Bu kategorinin altındaki yazıları inceliyorsunuz:

Sanat üstüne

Küçük benzetmeler, Sanat üstüne

still alive

Geçen Pazartesi Sarkis’in Ä°stanbul Modern’deki sergisini görmek üzere evden çıktım. Mekana ulaÅŸtığımda beni bir sürpriz bekliyordu: Müze kapalıydı. Pek çok müzenin pazartesileri kapalı olduÄŸu bilgisini bir kere daha hatırlayıp bir kenara not etmekte fayda olduÄŸunu düşünüyorum. Bunun üzerine normalde gitme niyetimin olmadığı fakat Yüksel Arslan’ın çok sayıda eserinin sergilendiÄŸini duyunca fikrimi deÄŸiÅŸtirdiÄŸim Bienal alanına yöneldim ve günü orada geçirdim.

Kötü haber: Yüksel Arslan mevzusunda da yanılmışım. Bienal’de sanatçının sadece 10 civarında çalışması vardı. Bir çoÄŸunu da daha önce görmüştüm. Esas Arslan retrospektifi Santral’de açılmış. Bunu fark etmemi de Bienal’den çıktıktan sonra gördüğüm duvara yapıştırılmış bir afiÅŸ saÄŸladı.

Bienal ise düşündüğüm gibiydi. O yüzden bu konu hakkında uzun uzun konuşma niyetinde değilim. Size ortamda ilgimi cezbeden tek şeyden bahsedeceğim. OKUMAYA DEVAM EDİN

Sanat üstüne

Too bad

“Art” kelimesinin sağında solunda “Bad” sözcüğünü görünce karşı konulamaz bir ilgiyle bu ikiliye yöneliyorum. Örnek olarak benzer bir Goya tutkusuna sahip olduÄŸumuz Dinos ve Jack Chapman kardeÅŸlerin 2006’da Tate Modern’in Liverpool ÅŸubesinde açtıkları Bad Art for Bad People‘ı verebilirim. Goya’yı sevmek dışında Goya’nın eserlerini elde etmek ve hatta üzerinde oynamak lüksüne sahip olduklarından benim birkaç milyon adım önümde yer aldıklarını kabul etmek durumunda kaldığım bu ikilinin ”Savaşın Felaketleri” çeÅŸitlemelerini ve diÄŸer çalışmalarını tuhaf bir heyecanla izledim/izliyorum. Konudan biraz sapacak olursam ÅŸunu da söyleyebilirim ki beni bu kadar heyecanlandıran bu eserler karşısında Patti Smith’in her nedense dehÅŸete düştüğüne/düşeceÄŸine ve yapılanlara itiraz edeceÄŸine inanıyorum (emin deÄŸilim bu yüzden fikrini öğrenmek isterdim).

dead

Chapman’ların Great deeds! With dead men! yorumu OKUMAYA DEVAM EDÄ°N

Sanat üstüne

Kaybolan Güzelliklerin İzinde

Dünyadaki sanat açık arttırmalarını takip eder, sanki girecek ve hatta eserleri satın alacakmış gibi heyecanlanırım. Åžimdilik küçük bir koleksiyoncu olmaktan öte baÅŸarım olmamasına raÄŸmen hangi eserin tabiri caizse “kaça gittiÄŸini” bilmek, kimlerin neye ilgi gösterdiÄŸini öğrenmek hoÅŸuma gider. Belki de ancak böyle davranınca oyunun içinde kaldığımı hissediyorum. Kimi zaman insanın ilk dört yüz bin sterliniyle ne yapacağını bilmesi de ayakları yeren basan bir plana sahip olması manasına gelebilir.

