Tüm katkılarıyla

Bahar Malik

Fotoğraf çektim, Sanat üstüne

Gene Goya

Ä°spanya Hanedanı daha çirkinlerini görmemiÅŸ olsa gelmiÅŸ geçmiÅŸ en çirkin kral olabilecek III. Carlos ve çirkinlikte onunla yarışan oÄŸlu IV. Carlos (ve onların çirkin evlatları, eÅŸleri, kardeÅŸleri…) maalesef Goya’nın patronlarıydı. Habsburg’larla baÅŸlayıp Bourbon’larla devam eden saltanattaki bu uÄŸursuzluk hakkında saatlerce konuÅŸabildiÄŸimi daha önce kanıtladığım için bunu bir kez de burada tekrarlamayacağım, korkmanıza gerek yok. Sadece bu muhabbetlerden birinin sonucunda II. Carlos’un portrelerine baktığımız Baykal’ın “bu adamın kral olduÄŸuna emin misiniz? Kaynak gösterir misiniz?” tepkisini sizinle paylaÅŸmamın konuyu kapatmak için yeterli olduÄŸu kanısındayım.

Goya’ya III. Carlos döneminde sarayı süslemek üzere yapılacak duvar halılarının örnek kartonlarını hazırlama görevi verildiÄŸinde ressamın bundan büyük bir mutluluk duyduÄŸuna eminim. Çünkü Goya’nın o günlerdeki amacı (tahmin edebileceÄŸiniz üzere) sanatını arzu ettiÄŸi gibi icra edebilmek deÄŸil, saraya bir ÅŸekilde kapağı atabilmekti. Bu iÅŸe IV. Carlos tahta geçtikten sonra dahi devam ediyor olmasının yani duvar halısı iÅŸinden daha fiyakalı bir göreve atlama yapamamış olmasının ise onda biraz moral bozukluÄŸu yarattığını ben deÄŸil tarih yazıyor. OKUMAYA DEVAM EDÄ°N

Kitaplar, Proje: David Lodge

10. hafta: Kundera ve büyülü gerçekçilik

Bu da nedir diyenler için şurada bir açıklama var.

Son kitabım Bendeki BoÅŸlamayı Gel de Bana Sor‘u yakında tüm seçkin kitabevlerinde bulabileceksiniz. Ama o güne kadar gelin bu durumu zorunlu bir ayrılık, uzun bir iç çekiÅŸ o da olmazsa “insanın kendine ayıracağı zaman mutlaka kaliteli olmalı deÄŸil mi ama cicim” olarak kabul edelim ve Milan Kundera ile büyülü gerçekçiliÄŸe hızlı bir giriÅŸ yapalım.

Gülüşün ve UnutuÅŸun Kitabı’nı bu proje kapsamında tekrar elime aldığım için çok memnunum. Kundera’yı ilk kez okumaya baÅŸladığımda o kadar coÅŸkulu bir sevinç duymuÅŸtum ki bir çok eserini arka arkaya çok kısa bir sürede okumuÅŸtum. Bu yüzden Kundera’nın kitaplarını tek tek deÄŸerlendiremiyordum. Benim için onların hepsi tek bir büyük yapıt gibiydi. Sonuç olarak, yazarın neyi hangi kitabında yazdığını doÄŸru hatırlayabileceÄŸime dair şüphelerim vardı. Oysa aslında öyle deÄŸilmiÅŸ bunu geçen haftalarda gördüm. GVUK’taki en küçük detayları bile hatırlamam beni çok ÅŸaşırttı. Birazcık da hoÅŸuma gittiÄŸini sizden saklamayacağım. OKUMAYA DEVAM EDÄ°N

Sanat üstüne

Sansür?

oglunu_yiyen_saturn_goya

1874 yılında Baron d’Erlanger’in emriyle Goya’nın Sağırın BeÅŸi olarak bilinen yuvasının duvarlarına çizdiÄŸi Kara Resimler bu duvarlardan sökülerek tuvallere yerleÅŸtirildi. Bu resimlerden biri olan OÄŸlunu Yiyen Satürn (ki bu eserin Goya’nın yemek odasında bulunmasında feci bir ironi olduÄŸunu kabul edersiniz sanırım) tuvallere geçiÅŸ sırasında restorasyondan sorumlu olan Martin Cubells’in ufak bir müdahalesiyle karşı karşıya kaldı. Cubells, halkın tepkisini çekmemek ve terbiyeyi korumak adına yarı erekte durumdaki Satürn’ün cinsel organının renk tonunu koyultarak organı görünmez hale getirdi.

