Yıllar içinde bazı sanatçıları takıntı haline getirip vaktimin büyük kısmını onların eserlerine, yaÅŸamlarındaki ufak detaylara, esinlendiklerine veya etkiledikleri diÄŸer sanatçıları verdim. Mesela Rothko, mesela Staël, mesela Vallotton, mesela Morandi ile böyle günlerimiz oldu. “Kiminle olmadı?” diye sorarsanız söyleyeceÄŸim isimlerden biri Henri Matisse olurdu. “Olurdu” diyorum çünkü Henri Bey’in son bir senedir sinsi sinsi, gizlice hayatıma sızdığını geçen gün aniden fark ettim.
Matisse’in eserlerini her zaman sevmiÅŸ ve sanatına kayıtsız kalmamıştım ama bu bir yılda gördüklerim iliÅŸkimizi baÅŸka bir boyuta taşıdı. Ä°sterseniz hikayeyi en baÅŸtan anlatayım.
Daha önce size anlattığım Côte d’Azur gezimin yıldızlarından biri Matisse’ti. Kendisi o bölgenin farklı noktalarına farklı eserler bıraktığından bu çok da garip bir durum deÄŸildi. Matisse’in “Matisse” olarak ilgimi ilk defa çekmesini ise André Derain’e borçluyum. Nice’teki Matisse Müzesi’nde (gidilmesi elzem bir müze deÄŸil laf aramızda)  Derain’in Matisse portresini gördüğümde senelerdir hiç düşünmediÄŸim ve fark etmediÄŸim bir ÅŸeyle yüz yüze geldim: Henri Matisse kızıl bir adamdı. Matisse gördüğüm tüm fotoÄŸraflarında yaÅŸlıydı ve daha önemlisi bu fotoÄŸraflar siyah beyazdı. Bu yüzden bu kızıllık daha önce hiç dikkatimi çekmemiÅŸti ve ilk anda üzerimde babasını ilk defa sakalsız gördüğünde ÅŸok olan bebek etkisi bıraktı. O kadar çok ÅŸaşırdım ki çevremdeki insanlar benim bu kadar ÅŸaşırmama ÅŸaşırdılar.
Bu olaydan birkaç gün sonra görmeyi çok istediğim Matisse Şapeli (Chapelle du Rosaire de Vence) ziyaret ettim ve ziyaret ettiğime çok memnun oldum.
Açıkçası seyahatten döndükten sonra Matisse’i unuttum. Yılbaşında gene size önceki bir yazıda anlattığım Modern Sanatın Simgeleri: Shchukin Koleksiyonu sergisinde bir kere daha Matisse aklıma düştü. Shchukin, zamanının çok ötesinde bir vizyonla sanatçının eserlerini satın alıp Rusya’ya götürmüştü. O günlerde Rus iÅŸ adamının Matisse tutkusunu diÄŸer Ruslar küçümsemiÅŸ ve kazıklandığını söyleyerek dalga geçmiÅŸlerdi. Ama tarih haklı olanın Shchukin olduÄŸunu ortaya çıkardı. Ä°ÅŸ adamı sanatçının 43 tablosunu satın alıp hem o günlerde ressamın geçinebilmesine büyük katkıda bulunmuÅŸ hem de Rusya’nın en önemli Matisse koleksiyonuna sahip ülkelerden biri olmasını saÄŸlamıştı. Sergide ikili arasındaki iliÅŸkiyi anlatan güzel bir video da vardı. Son zamanlarda her ÅŸeyi kaydeden bir insan olarak bu videoyu neden kaydetmemiÅŸim anlamadım. Elimde olsaydı ÅŸimdi sizinle de paylaşırdım.
Bahar geldiğinde yoğun ve yorucu geçen günlerimde kendimi kısa süre için bile olsa rahatlatacak ve dinlendirebilecek ne yapabilirim diye düşünüp sanat belgeselleri izlemeye karar verdim. İnsanlar böyle durumlarda uyumayı veya yoga yapmayı seçebiliyorlar ama ben de maalesef böyle bir insanım işte. Hiç ummadığım bir şekilde bu belgesellerin de yıldızı Matisse oldu.
Bu belgesellerden birinde gördüğüm ve çok tatlı bulduÄŸum bir ÅŸey var. Matisse de bir dönem tıpkı Gauguin gibi Haiti ve Jamaika’ya gitmiÅŸ. Bu ülkelerden ailesine yazdığı mektuplarda kendisini bir aÄŸacın altında oturmuÅŸ ailesine mektup yazarken çizmiÅŸ. Bir diÄŸer çiziminde ise MatisseciÄŸimiz denizde yüzüyor ( elbette gözlükleriyle)
Konuyu biraz daha ilginçleÅŸtirelim. Matisse’i düşündüğümüz zaman aklımıza dünyanın kötücüllüğü, felaketler, savaşın ve yaÅŸamın getirdiÄŸi acılar gelmez. O yüzden aÅŸağıdaki Matisse tablosu beni çok ÅŸaşırttı. Bu tabloda ressam oÄŸlunu piyano çalarken resmetmiÅŸ. Ama hem renkler her zamanki Matisse renklerinden çok farklı hem de oÄŸlunun yüzü bize bir ÅŸeylerin ters gittiÄŸini söylüyor. Ä°ÅŸin aslı ressam bu tabloyu Birinci Dünya Savaşı sırasında yapmış. Sanatçı kullandığı renklerle ve daha da önemlisi oÄŸlunun suratını yüzü parçalanmış bir askere benzetmesiyle savaşın kendi üzerinde yarattığı acıyı ve mutsuzluÄŸu bizlerle paylaÅŸmış. Bir Goya ya da Otto Dix olmadığının farkındayım ama bu tablo Matisse için çok özel ve çok büyük bir ÅŸey bence.
Gelelim Rothko’nun büyük Matisse aÅŸkına. Rothko New York’a geldikten sonra Metropolitan Müzesi’nin yeni satın aldığı Kırmızı Atölye (1911) tablosunu günlerce incelemiÅŸ. Bu tabloyla ilgili “baktıkça bu renge dönüşüyorsun, renk tamamen içine iÅŸliyor.” diyen Rothko’nun eserlerinde tablonun etkisini görebiliriz (Ayrıca bakmayı unutmayınız: Aç google, yaz “homage to Matisse” Rothko, tıkla ara)
Yeri gelmiÅŸken Matisse’in 1914 yılında yaptığı ÅŸu penceresini de konuÅŸalım. Matisse’in bu tablosunu gördükten sonra sadece Rothko deÄŸil, tüm soyut dışavurumcular üzerinde bir etkisi olup olmadığını konuÅŸabiliriz belki de.
Sözlerimi gülerken güldüren, aÄŸlatırken gene güldüren bir anla bitirmek istiyorum. Ä°nsanlara gülmek hoÅŸ deÄŸil biliyorum ama kendime engel olamıyorum. Alistair Sooke’un Matisse Åžapeli’ni ziyareti sırasında gözyaÅŸlarını tutamayıp aÄŸlamasından bahsediyorum. Bu nedir Alistair, bu nedir lütfen bir söyle :) Alistair’e böyle gülmenin affedilir tarafı yok belki ama o da benim Prado Müzesi’nde Kara Resimler odasında aşırı heyecandan gözlerimin dolmasıyla dalga geçebilir. SinirlenmeyeceÄŸime söz veriyorum. Görüşmek üzere.
Hiç yorum yok