Bu kategorinin altındaki yazıları inceliyorsunuz:

Sanat üstüne

Sanat üstüne, Seyahat

Nerede kalmıştım?

Sizi terk ettiğim yer işte tam da şurasıydı: Şurası.

Kimsenin beklemediÄŸi üzere Londra’da gördüğüm eserlerden bazılarını anlatmaya devam ediyorum. Çünkü seni yeneceÄŸim Londra! Seni yeneceÄŸim!

Londra’da zaman geçirdikçe gerginliÄŸim artıyordu çünkü hâlâ yapamadığım çok ÅŸey vardı ve muhteÅŸem planımın hepsini uygulayabileceÄŸime dair şüphelerim de artmıştı. Açıkçası bir ÅŸeyleri feda etmem gerektiÄŸini biliyordum ama neyi feda edeceÄŸime bir türlü karar veremiyordum. En sonunda “insan bir Sargent da göremeyecekse niye yaÅŸasın ki?” diyerek Tate Britain’a gitmeye karar verdim. Pimlico durağında beni hoÅŸ sürprizler bekliyordu. Metro çıkışısında (ya da bakış açısına göre giriÅŸinde) hemen yakındaki müzede hangi eserleri görebileceÄŸimiz bize tanıtılıyordu. “Ah Sargent Bey de var, baÅŸka kimler var acaba?” diyerek hepsini inceleyip Turner’ın, Henry Moore’un ve Degas’ın fotoÄŸraflarını çektim. OKUMAYA DEVAM EDÄ°N

Sanat üstüne

XX. yüzyıl fransız resim sanatı


Ekollerinin öncüleri olan asrımızın ve dünyaca şöhretli Fransız ressamlarının harika tablolarının asıllarını görme fırsatını bulduğum için mutluyum!

Resim ve Heykel Müzesi

Ä°stanbul – 24.6.1969

Her şey bir sabah mesaj kutuma tiyatrolar.com.tr isimli instagram hesabının paylaştığı fotoğrafın düşmesi ile başladı. Fotoğrafta Filiz Akın bir Pierre Bonnard tablosunun önünde durmuş, kapağında aynı tablonun olduğu kitabını okuyordu. Eğer beni birazcık tanıdıysanız içinde Pierre Bonnard geçen hiçbir şeye karşı kayıtsız kalamadığımı anlamışsınızdır. Bu fotoğrafa da kalamadım.

Tiyatrolar hesabı fotoÄŸrafı “Yıl 1965, Filiz Akın resim sergisinde Pierre Bonnard’ın tablosunu inceliyor.” açıklaması ile paylaÅŸmıştı. Aklıma ilk gelen Akın’ın Fransa’da bir müzede bu fotoÄŸrafı çektirdiÄŸi oldu. Åžu an size yalan söyledim. Aklıma ilk gelen Pierre Bonnard’ın resimlerinde neler yaptığının resmin fotoÄŸrafıyla asla anlaşılmadığı, Bonnard’ları çıplak gözle görmenin ne kadar farklı olduÄŸu idi. Daha sonra Akın’ın bu fotoÄŸrafı Fransa’da bir müzede çektirmiÅŸ olabileceÄŸini düşündüm. Ancak oyuncunun tablodan daha fazla ilgi gösterdiÄŸi kitabın baÅŸlığına dikkatli bakınca “bir dakika!” (bir dakika!) dedim. Burada bir iÅŸler dönüyordu. Filiz Akın kapağında önünde ayakta durduÄŸu bir tablonun olduÄŸu Türkçe baÅŸlıklı bir kitap okuyorsa demek ki o sırada bu Bonnard ülke sınırları içindeydi. OKUMAYA DEVAM EDÄ°N

Sanat üstüne, Seyahat

Londra demiÅŸken

Londra dememin üzerinden çok zaman geçti. Size Londra’da gördüğüm bazı eserleri anlatacağımı söylememin üzerinden de çok zaman geçti. Åžu anda bu sözü verirken neleri anlatmayı planladığımı hatırlamıyorum. Açıkçası anlatmak istediÄŸim baÅŸka konular da var. Bir Emil Nolde gerçeÄŸi var mesela. Emil Nolde’den bahsetmeyi çok istiyorum. Pierre Bonnard’ın düşündüğüm gibi bir kiÅŸi çıkmamasıyla ilgili uzunca bir hayal kırıklığı yazısı da yazabilirim. Beraber birkaç müze dedikodusu yapabileceÄŸimize inanıyorum. Bir de en çok Cy Twombly’nin güllerinden bahsetmek istiyorum. Ama ne zaman Güzelonlu’ya bu konularda yazabileceÄŸimi düşünsem 1. vaktim olmadığı için yazamıyorum. 2. Her yerde ilan ettiÄŸim Londra yazısı ne olacak diye kendi kendimi yiyorum. O yüzden en iyisi ben bu Londra yazısını yazayım, aradan çıksın. DiÄŸerlerini gene de yazmadığımda “vaktim yok” diye aÄŸlarım.

