Sanat üstüne

Resimleri yemeyin!

Dont_Eat_the_Pictures

1983 yılında Susam Sokağı’nın bir saatlik özel bir bölümü yayımlandı. Bu bölüm, Metropolitan Sanat Müzesi’nde geçiyordu ve çok matrak bir ismi vardı: Resimleri Yemeyin (Don’t Eat the Pictures)

ÇoÄŸu Susam Sokağı karakterinin yer aldığı bölümde, Minik KuÅŸ, arkadaşı Snuffy’le buluÅŸmak için müzeye gider. DiÄŸer karakterler de Minik KuÅŸ’un yanındadır. Fakat kahramanlarımız müzeye ulaÅŸtığında kapanış saati de gelmiÅŸtir. Minik KuÅŸ, Snuffy’i bulma konusunda o kadar hırslıdır ki ortadan kaybolur. DiÄŸerleri kuÅŸu gruplar halinde aramaya baÅŸlarlar. Bu sırada müzenin kapıları kapatılır ve kahramanlarımız Met’te kilitli kalarak geceyi orada geçirirler.

susam sokagi

Minik KuÅŸ, antik Mısır bölümünde maceralar yaÅŸarken; Edi ve Büdü, Emanuel Gottlieb Leutze’nin Washington Delaware’i Geçerken isimli tablosunu inceleyip kendilerince ciddi (bizce komik) yorumlarda bulunurlar. Kırpık, antik Yunan heykellerini çok beÄŸenip onlara ÅŸarkılar yazar.

Bölümün açık ara en komik macerasını ise Kurabiye Canavarı ve bizde Hakan Abi’ye tekabül ettiÄŸine inandığım arkadaşı yaÅŸar. Kurabiye Canavarı elinde Yemek Sanatı (Food Art) broşürleriyle dolaÅŸmaktadır ve gördüğü her yemek tablosunda aÄŸzının suları akar. Artık tek bir amacı vardır: içinde yemek olan natürmortları yemek!

AÅŸağıdaki (ellerimle) hazırladığım hareketli resimler umarım sizlere Kurabiye Canavarı’nın yemek hevesini biraz anlatabilir.

cookie monster pictures

Kurabiye Canavarı, tam da Cezanne’nın elmalı natürmortuna saldıracakken arkadaşı onu durdurur ve müzenin duvara astığı çok önemli uyarıyı canavarla paylaşır: “Lütfen resimleri yemeyin”. Bu uyarıyı gören canavar tahmin edebileceÄŸiniz üzere kahrolur. Kurabiye Canavarı için “çoook uzun bir gece olacaktır.”

cookie monster- don't eat pictures

Canavar, Philippe Rousseau’nun Jambonlu Natürmort‘u önünde bir kere daha çıldırır. Resmi yiyemeyeceÄŸi ortaya çıkınca acısından “Resimleri Yemeyin” isimli bir ÅŸarkı patlatır. AÅŸağıda bu ÅŸarkıyı dinleyebilirsiniz.

Don’t eat the pictures, no no no
Don’t eat the pictures, no no no
Don’t eat the pictures–NO!
When you go to museum!
Sonunda sabah olduğunda ekibimiz bir araya gelir ve müzeden neşe içinde ayrılırlar. Böylece de bölüm sonlanır.

Bu harika Susam Sokağı bölümünden bugüne kadar haberim olmadığı için o kadar üzüldüm ki sizlerle vakit kaybetmeden paylaşmak istedim. Eğer siz de benim kadar beğendiyseniz tümünü Youtube üzerinden izleyebilirsiniz.

Yazıyı burada bitirirken sizlerle bir veda konuÅŸması yapmak istiyorum. Çünkü bu paylaşımımdan sonra bazı insanlar Youtube’da fazla takıldığıma karar verip uzun bir süre Internet’e girmemi yasaklayacaklar ve dahası beni odama kitleyecekler. Veda konuÅŸmam şöyle olsun madem: “Zevkti, elveda!”.

[Tüm görsellerin telif hakları yayıncı kuruluÅŸa aittir ve Güzelonlu’da bilgilendirme amaçlı olarak kullanılmıştır.]

Previous Post Next Post

Bir de bu yazilar var

6 Yorum

  • Reply kukuletali 21/01/2015 at 08:36

    Hareketli resimleri bile ne kadar şirin, kim bilir bu bölüm ne güzeldir! Sabahın bu vakti okuduğum yazınız içimi aydınlattı, içten teşekkürlerimi iletirim. Ülke gündemi o kadar can sıkıcı ki hayatta böyle şirin şeyler olduğunu unutuyorum. Akşama izleyeceğim bu bölümü.

    Sizinle müze ve müzede geçen film sevginizi paylaşıyorum. Benim de aklıma Museum Hours filmi geldi. Viyana Kunsthistorisches Museum’da geçiyor. Ä°zlemiÅŸ miysiniz? izlemediyseniz tavsiye ederim.
    http://imdb.com/rg/an_share/title/title/tt2268732/

    • Reply Bahar Malik 21/01/2015 at 09:11

      Evet bu filmi izlemiÅŸtim (hatta sinemada izlemiÅŸtim. Hiçbir ÅŸeyin vizyona girmediÄŸi ülkemizde bu nasıl mümkün olabilir?). Viyana Sanat Tarihi Müzesi’ne çok eskiden gitmiÅŸtim. Bu filmi gördüğümde bütün günümü orada geçirme isteÄŸiyle dolmuÅŸtum. Geçen yaz 1.5 saat gibi kısa bir süre uÄŸrayabildim sonunda ve çok mutlu oldum. Ben de size Thomas Bernhard’ın Eski Ustalar’ını tavsiye ediyorum o zaman. Kitap çoÄŸunlukla bu müzede geçiyor.

