Bu kategorinin altındaki yazıları inceliyorsunuz:

Proje: David Lodge

Proje: David Lodge

21. hafta: Bradbury ve yüzeyde kalmak

Bu da nedir diyenler için şurada bir açıklama var.

Bu proje kapsamında ilk kez tanıştığım yazarlarla ilgili yorum yaparken kurduÄŸum her cümle tek bir kitabına baÄŸlı kalacağı için hem çekiniyor hem de geriliyorum. Åžimdiye kadar yazarların diÄŸer eserlerini de okuyup haklarında daha fazla fikir edinerek problemime çözüm bulmaya çalıştım. Malcolm Bradbury’de ise bu çabaya girmedim. Ãœniversitede sosyoloji dersleri veren Howard Kirk’ün kahramanı olduÄŸu romanı The History Man (Tarih Adam) aynı zamanda benim Bradbury hakkında konuÅŸmamı saÄŸlayan tek yapıt olma özelliÄŸini de taşıyor. OKUMAYA DEVAM EDÄ°N

Proje: David Lodge

20. hafta: Burgess ve fikirler

Bu da nedir diyenler için şurada bir açıklama var.

“Mevzu fikirler ise neden Anthony Burgess? Neden Otomatik Portakal?” diye defterime yazalı ne kadar zaman olduÄŸunu size asla söylemeyeceÄŸim. Ama açıklamaktan utandığıma göre sürenin uzunluÄŸunu tahmin edebilirsiniz. Fikirlerden oluÅŸan bir roman (novel of ideas ~ roman à thèse) için karakterlerin yemek yedikleri, içki içtikleri veya flört ettikleri anların arasında birbirleriyle felsefi soruları tartıştığı ya da bireysel olarak düşündükleri romanlara verilen isim dersek üç aÅŸağı beÅŸ yukarı da olsa doÄŸruyu söylemiÅŸ oluruz. Bu eserlerin enerjisinin asıl kaynağı fikirlerdir ve bu fikirler eserdeki tüm duyguları, ahlaki seçimleri ve kiÅŸisel iliÅŸkileri yönetir ve ÅŸekillendirirler. Bu tarzın çıkış noktası Plato’nun Diyalog‘larına kadar uzanır.

OKUMAYA DEVAM EDÄ°N

Proje: David Lodge

19. hafta: Brontë ve alışkanlığı kırmak

Bu da nedir diyenler için şurada bir açıklama var.

David Lodge ve The Art of Fiction projemi bırakmamın/ara vermemin ana sebebi İngiliz yazarlar okumaktan sıkılmamdı. Fakat geçen sürede onların yerine daha iyilerini koyamadığımı fark ettim. Özellikle bu yaz okuduğum tüm romanların Hollywood yıldızlarının başrol oynadığı filmlerinin çekildiğini görünce yanlış yolda olduğuma kesinlikle emin olup David Lodgecığıma geri dönmeye karar verdim. Bu kararı vermemin üzerinden aylar geçti. Fakat ancak bu akşam Charlotte Brontë ve onun ilk kez bu proje için okuduğum romanı Villette ile geri dönüşümü kutlayabiliyorum.

OKUMAYA DEVAM EDÄ°N

Proje: David Lodge

18. hafta: Beckett ve aporia

Bu da nedir diyenler için şurada bir açıklama var.

Aslen Yunanca bir kelime olan aporia, “yolu olmayan yol/çıkmaz yol” manasına geliyor. Klasik yazı sanatında ise yazarın bir durumun gerçekliÄŸi hakkında düştüğü şüpheyi anlatmak için kullanılan bir terim. MeÅŸhur “olmak ya da olmamak” ifadesinin retorikteki aporianın en önemli örneklerinden biri olduÄŸunu söylesem eminim hiçbiriniz ÅŸaşırmazsınız. Aporia aynı zamanda kurgu edebiyatta yazarların okuyucularını merakta bırakmak için çok sık kullandıkları bir yöntem. Genellikle de “aposiopesis” yani üç noktayla sonlanan yarım kalmış cümlelerle birlikte iyi bir ikili olduklarına inanılıyor. Bu metoda sık baÅŸvuran isimlerden biri Joseph Conrad. Projede de yer alan Heart of Darkness‘a sıra geldiÄŸinde romanın aporia+aposiopesis kullanımına dair örnekler içerdiÄŸini de göreceÄŸiz ve bunu hiç yadırgamayacağız. O zamana kadar hakkında konuÅŸmaktan bıkmadığım Fransız TeÄŸmenin Kadını ve onun artık sizin için de meÅŸhur olmuÅŸ, ailemizin sahnesi John Fowles-Charles karşılaÅŸma anıyla idare edelim. Trende karşı karşıya oturdukları Charles’ı izleyen Fowles, hikâyenin geleceÄŸinin ne olacağını bilememektedir ve bunu okuyucuyu ÅŸu ÅŸekilde meraklandırarak dile getirir: “Now the question I am asking, as I stare at Charles is… What the devil am I going to do with you?” OKUMAYA DEVAM EDÄ°N

Proje: David Lodge

17. hafta: Austen ve Dickens ile havalar

Bu da nedir diyenler için şurada bir açıklama var.

Vay…Ä°ki gün arayla iki yazı. Ä°ÅŸte buna güç, performans ve kapasite denir ki benim hedeflerimin bunlar olduÄŸunu da çoÄŸunuz zaten biliyorsunuz. Dickens’ın Bleak House‘unu bitiremeyeceÄŸimi düşündüğünüz anlar olduÄŸunun farkındayım ama gördüğünüz üzere baÅŸardım. Onu yendim, iÅŸte o kadar. Bleak House, düşündüğünüz kadar sıkıcı bir kitap deÄŸil sadece Dickens’ın mutlak iyi ve mutlak kötülerden oluÅŸan elli küsur ana karakterinin başına gelenleri okurken bu romanı yazmasındaki amacının ne olabileceÄŸini zaman zaman sorguluyorsunuz. Bu sorgulamanın arkasında da favori sinsi ve hain kahramanımı öldürmesi (kim olduÄŸunu söylemiyorum) yok, dedikodu çıkartmayın.

OKUMAYA DEVAM EDÄ°N