Bugün sizinle benim için önemli bir tablo kümesini paylaşacağım. Benim için önemliler, çünkü birkaç senedir sinsi bir sessizlikle bu tabloları araştırıyordum. Hatırlarsanız, daha önceki bir yazıda dünyanın farklı yerlerindeki müzelerin ziyaretçilerinin fotoğraflarını konu etmiştim. Bugün ise bu temayı işleyen ressamların eserlerine göz gezdireceğiz.
Bu konuya duyduÄŸum ilgi, Edgar Degas’nın 1880’lerde Louvre Müzesi’nde çizdiÄŸi aÅŸağıda görebileceÄŸiniz dört tablosuyla karşılaÅŸmam sonrasında baÅŸladı. Degas’nın bu çalışmalarındaki modelleri tanıdık isimler: Aynı zamanda Degas’nın yakın arkadaşı olan Amerikalı ressam Mary Cassatt ve onun kız kardeÅŸi Lydia. (Ãœnlü olan Mary olduÄŸu için eserler sanki tek bir insan barındırıyorlarmışcasına Mary Cassatt Louvre’da diye adlandırılmış.)
Birmingham Müzesi’nde sergilenen Twas a Famous Victory‘i 1883 yılında Edward Richard Taylor yapmış. Anladığım kadarıyla Ä°ngiltere’de 1800’lerin ikinci yarısında denizcilik zaferlerini müzede kutlayan insanlar temalı tablo modası varmış. Neden böyle söylediÄŸimi birkaç tablo sonra anlayacaksınız.
Açıkçası, Belçika’nın Manet’si olarak anılan Henri de Braekeleer’in 1886 tarihli Ä°ngilizce’si Picture Lover olarak geçen tablosunun bir müzeyi konu edindiÄŸinden çok emin deÄŸilim. Ressamın 1880’lerde ağır depresyon problemiyle boÄŸuÅŸtuÄŸunu ve çok az eser ürettiÄŸini biliyorum. Bu yüzden de bu kapalı alanın müze olma olasılığı biraz düşük. Gene de tabloyu sevdiÄŸimden onu kayırmaya karar verdim.
Bir sonraki tablo bugün ne zamandır beklettiÄŸim bu yazıyı bitirmeme sebep oldu. Fransız ressam Julie J. Buchet’nin hangi müzeyi çizdiÄŸini maalesef bilmiyorum. Aranızda bilgisi olan var mı?
Julie J. Buchet ile aynı yılda (1886) Giuseppe Gabrielli’nin nereyi çizdiÄŸini ise biliyorum: Londra Ulusal Galerisi’ni. Bu tablonun doÄŸal renklerinin aÅŸağıdaki gibi olduÄŸunu hiç sanmıyorum ama Internet’te daha düzgün bir versiyonunu bulamadım. Åžunu da söylemeden geçemeyeceÄŸim: Ulusal Galeri ne kadar azametli görünüyor, deÄŸil mi?
Thomas Davidson’ın 1894 tarihli England’s Pride and Glory isimli tablosu ise Greenwich’teki Deniz Kuvvetleri Galerisi’nde geçiyor. Burada genç bir oÄŸlan çocuÄŸu Lemuel Francis Abbott tarafından yapılmış Britanyalı Deniz Komutanı Horatio Nelson’ın portresine bakıyor ve geleceÄŸi için ilham alıyor.
Tekrar Louvre’a dönüyoruz. AÅŸağıdaki tabloyu 1894 yılında Louis Beroud yapmış. Dürüstçesi çok bir numarası olduÄŸunu düşünmüyorum ama müze temalı tabloları konu ettiÄŸim bir yazıda numarası olduÄŸunu düşünmediÄŸim bir eseri es geçmek istemedim.
AÅŸağıdaki resmi Henry James’in The Ambassadors isimli romanının Penguin Classics basımının kapağında gördüm. Çok araÅŸtırdım ama ressamını öğrenemedim. Bu yüzden tam hali bu mudur yoksa tablonun bir parçası mı sorusunun da cevabını bilmiyorum. Belki ilerleyen günlerde cevabı bulurum.
Gelelim eÄŸlenceli tablolara. Norman Rockwell’in Art Critic isimli tablosu bu serinin en komik eseri bence. Özellikle saÄŸdaki tablodaki asil beylerin eleÅŸtirmene bakışları muazzam.
Rockwell’in müze temalı çalışmaları Art Critic ile sınırlı kalmamış. 1950’lerde baÅŸka eserlere de imza atmış. (Pollock ve Picasso’yu tanıdım ama soldaki portrenin kimin olduÄŸunu biliyor musunuz?)
Müzelerde geçen tablolara olan ilgim bir süre yeni ressamla tanışmama da vesile oldu. Bunlardan biri de Kanadalı Oscar Cahén. Cahén’in çalışmasında havada dönen Miro’ları ben de bir yerlerde görmüştüm ama onun dışında müze bana tanıdık gelmedi.
Leon Kroll’un 1964 yılında yaptığı tablonun ismi Girls at the Exhibition. Ama kızlar kim ve hangi sergideler sorularının cevabı belirsiz. Gene de 1964’te böyle bir eserin üretilmesini ilginç buldum.
AÅŸağıdaki resimler Karen Jurick’e ait. Sanatsal deÄŸerleri tartışılır. Jurick benzer temalı eserleri sitesinde satıyor. SeçtiÄŸi tabloları sevdim (Sargent!). Ayrıca ısmarlama yapıyorsa bunun güzel bir hediye olabileceÄŸini düşünüyorum.
Rembrandt’a (aka RembroÅŸ) bakan bu çifti eskiz defterine Will Freeborn çizmiÅŸ. Bu çalışmanın benim adıma önemi biriktirmeye baÅŸladığım bu kümenin ilk elemanı olması (-ki hafızası kuvvetli okuyucular bu çalışmayı Tumblr’da çok eskiden paylaÅŸtığımı hatırlayacaktır).
Aramızda kalsın, bu aralar çok güzel müzeler gezdim ve birkaç tane daha gezmek için kafamda kırk tilki dolaşıyor. Bir yerlerde, müzeye gitmenin insana ilham veren eylemlerden biri olduğunu iddia eden bir makale okumuştum. Bu gezilerimin bana kazandırdığı ilhamlar blogumu nasıl etkileyecek, gelecek günlerde göreceğiz.
O zamana kadar esen kalın, çünkü insanın içinde bir rüzgarın dolaştığını hissetmesi çok güzel bir his.
2 Yorum
“Crac!” / Frédéric Back / 1981
15 dakika ayırabilirseniz, seyretmenizi öneririm.
http://www.youtube.com/watch?v=xsWU-nksQWA
Konuyla ilgisi, öykünün müzede bitmesi.
Hem, büyülü bir film.
Film çok güzel, çok teşekkürler paylaştığınız için.