      Gündemden uzaklaşmak için burada yazmak benim için çok iyi oluyor. Sizin de benzer şeyler hissettiğinize ayrıca çok sevindim. Sevgiler.

      • Reply kukuletali 22/01/2015 at 10:48

        Filmi sinemada izlemeniz çok ilginçmiş, şanslıymışsınız. Böyle filmleri sinemada izleyebilmek emek istiyor.

        Viyana Sanat Tarihi Müzesi ne kadar büyüleyici değil mi? Ben ilk kez üç ay önce gittim. Yakın bir zaman önce gördüğüm için ne hissettiğimi iyi hatırlıyorum. Sizin eski yazılarınızdan birinde vardı; müzedeki koltuklara oturan hatta koltuklarda uyuyan insanların fotoğrafları. O durum Viyana müzelerine tam uyuyor.

        Thomas Bernhard’ın Eski Ustalar’ını okumuÅŸtum ben de. Hatta blog’da ÅŸu ÅŸekilde alıntı yapmıştım. Tekrar hatırlamak iyi oldu sayenizde.

        http://kukuletali.blogspot.com.tr/2011/09/eski-ustalar.html
        http://kukuletali.blogspot.com.tr/2011/09/eski-ustar-2-80lerin-basnda-avusturya.html

  • Reply Bahar Malik 22/01/2015 at 11:01

    Bu alıntıladıklarınız çok etkileyici. Ben de defterime yazmıştım. Tabi bir de Goyasız bir sanat müzesine sanat müzesi denemeyeceğine dair mükemmel paragrafı var :)

    Louvre’u ya da Londra Ulusal Galerisi’ni çok severim (haÅŸa!) ama oralar sanki turistler gelsin diye varlar. Oysa Alman müzeleri sen gitsen de gitmesen de hep varolacak gibiler. O sessizliÄŸi, o eski kokusunu en çok da odaların boÅŸ olmasını seviyorum. Viyana Sanat Tarihi Müzesi de böyle. Berlin’deki Gemäldegalerie mesela.

    Åžimdiki hedefim Kunsthalle Hamburg :) Caspar David’e doyacağım.

  • Reply kukuletali 23/01/2015 at 10:25

    Goyasız bir sanat tarihi müzesi olmaz yorumu tam Bernhard’lıkmış, muhalif! Ben unutmuÅŸum bu kısmı. Ara ara eskiden okuduÄŸum kitaplara dönmem gerekiyor.

    Paris’e ve Londra’ya henüz gitmedim ancak oradaki müzeler ile ilgili yorumunuzu anlayabiliyorum sanırım. En azından şöyle diyeyim, Alman/Avusturya müzeleri inanılmaz cool. herhalde kimse onlar kadar cool olamaz! :) Bu arada Berlin’in Modern Sanat Galerisi de çok güzel deÄŸil mi? Hem seçki olarak hem de binanın mimari yapısı olarak. Bizdeki tarihi ya da modern mimarı örneklerinin de bu ÅŸekilde deÄŸerlendirilmesini isterdim.

    Hamburg’a yolum düşmüştü ancak Caspar David’den ÅŸu anda haberim oldu. Sizden yeni bir ÅŸey daha öğrendim! KeÅŸke vaktinde haberim olsaydı diyeceÄŸim ama artık bir sonraki seyahatime diyeyim.

  • Reply Bahar Malik 23/01/2015 at 11:12

    Geçenlerde yazmıştım final cümlesini bir yere, şöyle diyor: “Sanat Tarihi Müzesi’nin bir Goya’sı bile yok, bir El Greco’su bile yok. Hadi El Greco’dan vazgeçsin, çünkü El Greco gerçekten büyük, birinci sınıf bir ressam deÄŸil. Ama bir Goya’ya sahip olmamak, Sanat Tarihi Müzesi gibi bir müze için doÄŸrusu ölümcüldür.” [Arada El Greco’yu da harcaması :)]

    Berlin’deki Modern Sanat Galerisi’nin hem binası hem koleksiyonu hoÅŸuma gitmiÅŸti benim de. Bu ÅŸehirlere hep kışın gidiyorum, modern sanat galerisi deyince aklıma giderken ne kadar üşüdüğüm geldi. Daha önce Hamburg’da iki gün kaldım. Ama hayatımda gördüğüm en yoÄŸun kar bu ÅŸehirdeydi. On metre öteni göremediÄŸin tipide bir süre dolaÅŸmak için çabaladım. Gerçekten çabaladım ama sonra “Bahar, sen ne için uÄŸraşıyorsun?” diyerek kendimi kafe ve barlara vermiÅŸtim. Bu sefer yazın gideceÄŸim!

    Bir de Roma Modern Sanat Müzesi’ni tavsiye ediyorum. Roma’nın ihtiÅŸamı arasında gözden kaçabiliyor. Çok farklı bir koleksiyon, on numara koltuklar :)

  • Yorum yazın