Bir önceki yazıda Londra’nın sokaklarından, bahçelerinden, evlerinden bahsetmiÅŸtim. Bu sefer de planladığım her ÅŸeyi görmek için neredeyse ortadan ikiye bölündüğüm sanat eserlerinden bahsedeceÄŸim. Londra’ya vardığımda aklıma ilk gelen “madem ki yalnızım neden gidip Fragonard görmüyorum?” oldu. Tahmin edebileceÄŸiniz üzere ben Fragonard’ı sebepsizce (kendime göre sebeplerim var ama anlatmam) seviyorum ve yine tahmin edebileceÄŸiniz üzere bu sevgime yakın çevremce bir anlam verilemiyor. Geçenlerde bir arkadaşım tatilden arayıp “Bahar burada Fragonard evi varmış, Bahar kesin gitmiÅŸtir dedim eheh” dedi. Birincisi orası parfümeri markası olan Fragonard’ın evi ve ikincisi evet gittim! Neyse sonuçta Salıncak’ı görmek için Wallace Koleksiyonu’na kuzeyden sinsice yaklaÅŸtım. Koleksiyon düşündüğüm kadar kalabalık deÄŸildi. Birazcık Velazquezlerini, biraz da Halslarını inceledim. Corot’nun Macbeth’in üç cadısını çizdiÄŸi tabloyu eni konu beÄŸendim ve sonunda Fragonard odasına girdim. “Ah Fragonard, seni gidi ÅŸuursuz” diyerek sevgimi gösterdim ve Wallace Koleksiyonu’ndan ayrıldım çünkü çok iÅŸim vardı. OKUMAYA DEVAM EDÄ°N

Sanat üstüne

Henri Matisse ile yaşadığım fırtınasız ilişkinin kısa tarihi

Yıllar içinde bazı sanatçıları takıntı haline getirip vaktimin büyük kısmını onların eserlerine, yaÅŸamlarındaki ufak detaylara, esinlendiklerine veya etkiledikleri diÄŸer sanatçıları verdim. Mesela Rothko, mesela Staël, mesela Vallotton, mesela Morandi ile böyle günlerimiz oldu. “Kiminle olmadı?” diye sorarsanız söyleyeceÄŸim isimlerden biri Henri Matisse olurdu. “Olurdu” diyorum çünkü Henri Bey’in son bir senedir sinsi sinsi, gizlice hayatıma sızdığını geçen gün aniden fark ettim.

Matisse’in eserlerini her zaman sevmiÅŸ ve sanatına kayıtsız kalmamıştım ama bu bir yılda gördüklerim iliÅŸkimizi baÅŸka bir boyuta taşıdı. Ä°sterseniz hikayeyi en baÅŸtan anlatayım.

Daha önce size anlattığım Côte d’Azur gezimin yıldızlarından biri Matisse’ti. Kendisi o bölgenin farklı noktalarına farklı eserler bıraktığından bu çok da garip bir durum deÄŸildi. Matisse’in “Matisse” olarak ilgimi ilk defa çekmesini ise André Derain’e borçluyum. Nice’teki Matisse Müzesi’nde (gidilmesi elzem bir müze deÄŸil laf aramızda)  Derain’in Matisse portresini gördüğümde senelerdir hiç düşünmediÄŸim ve fark etmediÄŸim bir ÅŸeyle yüz yüze geldim: Henri Matisse kızıl bir adamdı. Matisse gördüğüm tüm fotoÄŸraflarında yaÅŸlıydı ve daha önemlisi bu fotoÄŸraflar siyah beyazdı. Bu yüzden bu kızıllık daha önce hiç dikkatimi çekmemiÅŸti ve ilk anda üzerimde babasını ilk defa sakalsız gördüğünde ÅŸok olan bebek etkisi bıraktı. O kadar çok ÅŸaşırdım ki çevremdeki insanlar benim bu kadar ÅŸaşırmama ÅŸaşırdılar. OKUMAYA DEVAM EDÄ°N

Sanat üstüne, Seyahat

Size bir müze tavsiye edeceğim

Tavsiye vermek konusunda hevesli bir insan deÄŸilim. Hele de tanımadığım insanlara bir ÅŸeyler önermekten kaçınırım. Hem insanların nelerden zevk aldığı konusu tamamen muamma olduÄŸu hem de “Paris’e gittiyseniz mutlaka Louvre Müzesi’ne gitmelisiniz” gibi tavsiyeleri birazcık komik bulduÄŸum için. Basit bir aramayla bulunabilecek ÅŸeyler için uzun cümleler kurmak/kurdurmak beni mahçup hissettiriyor (eÄŸer soruluyorsa soran adına, eÄŸer sorulmamasına raÄŸmen kendiliÄŸinden anlatıyorsa anlatan adına mahçup oluyorum). Sanırım okul hayatımdan kalma bir duygu bu. Mail grubuna “bu konunun nasıl çözüleceÄŸini bilen var mı?” diye bir soru geldiÄŸinde cevap olarak “Google” yazılması soranı zor ve utanç içinde bırakan bir durumdu grubumuzda. Hâlâ da pek çok konuda böyle bir utanç yaÅŸamaktan korkarım.

Tüm bu hislerime raÄŸmen bugün size Mougins Klasik Sanat Müzesi’ni anlatacağım. Çünkü iyi sebeplerim var. Bu müze Güney Fransa’da konuÅŸlanmış müzeler arasında en az reklam yapan ve yaptığı reklamla insanları “yapmasa daha mı iyi?” diye düşündürtecek kadar yanlış yönlendiren bir kurum. Bugün bu müzeye gitmenizi tavsiye eden bu yazıyı yazıyorum çünkü iyi araÅŸtırarak seyahate çıkmış olmama raÄŸmen bileti aldıktan sonra bile ziyaretimin gerekliliÄŸi konusunda şüphelerim vardı. Oysa müzeden çıkarken “iyi ki girmiÅŸim” diye düşündüm.

İsterseniz hikâyemi en baştan anlatayım:

OKUMAYA DEVAM EDÄ°N