Yukarıda fotoÄŸrafını gördüğünüz ince yüzlü, aklından geçen hinlikleri açıklayamayacak kadar utangaç delikanlının ismi Vilhelm, soyadı Hammershøi. Danimarka topraklarında yetiÅŸmiÅŸ en önemli ressamlardan. Benim eserleri kadar karakterlerini de sevdiÄŸim birkaç sanatçı vardır. André Kertész gibi. Hammershøi da onlardan biri. Bu insanlarla hiç tanışmadığım için “karakterini seviyorum” derken okuduklarım sonrasında kendilerine yakıştırdığım karakterden bahsediyorum.
Geçen sene, yıllardan beri gizlice planladığım büyük Danimarka gezimi sonunda gerçekleÅŸtirebileceÄŸimi fark edince Danimarka sanatı ve Hammershøi ile ilgili birçok yeni kitap okudum ve bu kitaplardan ressamı daha çok sevmeme sebep olacak bazı bilgiler öğrendim. YetmemiÅŸ olacak ki Michael Palin’in BBC için hazırladığı Mystery of Hammershøi (Hammershøi’un Gizemi) isimli bir saatlik belgeseli izledim. Bu belgeseli siz de burayı tıklayarak izleyebilirsiniz (Palin’in belgeselleri Youtube’dan sık sık siliniyor. EÄŸer silinmiÅŸse arada sırada “Michael Palin Hammershoi” diye aratarak ÅŸansınızı deneyebilirsiniz. EÄŸer video sizde açılmazsa Youtube’daki ülke ayarlarınızı United Kingdom olarak deÄŸiÅŸtirin. Bu deÄŸiÅŸtirme iÅŸlemi ruh saÄŸlığınız için de faydalı olacaktır)
Hammershøi ile ilgili öğrendiÄŸim bazı yeni bilgileri sizinle de paylaÅŸmak istiyorum. ÖrneÄŸin, ben, sanatçının bir baÅŸka ünlü Danimarkalı ressam P.S. Krøyer’in öğrencisi olduÄŸunu bilmiyordum. Krøyer, talebesi için çok tatlı bir yorum yapmış. DemiÅŸ ki:
“Bir öğrencim hiç anlayamadığım, tuhaf resimler yapıyor. Fakat ben asla onu düzeltmeye çalışmıyorum. Çünkü inanıyorum ki bir gün çok önemli bir sanatçı olacak.”
Krøyer’in böyle bir çabaya girmemesine ve dahası Hammershøi’daki farklı ışığı fark etmesine çok sevindim. Skagen, Skagen’de yaÅŸadıkları hayat, oluÅŸturdukları topluluk dolayısıyla fena halde ilgimi çeken Krøyer’in eserlerini çok severim. Kendisinin iyi bir ressam olduÄŸunu da düşünüyorum. Ancak bu sevgim Hammershøi’daki özgünlüğe sahip olmadığını göremeyecek kadar gözlerimi kör etmedi.
Hocası Krøyer’in sanat ve yaÅŸam tarzından etkilenmeyen Hammershøi’un etkilendiÄŸi isimler de kendisini sevmemiz için bir baÅŸka neden sanki. Bu isimlerden ilki gençlik günlerinde ziyaret ettiÄŸi Amsterdam’da eserlerini gördüğü düşünülen Vermeer. Hem Vermeer hem Hammershøi tablolarına baktığımızda hissettiÄŸimiz durgunluk, her ikisinin de iç mekanları tercih etmeleri, seçtikleri benzer temalar bu iki ressamı birbirine yaklaÅŸtırıyor. Bir Vermeer tablosuna baktığımızda zamanın fark edilmeyecek kadar yavaÅŸ aktığını düşünürüz. Bir Hammershøi tablosuna baktığımızda ise zaman tamamen durmuÅŸ gibidir.
Hammershøi, Hollanda ziyareti sırasında Rembrandt’ın eserlerini de inceleme fırsatı bulmuÅŸ. Benim için bu adamın en büyüleyici yanlarından biri usta ressamlardan kendine özgü bir pay çıkarabilmesi. Rembrandt’ın eserlerine bakıp aÅŸağıdaki tablodan etkilenmesini buna baÄŸlıyorum. Nitekim, Rembrandt’ın tüm eserlerini incelesek en Hammershøi-esk tablosunun bu olduÄŸuna karar veririz herhalde.
En sevdiÄŸim romantik Caspar David Friedrich’in Hammershøi üzerindeki etkisi tartışılır. Ancak Friedrich’in iç mekan resimleri, özellikle de aÅŸağıdaki tablosu Hammershøi’un her daim bir ÅŸey bekliyor ya da tam tersi hiçbir ÅŸey beklemiyormuÅŸ gibi görünen kadınları çizdiÄŸi eserlerine çok benziyor. Friedrich ilk sanat eÄŸitimini Kopenhag’da aldığı için bu benzerliÄŸi benzer ortamda yetiÅŸmelerine baÄŸlayabiliriz belki de.
