Bu yaz birkaç günü Londra’da geçireceğim ortaya çıkınca hem sevindim hem üzüldüm. Sevindim çünkü o şehirde yapacak binlerce şey bulabilirim. Üzüldüm çünkü kısıtlı vaktim vardı. Klasikleşmiş ziyaretlerimin bir kısmından vazgeçemediğimden geriye kalan az zamanda neler yapabileceğimi araştırdım ve sonunda alternatif Londra sokak sanatı turuna katılmaya karar verdim.
Tercihimin çok da rastgele olmadığını size itiraf etmek zorundayım. Uzun süredir “sokak sanatı” konusunda yeterli bilgimin ve ilgimin olmadığını düşünüp duruyordum. Dahası yeni gelen sanat akımlarına kapısını kapatmış, eskiye sıkı sıkıya bağlı o muhafazakar sanatseverlerden biri olmak büyük korkumdur. Sokak sanatına bu şekilde mi yaklaşıyorum şüphelerim o kadar yoğunlaşmıştı ki kendimi konuya eğilmek zorunda hissediyordum.
Normalde konuyla ilgili kitap taramaları yapar, bu kitapları edinir ve gecelerimi okumaya ve değerlendirmeye ayırırdım. Ardından Internet’i köşe bucak kurcalardım. Ama bu seferlik “modern zamanlar”da olmanın avantajından yararlanmak istedim.
Tura katılan tek insan olduğum şüphesiyle Liverpool Street’teki beyaz keçi heykelinin altına gittiğimde çok şaşırdım. Çünkü değişik milletlerden (Fransa, Güney Afrika, ABD ve hatta İngiltere) yaklaşık 30 kişilik bir topluluktuk. İnsanları ne kadar önemsediğimin kanıtı olan muazzam isim hafızamla adının Doug olduğuna neredeyse emin olduğum aşağıda sol resimde gördüğünüz sempatik ve konuşkan rehberimizle turumuza başladık.
Sanatçıların Brick Lane çevresinde neler yaptığını gözlemleme fırsatı bulduğumuz turun en güzel yanlarından biri Brick Lane’de olmasıydı. Bu sayede çok hoşlandığım keskin kahve kokusu ve o kadar da hoşlanmadığım ama ziyadesiyle ilginç bulduğum keskin köri kokuları arasında yürümeye başladık. Rehberimiz Dirk’ten öğrendiğime göre sokak sanatçıları hem legal (bina sahiplerinden izin alarak) hem de illegal yollarla sanatlarını icra edebiliyorlar. Legal olmasının avantajı eserin yaşam ömrünü uzatıyor olması.
Yürürken görmek için gerçekten dikkat etmeniz gereken sokak resimleri üreten sanatçı Meksikalı Pablo Delgado. Yukarıda sol taraftaki resimde gördüğünüz ufaklıkta figürlerine doğu Londra’nın birçok sokağında rastlanabiliyor. Sağdaki sanatçı ise rehberimiz Dave’i çok heyecanlandıran bir isim olan İspanyol Pez. Pez İspanyolca balık demekmiş. Böylece sanatçının bu eserinin temasını nasıl seçtiği de açıklanmış oluyor.
Benim beğendiğim isimler ise Avusturya’da yaşayan Jana & JS ikilisi oldu. Fotoğrafçılık da yapan ikilimizden biri depresif insan figürleri çizerken diğeri harita şeklindeki binaları bu figürlerin üzerine yerleştiriyor (Bu ikiliye dikkat!).
Tur grubumuzun heyecanından anladığım kadarıyla yukarıda çalışmalarından bazılarını gördüğünüz ROA sokak sanatının sevilen bir ismi. Belçikalı sanatçı sağ alttaki köstebeği Nisan ayında Chance Street’e çizmiş.
