Bu yazıya nasıl başlayacağımı bilmiyorum. Oysa anlatacak çok şeyim var. Galiba daldan dala atlayan bir yazı olmasından korkuyorum. Ama korkum bir şeye engel olamaz, bunun da farkındayım. İsterseniz her şeyin nasıl başladığını anlatarak başlayayım. Bir şeylere başladığımız anların anıları hep güzeldir ne de olsa.
Bahar Malik
Güzelonlu’nun yedinci yaşı ÅŸerefine!
[Çekiliş sona ermiştir. Katılan herkese çok teşekkürler.]
Yılın doğum günü kutladığımız o günlerine geldik. Artık geleneksel sayılabilecek çekilişimizi de vakit geçirmeden yapsak iyi olacak. Ama önce duygusal bir konuşma dinlemek zorundasınız:
Yedi yıl önce ani bir kararla sadece güzel ÅŸeylerden bahsetmeye karar verip Güzelonlu’yu baÅŸtan yaratmama çok memnunum. YaÅŸam her geçen gün katlanılması daha zor bir hâle gelirken burada yazmak umutlarımı korumamda bana yardımcı oluyor. Umarım size de oluyordur. Geçen yıl 19 yazı yayımlamışım. Kitaplardan (Babar, Bir Kitap Okudum, Çok Mutluyum, En Yeni Kitaplar), ressamlardan (Gülümse Vincent, çekiyorum, Bir Skagen rüyası, Christian Krohg ile yaÅŸadığım fırtınalı iliÅŸkinin kısa tarihi), tablolardan (Deliler, O iÅŸ öyle deÄŸil), ressamların köpeklerinden (Lump: Bir azim ve baÅŸarı öyküsü) ve canavarlardan (Resimleri yemeyin!) bahsettim. Ayrıca Meriç’le hazırladığımız Bir Tablo/FotoÄŸraf, Bir Åžarkı yazılarında da çok keyif aldım. 2016’da buraya daha fazla ilgi göstermeyi çok istiyorum. Bakalım baÅŸarabilecek miyim?
Christian Krohg ile yaşadığım fırtınalı ilişkinin kısa tarihi
Åžubat 2015: Ä°nternet’te Christian Krohg’un “Albertine Polis Doktorunun Muayenehanesinde” isimli tablosuyla karşılaÅŸtım. Kısa bir araÅŸtırma sonrası adını ilk kez duyduÄŸumu zannettiÄŸim ressamın aynı zamanda bir yazar olduÄŸunu ve yaÅŸadığı dönemin ÅŸartları yüzünden hayat kadını olmak zorunda kalan bir kadının öyküsünü anlattığı Albertine isimli bir roman yazdığını öğrendim. Bu roman bende müthiÅŸ bir heyecan yarattı. Mutlaka okumam gerektiÄŸine karar verdim. Krohg’un Albertine temasına sahip diÄŸer tablolarını inceledim. Biraz zaman geçince bu kitabı neden “mutlaka” okumam gerektiÄŸini sorgulamaya baÅŸladım. Biraz daha zaman geçince okumam gereken o kadar kitap varken Albertine sipariÅŸimi enikonu yersiz buldum. En sonunda Albertine ve Krohg aklımdan çıktı.
Nisan 2015: Christian Krohg’u hiç düşünmedim.
Haziran 2015: Christian Krohg’u hiç düşünmedim.
Geri döndük!
Meriç’le birlikte hazırladığımız Bir tablo, bir ÅŸarkı yazısını sizinle paylaÅŸtıktan sonra bu oyunu kendi aramızda oynamaya devam ettik. O yazının altından çok tablolar ve ÅŸarkılar akmasının ardından bu iÅŸi bir de fotoÄŸraflarla denemeye karar verdik. Ben sevdiÄŸim fotoÄŸrafçıların bazı fotoÄŸraflarını ve aslında o kadar da sevmediÄŸim fotoÄŸrafçıların çok sevdiÄŸim fotoÄŸraflarını Meriç’le paylaÅŸtım. Meriç de onlara uygun ÅŸarkıları benimle.
Bu yazıyı yazmaya başlamam uzun vakit aldı. Bu sürede listedeki şarkıları onlarca kere dinledim ve her dinleyişimde fotoğraflara ne kadar uyduklarını düşünüp mutlu oldum. En sonunda bu mutluluğu sizlerle paylaşma zamanı geldi. Hazırsanız başlayalım.
Ne zamandır gerçek bir güneyli hanımefendi gibi davranmadığımı fark edip üzüldüğümden bugün sizleri “hü-hüü” diye selamlayarak merhaba diyeceÄŸim. Nedense uzun süredir Güzelonlu’ya yazmamış gibi hissediyorum. O yüzden bu satırları yazarken coÅŸku doluyum. Güzelonlu bir süredir, 2009’dan (ve öncesinden) beri süregelen dostlar kıraathanesi havasından çıkıp daha fazla insana ulaÅŸmaya baÅŸladı. Daha fazla kiÅŸiyle iliÅŸki halinde olmanın önceleri fark edemediÄŸim avantajları varmış. Bunlardan biri de güzel öneriler duymak.
ÖrneÄŸin, eskiden Türkçe basılan sanat kitaplarından nadiren haberim olurdu. Oysa bir süredir çevremde “bakın bir de bu kitap var” diyen insanlar var ve ben bu sayede çok güzel kitapları Türkçe okuyabiliyorum. OkuduÄŸum Türkçe sanat kitaplarıyla ilgili ayrıca bir yazı hazırlamak niyetindeyim. O yüzden bu konuyu uzatmayacağım. Bugün özellikle bir kitaptan bahsetmek istiyorum: Sel Yayınları’ndan çıkan Serge Guilbaut’ya ait New York Modern Sanat Düşüncesini Nasıl Çaldı: Soyut Dışavurumculuk, Özgürlük ve SoÄŸuk SavaÅŸ.
New York Modern Sanat Düşüncesini Nasıl Çaldı‘nın ismini her tekrarladığımda kulaklarımda “dan-dan-dan-dan” diye Castle jenerik müziÄŸi çalıyor. Sanırım bu yüzden Avrupa kıtasının özellikle de Paris’in o güne kadar baÅŸarıyla el koyduÄŸu sanatın merkezi olma ünvanının New York’a nasıl kaydığını anlatan bu kitabı bir polisiye okurmuÅŸ heyecanıyla okudum.