Sanat eserlerinin bu kadar pahalı olması eserler adına iki handikap yaratıyor. Birincisi onları elde etmek için hırsızlığa baÅŸvuran çok fazla insan oluyor. Ä°kinci ise tehlikeli grupların (örneÄŸin Ä°talyan mafyası) para yerine kullandığı bir araç haline gelebiliyorlar. Ä°ki sene önceki kitap fuarına gittiÄŸimizde kalabalıktan korkup sığındığımız Yapı Kredi standından iki kitap almıştık. Bunlardan biri Simon Houpt’un Kayıp Eserler Müzesi‘ydi. Bu kitabı bir sanatseverin duygulanmadan/etkilenmeden okuyabileceÄŸine inanmam çok zor. Eserde birbirinden ilginç kayıp ve hırsızlık vakaları anlatılıyor. OKUMAYA DEVAM EDÄ°N

Sanat üstüne

Bye bye love

27 Ocak 2009 tarihinden beri kimilerinin kısaca “tuhaf” olarak isimlendireceÄŸi bir his içindeyim. Çünkü bu tarihte Prado Müzesi resmi olarak Colossus‘un Goya’ya deÄŸil, Goya’nın asistanlarından Asensio Juliá’ya ait olduÄŸunu ilan etti. Uzun süredir beklenen bir karar olmasına raÄŸmen duyduÄŸum an ifademi korumakta zorlandığımı itiraf etmek zorundayım.

Goya’yı ilk tanımaya baÅŸladığım günlerde Colossus bana diÄŸer eserlerine göre yabancı ve uzak geliyordu. Ben bu devin Goya’ya ait olduÄŸuna inanamıyordum. Tamamen hissi olarak baÅŸlayan bu inancı zamanla bir mantığa oturtmayı da baÅŸardım. Her türlü tuhaflığı, acıyı, vahÅŸeti olanca sadeliÄŸine raÄŸmen kendine özgü bir ÅŸekilde çizmeyi baÅŸaran Goya’nın Colossus‘unu ressamın tarzına göre çok düz buluyordum. Çünkü Goya çizilmeyen dönemde dev çizerek farklılaÅŸamayacak kadar farklı bir adamdı. EÄŸer bir dev çizecekse bu figürün kendisine ait olduÄŸu bakıldığı an anlaşılabilmeliydi. Mesela, 1818 tarihli bakıra baskı Colossus, ressamın tüm karakteristiÄŸini barındıran bir örnektir. Sadece bir dev deÄŸil, bir Goya devidir. OKUMAYA DEVAM EDÄ°N

Sanat üstüne

Oh Manet! Oh Manette!

Manet ile ilgili Manet-sonrası yapılmış olan sanat eleÅŸtirilerinin çoÄŸuna katılırım. Özellikle de ressamın bir modernist olmasına raÄŸmen yenilik yaratan olmamasına dair olanlara. Gün gelir de iki sevdiÄŸim ressamı karşılaÅŸtırmam istenirse, kuracağım ilk cümle “Goya bir dahiymiÅŸ, Manet ise resme aşık bir ressammış” olur.

Bundan birkaç ay evvel, Manet üzerinde Goya etkisi konulu bir ÅŸeyler yazmaya karar verdim. Manet’nin hem ilk dönem çalışmalarında hem de artık baÅŸyapıtları sayılan Balkon, Ä°mparator Maximilian’ın Ä°nfazı, Olympia gibi tablolarında Goya’dan ilham aldığı zaten bilinen bir gerçekti. Ä°ÅŸin içine biraz daha girebilmek için kendi kütüphanemin yeterli olmadığına karar verince BoÄŸaziçi’ninkinden yararlanmayı düşündüm ve okuldan Manet ile ilgili beÅŸ/altı kitap aldım. Halen yazmaya devam ettiÄŸim bu konu ile ilgili ufak bir noktayı sizinle burada paylaÅŸmak isterim.

Öncelikle, Manet’nin sadece Goya’dan deÄŸil tüm Ä°spanyol ustalarından etkilendiÄŸini söylesem herhalde büyük bir yanlış yaptığımı düşünmezsiniz ve fakat gün olur da Baudelaire ile karşı karşıya gelirsek, ÅŸairin beni bu “küstah suçlama”mdan ötürü topa tutacağına eminim. Nitekim daha önce deneyenleri tutmuÅŸ da. Hikayeye finalini anlatarak baÅŸlayayım.

OKUMAYA DEVAM EDÄ°N