Cubells’in sanattan rahatsız olabilmesini bir kenara bırakmaya hazırım, nitekim bu sık sık gördüğümüz bir durum. Ama çocuÄŸunu vahÅŸice yemekte olan yamyam baba betimlemesi üzerinde çalışan bu adamın gördükleri karşısında sadece babanın penisinden rahatsız olması zaman zaman aklıma geliyor ve bu sansür hikâyesini düpedüz tuhaf bulmaktan kendimi alamıyorum.

Kitaplar, Proje: David Lodge

9. hafta: Updike ve epifani

Bu da nedir diyenler için şurada bir açıklama var.

Nerede duyduÄŸumu hatırlamadığımdan gerekli kredileri dağıtamayacağım ama bildiÄŸim en güzel epifani tanımı ÅŸu sanırım: “It’s always love at first sight. Sometimes it takes time to recognize.”

Bu duygusal baÅŸlangıcın ardından bu yazı nereye gider, John Updike’ın meÅŸhur tavÅŸan serisinin ilk kitabı Rabbit, Run (TavÅŸan Kaç) ile nasıl baÄŸlanır hiç bilemiyorum. Bunu hep birlikte biraz sonra göreceÄŸiz. Ama ÅŸuna eminim ki bir yerlerde James Joyce’dan bahsetmek zorundayım. Dahası James Joyce demiÅŸken Epiphanies‘i de atlamamak durumundayım. Bilgisayarın başına oturma ve 9. haftayı tamamlama isteksizliÄŸim göz önünde bulundurulacak olursa bu zorundalığı hemen yerine getirsem hiç fena olmayacak: Epifani, hıristiyanlıkta üç kralın (magi) Bebek Ä°sa’yı ziyaret ederek onu ilk kez görmesi anlamına geliyor. ÇocukluÄŸunda sıkı bir katolik eÄŸitim almış Joyce ise bu terimi “sıradan bir olay veya düşüncenin sonsuz bir güzelliÄŸe çevrilmesi” olarak kabul etmiÅŸ ve Dubliners (Dublinliler), A Portrait of the Artist as a Young Man (Sanatçının Bir Genç Adam Olarak Portresi) gibi eserlerinde epifaniden bol bol yararlanmış. Modern edebiyatta ise epifani dış gerçekliÄŸin algılayan için transandantal bir önem kazanması manasına geliyor. OKUMAYA DEVAM EDÄ°N

Kitaplar, Proje: David Lodge

8. hafta: Nabokov ve tumturaklı düzyazı üslûbu

Bu da nedir diyenler için şurada bir açıklama var.

Bu haftaki yazıyla ilgili planladığım ÅŸey Lolita‘nın örnek paragraflarını buraya kopyalamak ve sizlere “Ä°ÅŸte fancy prose budur.” demekti. Bu fikrimi söylediÄŸim bazı ÅŸahıslar beni kolaya kaçmaya çalışmakla suçlamasalar gönül rahatlığı ile yapacaktım da. Aslına bakacak olursanız muazzam güzellikte olduÄŸunu düşündüğüm ve zaten çok ilgi görmüş bir romanla ilgili hayran sessizliÄŸine gömülmenin kolaycılıkla bir alakası olmadığını düşünüyorum. Ãœstelik bu romanın ÅŸanssız bir yanı da var. Ä°nsanlar hakkında konuÅŸmaya baÅŸladıklarında (bana kalırsa konuÅŸmaya deÄŸecek tek ÅŸey olan) edebi güzelliÄŸini hep atlıyorlar. Orhan Pamuk’un bir baÅŸka kitap için yazdığı satırların Lolita‘da da geçerli olduÄŸunu düşünüyorum: Ä°nsanın dünyadaki yeri, edebiyatın temel iÅŸlevi, yazıyla insanoÄŸlunun yapabileceÄŸi derin ve harika ÅŸeyler bu kitaba duyulan ilgi ve öfkenin gürültü ve dumanı arkasında kaybolduÄŸundan bu eserin gerçek okuru Lolita‘yı yalnız ele almayı tercih eder ve kitabın tuhaflığı ve yabanlığı ile kavga etmek yerine gösterdiÄŸi hazlara ve parlaklığına yönelir. OKUMAYA DEVAM EDÄ°N