Merhabeyn, ben geldim. Korona günlerinde müthiÅŸ bir paylaşımla aranızdayım. GittiÄŸim sergilerde kendi kendime aldığım notları kamuoyu ile paylaÅŸmaya hiç utanmadan devam ediyorum. Brüksel’de müze ziyaretlerim sırasındaki atıp tutmalarımı burada yayınlayarak kendimi küçük düşürmemin ardından ÅŸimdi de Getty Müzesi‘ndeki Manet ve Modern Güzellik sergisi ziyaret notlarımı paylaşıyorum ki insan içine zaten çıkamadığımız bugünlerde iyice insan içine çıkamayacak duruma geleyim. Hazırsanız baÅŸlayalım.
edouard manet
Londra dememin üzerinden çok zaman geçti. Size Londra’da gördüğüm bazı eserleri anlatacağımı söylememin üzerinden de çok zaman geçti. Åžu anda bu sözü verirken neleri anlatmayı planladığımı hatırlamıyorum. Açıkçası anlatmak istediÄŸim baÅŸka konular da var. Bir Emil Nolde gerçeÄŸi var mesela. Emil Nolde’den bahsetmeyi çok istiyorum. Pierre Bonnard’ın düşündüğüm gibi bir kiÅŸi çıkmamasıyla ilgili uzunca bir hayal kırıklığı yazısı da yazabilirim. Beraber birkaç müze dedikodusu yapabileceÄŸimize inanıyorum. Bir de en çok Cy Twombly’nin güllerinden bahsetmek istiyorum. Ama ne zaman Güzelonlu’ya bu konularda yazabileceÄŸimi düşünsem 1. vaktim olmadığı için yazamıyorum. 2. Her yerde ilan ettiÄŸim Londra yazısı ne olacak diye kendi kendimi yiyorum. O yüzden en iyisi ben bu Londra yazısını yazayım, aradan çıksın. DiÄŸerlerini gene de yazmadığımda “vaktim yok” diye aÄŸlarım.
Bir önceki yazıda Londra’nın sokaklarından, bahçelerinden, evlerinden bahsetmiÅŸtim. Bu sefer de planladığım her ÅŸeyi görmek için neredeyse ortadan ikiye bölündüğüm sanat eserlerinden bahsedeceÄŸim. Londra’ya vardığımda aklıma ilk gelen “madem ki yalnızım neden gidip Fragonard görmüyorum?” oldu. Tahmin edebileceÄŸiniz üzere ben Fragonard’ı sebepsizce (kendime göre sebeplerim var ama anlatmam) seviyorum ve yine tahmin edebileceÄŸiniz üzere bu sevgime yakın çevremce bir anlam verilemiyor. Geçenlerde bir arkadaşım tatilden arayıp “Bahar burada Fragonard evi varmış, Bahar kesin gitmiÅŸtir dedim eheh” dedi. Birincisi orası parfümeri markası olan Fragonard’ın evi ve ikincisi evet gittim! Neyse sonuçta Salıncak’ı görmek için Wallace Koleksiyonu’na kuzeyden sinsice yaklaÅŸtım. Koleksiyon düşündüğüm kadar kalabalık deÄŸildi. Birazcık Velazquezlerini, biraz da Halslarını inceledim. Corot’nun Macbeth’in üç cadısını çizdiÄŸi tabloyu eni konu beÄŸendim ve sonunda Fragonard odasına girdim. “Ah Fragonard, seni gidi ÅŸuursuz” diyerek sevgimi gösterdim ve Wallace Koleksiyonu’ndan ayrıldım çünkü çok iÅŸim vardı.
Bu yazıya nasıl başlayacağımı bilmiyorum. Oysa anlatacak çok şeyim var. Galiba daldan dala atlayan bir yazı olmasından korkuyorum. Ama korkum bir şeye engel olamaz, bunun da farkındayım. İsterseniz her şeyin nasıl başladığını anlatarak başlayayım. Bir şeylere başladığımız anların anıları hep güzeldir ne de olsa.
AÅŸağıda resimlerini göreceÄŸiniz Jeanne Lemer/Lemaire olarak da tanınan kadının bilinen ismi Jeanne Duval. On dokuzuncu yüzyıl Paris’inin önemli figürlerinden biri. Kendisi Haitili bir dansçı ve aktris. Duval’in ünlü olmasının en önemli sebebi ise Charles Baudelaire’in ilham perisi ve metresi olması. Yazılanlara göre çiftin iliÅŸkisi yirmi seneden uzun sürmüş. Baudelaire, Duval’e “Vénus Noire” (Siyah Venüs) ve “gözde metresim” diye sesleniyormuÅŸ.
Duval ile ilgili çok fazla bilgi yok. Olanlar ise çoÄŸunlukla Fransızca. Ä°ÅŸte bu yüzden size Google Translate’in Fransızca-Ä°ngilizce çevirisinden sıkılmadığım süre boyunca okuduklarımı anlatacağım (yani kısa bir yazı olacak). Yukarıdaki iki karakalem çalışma da Baudelaire’e ait. Åžairin metresine Siyah Venüs diye isim takmasından, çizdiÄŸi resimlerinden ve Nadar‘ın Duval’in oynadığı bir vodvilden sonra aldığı notlardan anladığım kadarıyla kendisi bildiÄŸimiz siyahi bir insanmış. Nadar notlarında ayrıca dansçının büyük göğüslerinden de uzun uzun bahsetmiÅŸ. Duval’in göğüs boyutlarının bu yazının konusuyla bir ilgisi olmadığından biz bu ayrıntıyı es geçebiliriz.
Bir adamın bir kadın için bir tablo çizdiğini ve ona hediye ettiğini düşünün; içinde kadının en sevdiği çiçeklerin, kadını çizdiği başka bir ünlü tablodaki yelpazenin ve kadına yazdığı mektubun olduğu ufacık bir tablo.
Bu adamın bu kadına aşık olmama ihtimali var mı? Bu adam nasıl bu kadını kendi erkek kardeşiyle evlendirir? Onların çocuklarını büyütmelerini izler?
Aklım almıyor.