But I’ve been turning over in my mind the question of nostalgia, and whether I suffer from it. I certainly don’t get soggy at the memory of some childhood knickknack; nor do I want to deceive myself sentimentally about something that wasn’t even true at the time—love of the old school, and so on. But if nostalgia means the powerful recollection of strong emotions—and a regret that such feelings are no longer present in our lives—then I plead guilty. – Julian Barnes, The Sense of An Ending
Geçen hafta radyo dinlerken çok garip bir şey hissettim. Tanıdık gelen bir şarkıyı kimin söylediğini hatırlamayınca radyoya eğildim ve grubun ismini okudum. Böylece soruma birkaç saniye içinde cevap buldum ve soruma birkaç saniye içinde cevap bulabiliyor olmanın hissettirdiklerinin uzun süre etkisinde kaldım.
Müzik dinlemeye başladığım ilk günlerde istediğim müziğe erişebilmek pahalı ve çoğunlukla zor bir uğraştı. O günlerde benzer zevklere sahip arkadaşlarımın olması bugünlere göre daha değerli bir şeydi. Çünkü dinlemek istediğim her albümün kasedini alabilmek gücümü aşıyordu. Birçok arkadaşım gibi her ay iki kaset alabilecek kadar para ayırabiliyordum. O yüzden kendi satın aldıklarım kadar arkadaşlarımın aldıklarını da önemsiyordum. Herkesin birbirinin kasetlerini kopyaladığı yoğun günler geçiriyorduk.
Bayramda çoktandır yüzlerine bakmadığım kasetlerimi inceledim ve yıllardır o günlerdeki heyecanımın yanından bile geçemediğimi üzülerek fark ettim. Bir şarkıya ulaşabilmek, o şarkıda ne dendiğini anlayabilmek en çok o zamanlar değerliydi galiba.
Nirvana’nın In Utero‘suna 39 milyon verdiÄŸimi (içime çok oturduÄŸundan olsa gerek) net bir ÅŸekilde hatırlıyorum. AÅŸağıdaki albümlerin aÄŸa babasını tüm aramalarıma raÄŸmen bulamadım. Ve böylece arkadaÅŸlarla ortak kaset kullanımının bana öğrettiÄŸi en önemli hayat dersini bir kez daha anımsadım: Kasetlerine sahip çık!
Kuzenimden çektiÄŸim Ammonia Avenue‘yu ilk dinlediÄŸim andan itibaren çok sevmiÅŸtim. O yüzden Özlem Kaset ve Plakçılık’ta Eve‘i bulduÄŸum zaman çok sevindiÄŸimi hatırlıyorum. Öte yandan belli ki The Division Bell‘i ben almamışım. Kasetin sonunda boÅŸ kalan yerlere Animals‘ı sığdığı kadarıyla bir daha çekmiÅŸim. Kasetleri karıştırırken en çok The Division Bell‘de hangi ÅŸarkıda kaldığımı ve müzikçaları neden kapatmış olabileceÄŸimi merak ettim. Cevabını bilmiyorum.
Ve elbette ki boÅŸ kaset bulma derdimiz… Walkman Dergisi’ni içeriÄŸinden hoÅŸlanmamama raÄŸmen verdiÄŸi kasetlerin üzerine bir ÅŸeyler çekebilmek için satın alıyordum. Radyoların başında hazırolda bekliyor ve asker disiplini içinde ÅŸarkı kaydediyordum bu kasetlere. Acaba aÅŸağıdaki kasette neler var? Bu soru hem beni gizemiyle heyecanlandırıyor hem de cevabıyla korkutuyor.
Bir keresinde Isaac Asimov okumayı seven arkadaşım Burcu büyük bir coşkuyla beni çağırıp anneannesinin evinde bulduğu bir defineyi göstermişti: Anneannesi senelerdir gazetelerin kupon karşılığı verdiği kasetleri almış ve biriktirmiş. Böylece torbalar dolusu kasedimiz olmuştu. Hemen o an seçiciliğimizden vazgeçip günler boyunca radyoda ne duyduysak kaydetmiştik. O kasetler şimdilerde nerelerdedir hiç bilmiyorum.
Açıkçası teknolojinin ÅŸu anda bize sunduklarından çok memnunum ve vazgeçmek istemem ama geriye baktığımda da bütün bu çabamızın olaÄŸanüstü olduÄŸunu düşünüyorum. Yaz tatilinde sahilde walkman’iyle yürüyüş yapan altmış yaÅŸlarında bir kadınla karşılaÅŸtım. EÄŸer nostalji, dedikleri gibi ÅŸiddetle hissettiklerimizin anısı ve bu duyguları ÅŸu anda hissedemiyor oluÅŸumuzun piÅŸmanlığı ise galiba o kadın benim nostaljimdi.
Bir yorum
Bende DevekuÅŸu Kabare’nin Yasaklar’ı kaset olarak vardı, geçenlerde youtube’dan izledim, sahneler hâlâ ezberimde.