Konu James Abbott McNeill Whistler’a geldiÄŸinde ise artık tartışacak bir ÅŸey yoktur. Hammershøi üzerinde en etkili isim kesinlikle Whistler’dır. Hammershøi, ressamın ünlü tablosu Whistler’ın Annesi‘ni o kadar beÄŸenmiÅŸti ki dayanamayıp kendi annesini benzer ÅŸekilde resmetti.
AÅŸağıdaki tabloyu Ribe Sanat Müzesi’nde gördüğümde içimden biraz güldüm. Hammershøi’a annesini tıpkı Whistler’ın annesi gibi çizip gri-beyaz bir düzenleme yapmak yetmemiÅŸ olmalı ki kız kardeÅŸini de Whistler’ın sayın annesi Anna McNeill Whistler gibi oturtup bir de onu çizmiÅŸ.
Size yeni öğrendiÄŸim ve sanatçıyı daha çok sevmemi saÄŸlayan olaylardan birini anlatmak istiyorum. Hammershøi bir süre Londra’da yaÅŸamış. Fakat o kadar çekingen bir insanmış ki Londra’da kaldığı süre boyunca çoÄŸunlukla kaldığı odanın camından görülen British Museum ve müzeye baÄŸlanan sokağın manzarasını çizmiÅŸ. Whistler ile tanışmayı çok istiyormuÅŸ ama çok da utanıyormuÅŸ. Bir gün tüm cesaretini toplamış. Whistler’ın kapısına gitmiÅŸ. Kapıyı çalmış, büyük bir heyecanla kapının açılmasını beklemiÅŸ. Ama kapı açılmamış çünkü Whistler evde yokmuÅŸ. Ayaklarını sürüye sürüye odasına geri dönmüş Hammershøi. Onun için o eve gitmek ve o kapıyı çalabilmek o kadar büyük bir ÅŸeymiÅŸ ki bir daha da cesaret edememiÅŸ. Ah tatlı Hammershøi.
Yukarıdaki oda Kopenhag’daki David Koleksiyonu’ndaki Hammershøi odası. Bence dünya üzerindeki en güzel yerlerden biri. AÅŸağıda ise Hirschprung Koleksiyonu’ndaki kalp çarptıran ufak Hammershøi’ları görüyorsunuz.
Size Hammershøi ile ilgili ufak bir ÅŸey daha anlatmak istiyorum. Ressam endüstriyel geliÅŸmelerden ve seri üretimden hiç hoÅŸlanmıyormuÅŸ. Kullandığı hiçbir eÅŸyanın da seri üretim olmasını istemiyormuÅŸ. Bu konuyla ilgili de şöyle bir yorum yapmış: “Özgün olan bütün nesneler, -ucuz materyalden dahi üretilmiÅŸ olsalar- birbirinin benzeri pahalı nesnelerden daha iyi ve güzeldirler.” Sanatçının bu hipstervari açıklamasının samimiyeti benim çok hoÅŸuma gitti. Sanki Hammershøi orada öylece duruyormuÅŸ da hipsterlık müessesesi çevresine inÅŸa edilmiÅŸ gibi. (“Hammershøi was an hipster before it was cool”, -ki bu bambaÅŸka bir hipsterlık seviyesi) Danimarkalı sanat tarihçisi ve aynı zamanda ressam Karl Madsen, sanatçının tarzını “Duygusal Realizm” olarak tanımlamış. Hammershøi’un eserlerinde insana dokunan bir ÅŸeyler olduÄŸu konusunda Madsen’e katılıyorum. Hammershøi sadece bir oda çizmiyor, duyguları olan bir oda çiziyor. Odaya bakıyorsunuz, o odada olmak istiyorsunuz ama neden o odada olmak istediÄŸinize dair hiçbir fikriniz olmuyor. Tıpkı odayı çizen utangaç Danimarkalı ressama karşı hissettikleriniz gibi. Bu sessiz ve çekingen adamla ilgili okudukça onunla arkadaÅŸ olmayı daha çok istiyorsunuz ama neden arkadaÅŸ olmak istediÄŸinize dair hiçbir fikriniz olmuyor.
Çok seviyorsunuz ama açılamıyorsunuz. Sanki kapısına kadar gidip bir türlü zili çalmaya cesaret edememek gibi.
2 Yorum
Åžimdi fark ettim de Helen Schjerfbeck’in ‘My Mother’ adı portresi de Whistler ya da Hammershøi esinlenmesi olabilir. Eserin tarihini bulamadığım için emin olamadım
Öyle olduğuna yemin edebilirim ama ispatlamak için uğraşamayacak kadar da tembelim