Sanat üstüne

Kaybolan Güzelliklerin İzinde

Dünyadaki sanat açık arttırmalarını takip eder, sanki girecek ve hatta eserleri satın alacakmış gibi heyecanlanırım. Åžimdilik küçük bir koleksiyoncu olmaktan öte baÅŸarım olmamasına raÄŸmen hangi eserin tabiri caizse “kaça gittiÄŸini” bilmek, kimlerin neye ilgi gösterdiÄŸini öğrenmek hoÅŸuma gider. Belki de ancak böyle davranınca oyunun içinde kaldığımı hissediyorum. Kimi zaman insanın ilk dört yüz bin sterliniyle ne yapacağını bilmesi de ayakları yeren basan bir plana sahip olması manasına gelebilir.

Sanat eserlerinin bu kadar pahalı olması eserler adına iki handikap yaratıyor. Birincisi onları elde etmek için hırsızlığa baÅŸvuran çok fazla insan oluyor. Ä°kinci ise tehlikeli grupların (örneÄŸin Ä°talyan mafyası) para yerine kullandığı bir araç haline gelebiliyorlar. Ä°ki sene önceki kitap fuarına gittiÄŸimizde kalabalıktan korkup sığındığımız Yapı Kredi standından iki kitap almıştık. Bunlardan biri Simon Houpt’un Kayıp Eserler Müzesi‘ydi. Bu kitabı bir sanatseverin duygulanmadan/etkilenmeden okuyabileceÄŸine inanmam çok zor. Eserde birbirinden ilginç kayıp ve hırsızlık vakaları anlatılıyor.

ÖrneÄŸin, Ä°kinci Dünya Savaşı sırasında Nazi’lerin katlettiÄŸi resimler var. Adolf Hitler’in toplum için faydalı olmayan tüm sanat eserlerinin yok edilmesini istemesinden sonra Avrupa’da büyük bir hareketlenme oldu. Bir yandan Almanlar olanca güçleri ile eserleri toplarken diÄŸer taraftan sanat severler, koleksiyoncular ve müzeler eserleri saklamaya çalıştılar. Pek çok tablo Almanlar’ın elinden kurtulamadı. Alman hükümeti topladığı eserlerden “Yoz Sanat” isimli bir sergi açtı ve halkın bu berbat ürünleri görüp neyin sanat olmadığını anlamasına yardımcı olmaya çalıştı. Tarihin gelmiÅŸ geçmiÅŸ en büyük “Modern Sanat” sergisini milyonlarca Alman gezdi ve yozluÄŸun ne demek olduÄŸunu öğrendi. O dönemde kaybolan binlerce eser var. Bunların bir kısmı yok edildi, bir kısmının ise yerleri bilinmiyor. ÖrneÄŸin, Gustave Courbet’nin Koltuktaki Çıplak Kadın‘ı son olarak muÅŸambaya sarılmış halde bir Sovyet kamyonunun arkasında görüldü ve ancak 2003’te bulunabildi.

 

Gustave Courbet - Femme nue couchée

Gustave Courbet – Femme nue couchée

Böylesi bir savaÅŸta can kayıpları ve insana uygulanan vahÅŸet o kadar büyük ki konuÅŸma sırasının sanat eserlerine gelememesi normal karşılanabilir. Sait Faik‘in müze yanarken küçük bir çocuÄŸu mu yoksa çok deÄŸerli bir sanat eserini mi kurtarmak gerektiÄŸini sorgulayan benzer temada bir öyküsü vardır. Geçen sezon Ä°stanbul’da yine bu konuyla ilgili bir oyun da sergilendi: Bana Bir Picasso Gerek. Tiyatro sevdamızla yerin altına inip, oyunla uyum içindeki sahnesinde Picasso’nun yakılması için üç eserinden birini seçmeye zorlanmasını izledik.

 

reclining_figure_henry_moore

Moore’un çalınan Uzanan Figür’ü

Anlatılan en ilginç hırsızlık olaylarından biri ise Henry Moore Vakfı’nın bahçesinden çalınan Moore’un Uzanan Figür‘ü. Bir insanın Moore gibi ünlü bir sanatçının yaklaşık iki ton ağırlığındaki heykelini çalması için nasıl bir cürete sahip olması gerektiÄŸini hayal edemiyorum. Düşünmek istemediÄŸim ÅŸey ise satılması ve saklanması neredeyse imkansız olan bu heykelin eritilmiÅŸ olması.

Kitaptaki diÄŸer ilgi çekici hırsızlık vakalarını zaman zaman anlatabilirim. Ancak biri var ki beni bir hayli yaralamıştı. 1960’lı yıllarda bir koleksiyoncu, San Lorenzo Kilisesi’nde asılı olan Caravaggio’nun Ä°sa’nın DoÄŸuÅŸu isimli tablosunu çalmaları için iki hırsız tutuyor. Hırsızlar soygun sırasında oldukça büyük olan tuvale bir hayli zarar veriyorlar. Resmi koleksiyoncuya ulaÅŸtırdıklarında tablonun bu halini gören adam gözyaÅŸlarına boÄŸuluyor ve almayı reddediyor. Åžu günlerde mafyanın elinde olduÄŸu zannedilen tahmini deÄŸeri 25-30 milyon avro olabilecek bir Caravaggio mucizesi iÅŸte böyle harcanmış oluyor. Bu olayı ilk okuduÄŸumda titrediÄŸimi ve o koleksiyoncuya hala kızgınlık duyduÄŸumu açıklamak isterim.

 

Caravaggio – KuÅŸkucu Thomas

Bütün bunları tekrar düşünmeme sebep olan bu hafta izlediÄŸimiz bir televizyon dizisi oldu. Diziler konusunda zayıf bir insan olarak, bölümde kilisenin duvarına asılı Caravaggio’nun KuÅŸkucu Thomas‘ını gördüğümde bir hayli heyecanlanıp daha bilgili olduÄŸum ressam ve eseri konusunda ahkam kesmeye giriÅŸtim. O sırada tablonun sadece bir dekor olmadığı ortaya çıktı ve oyuncular da tablo hakkında konuÅŸtular. Beni Caravaggio ile tanıştıran, ilk gördüğümde donakalmama sebep olan ve ancak orijinalini görerek ne olduÄŸu anlaşılabilecek bu tabloyu misafir eden National Gallery’den tek beklentim eÄŸer onu ben alamayacaksam baÅŸkalarının da almasına izin vermeyecek kadar iyi korumalarıdır. Buradan duyurmak isterim.

[Moore’un heykel görüntüsünün telif hakkı Henry Moore Vakfı’na aittir. Güzelonlu’da bilgilendirme amaçlı kullanılmıştır.]
Previous Post Next Post

Bir de bu yazilar var

Hiç yorum yok

Yorum yazın