İnsanlar keşişlerine aynı dönemlerde, benzer tonlar ve pozlarda rastlamıyorlar belki de.
Küçük benzetmeler
Bu yaz yaşlanmış cdlerime nur yağdığından asfaltta Nick Cave, ormanda Van Morrison dinlediğim bir tatil yaptım. Eski tanıdıklara rastlar mıyım kuşkusuyla gittiğim bildik küçük kasabadan kimseye merhaba bile demek zorunda kalmadan döndüm ve bu çok hoşuma gitti çünkü bazen hiç kimseye, hatta birazcık hoşlandığın biri bile olsa, rastlamak istemediğiniz günler olur. Kimseye rastlamasam da uygar olmak zorunda olmasam denilen günler. [1]
Haftabaşında tatilde çektiklerimi de içinde bulunduran bir grup fotoğrafı yaptırdım. Bir kısmını sizinle paylaşmak istiyorum. (Üzerine tıklayarak fotoğrafları büyütebilirsiniz)
Geçen Pazartesi Sarkis’in Ä°stanbul Modern’deki sergisini görmek üzere evden çıktım. Mekana ulaÅŸtığımda beni bir sürpriz bekliyordu: Müze kapalıydı. Pek çok müzenin pazartesileri kapalı olduÄŸu bilgisini bir kere daha hatırlayıp bir kenara not etmekte fayda olduÄŸunu düşünüyorum. Bunun üzerine normalde gitme niyetimin olmadığı fakat Yüksel Arslan’ın çok sayıda eserinin sergilendiÄŸini duyunca fikrimi deÄŸiÅŸtirdiÄŸim Bienal alanına yöneldim ve günü orada geçirdim.
Kötü haber: Yüksel Arslan mevzusunda da yanılmışım. Bienal’de sanatçının sadece 10 civarında çalışması vardı. Bir çoÄŸunu da daha önce görmüştüm. Esas Arslan retrospektifi Santral’de açılmış. Bunu fark etmemi de Bienal’den çıktıktan sonra gördüğüm duvara yapıştırılmış bir afiÅŸ saÄŸladı.
Bienal ise düşündüğüm gibiydi. O yüzden bu konu hakkında uzun uzun konuşma niyetinde değilim. Size ortamda ilgimi cezbeden tek şeyden bahsedeceğim.
Bir sene kadar önce, an itibarı ile son Fernando Meirelles filmi olan Blindness‘ın afiÅŸlerini ilk kez gördüğümde tatildeydim. Kısa süre sonra Ä°stanbul’da da gösterime gireceÄŸini düşünmüştüm. Fakat festivali es geçip, kanuni olmayan yollarla eseri izlemeyi reddedince ancak geçen ay, vizyona giren filmi izlemek üzere sinemanın yolunu tutabildim.
Blindness‘ı merak etmesine ediyordum elbette ama yazarıyla aramızdaki ufak ironi tarzı anlaÅŸmazlığı yüzünden de korkmuyor deÄŸildim. Neyse ki Saramago ile aramdaki bu tek taraflı rahatsız edici uyuÅŸmazlık filmi vurmamıştı. Öte yandan didaktizmin doruklarında dolaÅŸtığımız anlar canımı sıkmadı dersem yalan olur. Esas enteresan olan Blindness‘ın bana Alfred Hitchcock’un Birds‘ünü fena halde anımsatması oldu. Hele bir de ÅŸu demin söylediÄŸim didaktizm olmasaydı bu benzerlik ile ilgili daha uzun atıp tutabilirdim. Yine de susacağımı sanıyorsanız yanılıyorsunuz.
Bahar, bu yıl Ä°stanbul’a çok güzel geldi. Sürekli yaÄŸan yaÄŸmurların da etkisiyle tabiat rengarenk oldu ve bana geçmiÅŸ güzel günleri anımsattı. Tüm yağışa raÄŸmen çocuklar bu sene Nisan ayından itibaren sahili ÅŸenlendirmeye baÅŸladılar.
Geçen ay sahilde serilmiÅŸ bu gençleri görünce aklıma Thomas Eakins’in The Swimming Hole’ü geldi. Her ne kadar bizim çocuklar Eakins’ın öğrencileri gibi saÄŸlıklı ve çevik rönesans vücutlarına sahip olmasalar da suyun tadını benzer ÅŸekilde çıkardıkları aÅŸikar.
Günün sorusu yanlışlıkla bu blogda sorulsun: Tabloda sağ alt köşede yüzen adam hangi ressamın imzası yerine oraya çizilmiş olabilir?