir. OKUMAYA DEVAM EDÄ°N

Kitaplar, Proje: David Lodge

7. hafta: Salinger ve ergen konuşma ağzı

Diyeceğim, bunca okuldan bunca yerden ayrıldım da bir kez olsun ayrıldığımı anlayamadım. Tiksinirim bundan. Ayrılığın üzüntülü ya da kötü olması umurumda değil, ama bir yerden ayrıldım mı oradan ayrıldığımı bilmeliyim. Bilmezseniz, daha çok koyar insana.

J.D. Salinger ile tanışmama size daha önce de bahsettiÄŸim derginin ilk sayısı vesile olmuÅŸtu. Pek çoÄŸunuzun aksine yazarın ilk okuduÄŸum kitabı The Catcher in the Rye deÄŸil, dergide yeni çıktığı için reklamı yapılan Dokuz Öyküydü. Bu haftaki okumalar için elimdeki Salinger külliyatını tekrar ortaya döktüğümde hatırlamadığım detaylar ortaya çıktı. ÖrneÄŸin kitabı Zonguldak’taki Gençler Sahaf isimli bir dükkandan almışım (Dokuz Öykü‘nün içinden kitabın reklamının olduÄŸu bir ayraç çıktı. Ãœzerine kocaman harflerle “Zonguldak Hatırası” yazmışım). O günleri düşündüğümde ÅŸehri ziyaret etmiÅŸ olmam garip gelmedi. Ama aynı ÅŸeyi bu kitabı oradan almış olmam için söyleyemeyeceÄŸim. Åžimdi düşünüyorum da Salinger’ın bendeki ilk intibası “dehÅŸetli” bir beÄŸeni olmuÅŸ olmalı. Çünkü Dokuz Öykü‘yü Burcu’ya okuması için verdiÄŸimi hatırlıyorum. Burcu o günlerini Asimov dünyasında kaybolarak geçiren bir arkadaşımdı ve ünlü bilimkurgu kitaplarını keÅŸfetmekle meÅŸgul bu gence türü bilimkurgu olmayan bir kitabı okuması için tavsiye (ve muhtemelen ısrar) ediyorsam o kitaba “aşırı derecede” güveniyor olmam gerekiyordu.

Sonrasında, o günlerimde taklit ettiÄŸim kuzenimin kitapları arasında Gönülçelen‘i bulmuÅŸ ve tanıdık bir yazarla karşılaÅŸmanın verdiÄŸi sevinçle okumuÅŸtum romanı. DiÄŸer eserlerini nerede ve nasıl okuduÄŸumu hatırlamasam da 20 yaşımdan önce Salinger’ları bitirdiÄŸime eminim. Birkaç sene evvel, bir anda hissettiÄŸim bir coÅŸkuyla The Catcher in the Rye‘ı bir kere daha elime almıştım. Aslına bakacak olursanız Salinger arada bir geri dönüp tekrar tekrar okuyabileceÄŸiniz öyküler anlatmış hep. OKUMAYA DEVAM EDÄ°N