Bu kategorinin altındaki yazıları inceliyorsunuz:

Sanat üstüne

Sanat üstüne

Hugo

BeÅŸ altı sene evvel Fin ressam Hugo Simberg’i kafaya takıp adını Internet’te arattığımda karşılaÅŸtığım ÅŸey kocaman bir hayal kırıklığı olmuÅŸtu. Bunun üzerine hakkında yazılmış bir(kaç) kitap alabilir miyim diye bakınmıştım. Ama bu noktada da Fince bilmeme engeline takılmıştım.

O yüzden bu yaz Helsinki’ye ayak bastığımda büyük hayallerim vardı. Simberg’in eserlerini yakından (çok yakından) inceleme fırsatı bulacağım için heyecanlıydım. Ayrıca büyük kitabevlerinde veya müzelerde Simberg’le ilgili Ä°ngilizce kitaplarla karşılaÅŸabileceÄŸime inanıyordum. SaÄŸolsun, Finlandiya beni en azından bu konuda hayal kırıklığına uÄŸratmadı. Fakat hesaba katmadığım bir durum vardı: Ãœlke çok pahalıydı ve benim tek almak istediÄŸim ÅŸey Hugo Simberg kitabı deÄŸildi. Kendi kendime yaptığım pazarlıklar sonucunda Hugo Simberg kitabı yerine baÅŸka bazı ÅŸeyler satın almaya karar verdim. Bu yüzden de müze ziyaretim benim için daha önemli bir hal aldı. DiÄŸer Avrupa kentlerindeki emsallerine göre pahalı olan müze biletimi alıp içeri girdiÄŸimde mekanda fotoÄŸraf çekmenin yasak olduÄŸunu fark ettim. Normal ÅŸartlar altında bir müzede çok az fotoÄŸraf çekerim. Sonradan hatırlamayacağımı düşündüğüm (ama hatırlamak istediÄŸim) detayları, hoÅŸuma giden müze ziyaretçilerini, salon düzenlerini fotoÄŸrafladığım olur ama çekmemek benim için sorun olmaz. Burada sorun etmemin iki sebebi vardı:

1. Kitap ve kataloglar çok pahalı olduğu için almamaya karar vermiştim.
2. Fotoğraf çekmek yasaktı.

Bu yüzden görevlilere dikkat ederek sadece Simberg’lerin deÄŸil; tüm koleksiyonun oda oda fotoÄŸraflarını çektim. Dün gece büyük çoÄŸunluÄŸu fluÄŸ çıkmış fotoÄŸraflara tekrar baktığımda bu hırsımı komik buldum. Ama bu sayede Simberg’le ilgili bu satırları yazabiliyorum, bu da bir ÅŸeydir. DeÄŸil mi?

Hugo Simberg’in en sevilen ve bilinen tablosu Yaralı Melek için Ateneum’da özel bir oda var. Ressam, 1903 yılında tamamladığı bu eser için çalışmaya 1898 yılında baÅŸlamış. Üç modelinin hem stüdyoda hem de Helsinki’deki Eläintarha Parkı’nda fotoÄŸraflarını çekmiÅŸ. Dahası, fotoÄŸrafta görünen yol bugün hala varlığını sürdürüyor (Töölönlahti Koyu’nda). Simberg hastalanınca çalışması aksamış. Hastaneden çıktıktan sonra eseri üzerinde çalışmaya devam etmiÅŸ ve 1903 yılının yaz aylarında Yaralı Melek‘i tamamlamış. Tamamlar tamamlamaz da isim koymadığı bu tabloyu Fin Sanat TopluluÄŸu’nun sonbahar sergisi seçmelerine göndermiÅŸ.

the wounded angel - hugo simberg OKUMAYA DEVAM EDÄ°N

Sanat üstüne

Lisa orada mısın? Benim, Bahar.

elliott erwitt 1997

Louvre Müzesi’ne ilk kez gittiÄŸimde mekan bugünkü haline göre daha sakindi. Gene de o günlerde ÅŸimdiyi öngörebilecek vizyona sahip olmadığımdan “bir müze bundan daha kalabalık olabilir mi?” diye düşündüğümü hatırlıyorum. Yıllar içinde yolum Louvre’a birkaç kere daha düştü ve ne kadar ÅŸanslıyım ki çok daha kalabalık olabileceÄŸini görerek büyük yanılgımdan kurtuldum.

Siz de fark ettiniz mi bilmiyorum, büyük müzelerin kendine ait bir ritmi vardır. Sanki kocaman sanal bir rüzgar tüm insanları baÅŸlangıç noktasından aynı yöne doÄŸru savuruyor gibidir. Ä°tiraz etmeye ya da baÅŸka bir yöne sapmaya çalışsanız da bir noktadan sonra pes ederek kalabalıkla birlikte akmaya baÅŸlarsınız ve sonunda illa ki kendinizi o müzenin yıldız sanat eserinin karşısında bulursunuz. ÖrneÄŸin Vatikan’da tüm yollar Sistine Åžapeli’ne çıkar. Oraya giden ziyaretçilerin çoÄŸunun da tek bir amacı vardır: Sistine Åžapeli’ne ulaÅŸmak. Müzede hedeflerine doÄŸru yürürler ve bu sırada da ilgilerini sunulmuÅŸ diÄŸer eserlerin olduÄŸu odalardan mecburen geçmek zorunda kalırlar.