Bu iki adam kafası benim en beğendiğim sokak sanatı örneklerinden oldular. Ancak ne yazık ki rehberimiz Don’ın uzun uzun anlattığına emin olduğum sanatçısının ismini bir türlü çıkartamadım. Sağdaki önemli ifadenin ise Truman Building’in çevresinde bir yerlerde fotoğrafını çektim. Bu yazıya bakıp çenenizi sıvazladıktan sonra çok yakınındaki restoranda yemek yemenizi ve sonrasında da gene ismini hatırlayamadığım plakçıda dolaşmanızı tavsiye ediyorum (Ben turdan sonra bu ikisi için geri döndüm). Ve o plakçıdan bana “Notes on Scott Walker” isimli kitabı almayı ihmal etmezseniz sevinirim. Ben ihmal ettim, şimdi biraz üzgünüm.
Yukarıdaki parıltılı şeyleri yapan kişi Cityzen Kane. Rehberimiz Dan’in dediğine göre bu sanat parçaları özellikle geceleri çok güzel görünüyormuş. Aşağıdaki fotoğrafta görebileceğiniz üzere Cityzen Kane Buxton Street’in girişine de başka bazı sanatçılarla birlikte izini bırakmış.
Sırada turda dinlediğim en etkileyici hikâye var: Brick Lane’in kralı olarak anılan Charlie Burns, 1850’lerde dedelerinin kurduğu Bacon Street’te C.E. Burns & Sons isimli ikinci el mobilya işi yapan aile dükkanının sahibi imiş. 1915’te dünyaya gelen Burns yaşı sebebiyle iş dünyasından elini eteğini çektiğinde bile sokağını terk etmemiş. Önceleri dükkanda oturup işi idare edenleri kontrol ediyormuş. Artık yürümeyecek hale geldiğinde ise kızı arabayla evinden alıp dükkanın önüne getirmeye başlamış. Burns, arabanın içinde oturup hem sokaktan geçenleri izliyor hem de işleri takip etmeye çalışıyormuş. Bu şekilde Brick Lane’in en bilinen karakterlerinden biri haline gelen yaşlı adam 26 Mart 2012’de vefat etmiş. Sokak sanatçısı Ben Slow dükkanlarının hemen yan tarafına “King of Bacon Street” adıyla adamın bir portresini yapmış. Böylece Burns ölse dahi sokağını ve işini kontrol altında tutmaya devam edebiliyor.
Son fotoğrafımızın rehberimiz Damien’ın de söylediği gibi sokak sanatıyla bir ilgisi yok (Sanat bu değil!). Biz oralarda dolaşırken bir grup genç seksenlere saygı duvarına Back to the Future’ı resmediyordu. Ben de bu güzel anın fotoğrafını çekmekten kendimi alamadım.
Üstelik rehberimiz Dimitri’nin de vurguladığı gibi bu gençlerden bazıları ileride özgün eserler üretmeye başlayıp sokak sanatının saygın isimleri haline gelebilirler.
Tur sırasında gördüğüm eserler burada anlattıklarımla sınırlı değil. Invader, Stik, Ronzo, Banksy gibi birçok tanınmış sanatçının da eserlerini inceleme fırsatı buldum. Gene de sokak sanatıyla ilgili kesin karara varabilmiş değilim. Galiba o kitapları alıp okumam ve düşünmem gerekiyor. Buna rağmen Brick Lane’in zamanın su gibi aktığı pek eğlenceli bir yer olduğunu söyleyebilirim. Ayrıca bölgenin hemen çıkışında karşınızda gökdelenlerin sıra sıra dizildiği modern Londra’yı gördüğünüzde geriye dönüp kırmızı tuğlalı Brick Lane evlerinin daha ne kadar korunabileceğini merak ediyorsunuz. Umarım oralarda kalmayı başarırlar.
3 Yorum
İki adam kafası (özellikle solda olanı, ve yine özellikle beyaz tuğla duvar üzerinde olduğu için) bana fena halde şunu hatırlattılar: http://lightmasterstudios.co.uk/wp-content/uploads/2012/08/Wall-Scream.jpg
If you stare at this…ile başlayan resim de bana otomatik kapı çarpar yazısını hatırlattı :))
O küçücük resimler, ne kadar da durduk yerde güzellik vermiş. Kendi halinde gibi ama değil de.