Etiket:

John Singer Sargent

Sanat üstüne, Seyahat

Nerede kalmıştım?

Sizi terk ettiğim yer işte tam da şurasıydı: Şurası.

Kimsenin beklemediÄŸi üzere Londra’da gördüğüm eserlerden bazılarını anlatmaya devam ediyorum. Çünkü seni yeneceÄŸim Londra! Seni yeneceÄŸim!

Londra’da zaman geçirdikçe gerginliÄŸim artıyordu çünkü hâlâ yapamadığım çok ÅŸey vardı ve muhteÅŸem planımın hepsini uygulayabileceÄŸime dair şüphelerim de artmıştı. Açıkçası bir ÅŸeyleri feda etmem gerektiÄŸini biliyordum ama neyi feda edeceÄŸime bir türlü karar veremiyordum. En sonunda “insan bir Sargent da göremeyecekse niye yaÅŸasın ki?” diyerek Tate Britain’a gitmeye karar verdim. Pimlico durağında beni hoÅŸ sürprizler bekliyordu. Metro çıkışısında (ya da bakış açısına göre giriÅŸinde) hemen yakındaki müzede hangi eserleri görebileceÄŸimiz bize tanıtılıyordu. “Ah Sargent Bey de var, baÅŸka kimler var acaba?” diyerek hepsini inceleyip Turner’ın, Henry Moore’un ve Degas’ın fotoÄŸraflarını çektim. OKUMAYA DEVAM EDÄ°N

Sanat üstüne

Kasımda bıyık başkadır

l-h-o-o-q-mona-lisa-with-moustache-1919

Kasım ayı beklemediÄŸim bir hızla sonlandı. Aralık ayının bu üçüncü gününün “Movember’ınız nasıl geçti?” diye sormak için çok münasip bir zaman olduÄŸuna karar verdim. Madem öyle sorayım: Movember’ınız nasıl geçti?

Ben Movember’ı (Moustache + November = Bıyık + Kasım), bir grup erkeÄŸin bıyık bırakmak için ürettikleri bahane olduÄŸunu zannediyordum. Oysa bu isimle kurulan bir vakıf varmış ve bu vakıf erkeklerin prostat kanseri gibi çeÅŸitli saÄŸlık problemlerine dikkat çekmeyi kendine görev edinmiÅŸ. Kasım ayı boyunca bıyık bırakan erkeklerle bu hedeflerine ulaÅŸmaya çalışıyorlar.

OKUMAYA DEVAM EDÄ°N

Garip adamlar, Sanat üstüne

Beni de yazın, bayım.

“ÇoÄŸunluÄŸun dehaların peÅŸinde koÅŸtuÄŸu bir dünyada, kendisini toplumdan ayıracak yetenekleri olmamasına ve hatta ileride çok fazla insan tarafından anılmayacak olmasına raÄŸmen döneminde iz bırakmış adamlara ve bu adamların hayatlarını kurcalamayı seven bir azınlığa rastlanabilir.” demiÅŸtim bu blog’un ilk yazısında. Ne mutlu bana ki bu yaz “o adamlardan” birini daha buldum: Robert Boit.

Günlükleri ya da aldıkları notlarla yaÅŸadıkları zamanın kültürlerini bizlere ulaÅŸtırabilmiÅŸ insanlara gizliden gizliye saygı duyarım. Nerede okuduÄŸumu maalesef hatırlayamadığım bir örnek vereceÄŸim. 18. yüzyılın Kuzey Avrupa’sının günlük yemek alışkanlıkları o dönemde yaÅŸamış bir ev hanımının özenli yemek tarifi defteri sayesinde bugün biliniyormuÅŸ. TuttuÄŸu ayrıntılı ama detaylarda boÄŸulmayan günlükleri ile Bob Boit’in de bizlere bazı kapıları açtığı kesin.

Bob Boit ile tanışmama takıntılarımdan biri olan John Singer Sargent’ın Edward Darley Boit’in Kızları isimli tablosu vesile oldu. Yaz başında Erica E. Hirshler’ın Sargent’s Daughters: The Biography of a Painting kitabını aldım. Hirshler bu kitapta Sargent’ı, tablonun yapıldığı zamanın sanat anlayışını, benzer eserleri ve Boit ailesini anlatıyor.

OKUMAYA DEVAM EDÄ°N

Günlerin getirdikleri, Kısa kısa

Olay

Birkaç hafta önce Robinson Crusoe 389’a girdiÄŸimde çok tuhaf bir ÅŸeyle karşılaÅŸtım. Hemen kapının önündeki yeni çıkan kitaplar masasında yıllardır kitabevinin stoÄŸunda bulunduÄŸunu bildiÄŸim üç adet John Singer Sargent kitabı duruyordu.

Ara sıra saplantılı bir ÅŸekilde web sitesinden varlıklarını kontrol ettiÄŸim bu eserleri birdenbire karşımda görünce büyük bir ÅŸaÅŸkınlık yaÅŸadım. Bu kitapları ortalığa çıkartabilecek tek bir insan tanıyordum (bizzat kendim). Ben böyle bir ÅŸey yapmadığıma göre kim, neden yapmıştı? (Kim Rob389’a saklama ve koruma hakkını verdiÄŸim ama aslında bana ait olduÄŸuna yüzde yüz emin olduÄŸum bu güzellikleri ellemeye cüret etmiÅŸti?)

Heyecanla yanlarına yaklaştım. Kitapları açıp sayfalarını yavaş yavaş çevirmeye başladım. Sanırım esas maksadım onların hala her zamanki gibi sadece bana ait olduğuna ikna olmaktı. Bu sırada kitabevinin diğer köşesinden genç ve şaşkın bir yüz, bedeniylen birlikte bana doğru ilerlemeye başladı. Öğrenci olduğunu (güzel sanatlar?) düşündüğüm bu çocuk merak ve hayret dolu bakışlarıma aynı şekilde karşılık verdi. Öylesi kısa bir andı ki içine ne kadar çok düşünce sığdırdığıma inanamıyorum.

Kapıdan çıkarken dönüp bir kez daha kitaplara ve çocuğa baktım. Umarım derdimi anlatabilmişimdir. Yoksa çok üzülürüm.