OKUMAYA DEVAM EDÄ°N

Sanat üstüne

Bir kez daha Goya

Artık iyice yaÅŸlandığımdan mı yoksa çalışmaktan sıtkım sıyrıldığından mı bilemiyorum ama ne Internet’te ne kitaplarımın arasında yeterince vakit geçirebiliyorum. Son bir ayda iki büyük Internet baÅŸarım var.

  1. Jonathan Franzen’ın çok konuÅŸulan makalesini yayımlandıktan üç hafta sonra sonunda okuyabildim. Geç kalmış olsam da tebrik etmek isteyenleriniz varsa kabul ederim çünkü önce konuÅŸulanları duymuÅŸ sonra makaleyi okumuÅŸ biri olarak konuÅŸanların büyük çoÄŸunluÄŸunun Franzen’ın uzun ve yeni bir ÅŸey söylemeyen makalesini bitiremediklerine emin gibiyim.
  2. Ä°nternet’i okumayıp resimlerine baktığım anlarda bugün bazılarını sizinle paylaÅŸacağım çok güzel fotoÄŸraflar buldum.

Sizlerle daha önce “müze ziyaretçileri” baÅŸlıklı yazıda sanatı takdir eden insanların fotoÄŸraflarını paylaÅŸmıştım. Bu yazıdan sonra da takıntılı bir ÅŸekilde bu fotoÄŸraflardan aramaya devam ettim ve dün gece fark ettim ki bu sayede elimde Goya tablolarıyla ilgili çok sayıda fotoÄŸraf birikmiÅŸ. Bugün bunların en ilginçlerini sizle paylaÅŸmak istiyorum çünkü çok güzeller ve neden paylaÅŸmayayım ki?

Ä°lk fotoÄŸrafı, Martine Franck‘ın 1993 yılında Prado Müzesi’nde çektiÄŸi bir dizi fotoÄŸrafın arasında buldum. Goya’nın 3 Mayıs 1808 adlı tablosunu inceleyen ziyaretçi, dikkatini Fransızlar tarafından infaz edilmiÅŸ Ä°spanyol direnişçilerine vermiÅŸ. Benim bu tablodaki en sevdiÄŸim detay merkeze yerleÅŸtirilmiÅŸ beyaz gömlekli direnişçinin sol kolunun altındaki korkuyla ölümü bekleyen adamdır (sevmek için garip bir detay olduÄŸunun farkındayım).

martine franck - goya - prado museum OKUMAYA DEVAM EDÄ°N

Güzel şeyler, Sanat üstüne

Güzel şeyler no.1: müze ziyaretçileri

Biraz önce bu sitede “güzel ÅŸeyler” adında yeni bir kategori oluÅŸturdum. Bundan sonra (çok sık olamasa da) hoÅŸuma giden ÅŸeyleri sizlerle bu kategori altında paylaÅŸmayı planlıyorum. Bu kategorinin ilk konusu ise uzun zamandır biriktirdiÄŸim dünyanın farklı ülkelerindeki müzelerin ziyaretçilerinin fotoÄŸrafları olacak.

Daha önceki bir yazımda bahsettiÄŸim blog’da bu konuyla ilgili bir yazıyla karşılaşınca bu iÅŸi daha önce yapmadığım için biraz piÅŸman oldum. Ama çok da geç kalmadığıma içten içe inanıyorum. Bugün sizler için yedi fotoÄŸraf seçtim, beÄŸenmeniz durumunda devam edebilirim. Bu sayının kaçlara çıkabileceÄŸini tahmin bile edemezsiniz.

Ä°lk fotoÄŸraf Sunderland Müzesi’nden. 1913 yılında müzenin küratörlerinden John Alfred Charlton Deas ÅŸehirdeki körler okulunda okuyan çocuklar için koleksiyondaki heykelleri dokunarak hissetme seansları düzenlemiÅŸ. Bu seanslar o kadar baÅŸarılı olmuÅŸ ve memnuniyet yaratmış ki Deas, kör yetiÅŸkinleri de davet ettiÄŸi yeni seanslar baÅŸlatmış. Benim gizlice “Herkes İçin Sanat” ismini taktığım bu fotoÄŸraf da o günlerden birinde çekilmiÅŸ.

sessions for the blinds at sunderland museum OKUMAYA DEVAM EDÄ°N

Sanat üstüne

Sen ölürken

Geçen yaz başında en sevdiÄŸim Goya kitabının yazarı olan Avustralyalı sanat tarihçisi Robert Hughes’un bütün kitaplarını okumaya bir kere daha karar verdim. Bu, bu kararı son beÅŸ sene içinde dördüncü ya da beÅŸinci kez veriÅŸim olduÄŸundan, uygulamaya geçmeyi çok önemsedim ve aynı gün Hughes’un Roma’yı anlattığı adından kesinlikle anlaşılamayan Rome isimli kitabını satın aldım. Kitabı güneÅŸli bir günde, sıcaktan ustalıkla kaçarak ulaÅŸtığım büyük aÄŸaçlarla kaplı mahalle parkımızda okumaya baÅŸladım ve yaz boyunca okumaya devam ettim.

Bu kitap, Hughes’la ilgili önyargılarımın pekiÅŸmesini de saÄŸladı. Yazdığı makalelerdeki katılmadığım fikirlerinde bile beni gülümseten bu adamla tanışıp görüşsek çok eÄŸlenebileceÄŸimizi düşündüm. Hughes, bana takılmasından zevk alacağım o nadir insanlardan biriydi.

OKUMAYA DEVAM EDÄ°N