Ocak ayında Twitter’da akıllı telefonlardan önce insanların birbirlerini nasıl görmezden geldiÄŸini gösteren bir tweet gördüm. Bu tweet pek çok açıdan hoÅŸuma gitti ve retweetledim. Her ÅŸeyden önce görmezden gelmenin kanıtı olarak gösterilen tablo son zamanlarda -belki de- aşırı sayılabilecek bir ilgiyle yaklaÅŸtığım Skagenli ressamlardan Peder Severin Krøyer’e aitti. Ãœstelik gene son zamanlarda aile portrelerine fazlasıyla ilgi duyuyordum ve Krøyer’in eseri benim bu tarzın baÅŸarılı örneklerinden olduÄŸunu düşündüğüm bir portreydi.
Tweeti gördüğümde her ne kadar gülsem de yazanın bir miktar abarttığını düşündüm. Ne de olsa birbirleriyle ilgilenmemenin kitabını yazan pek çok grup tablosu görmüştüm. Gene de olanca umursamazlığımla bu konuya takılmadım. Ancak Alex Soojung-Kim Pang‘in itiraz yazısını okuyunca duruma daha fazla kayıtsız kalamadım. Pang’in yazısında en sevdiÄŸim ÅŸey içeriÄŸin sadece itirazdan oluÅŸmamasıydı. Son derece faydalı ve bilgilendirici bir yazıyla karşı karşıyaydım. Bu yüzden de Pang’den bu yazıyı Türkçe’ye çevirmek için izin istedim. O da beni kırmadı ve bu izni verdi. AÅŸağıda bu çeviriyi bulabilirsiniz. Umarım siz de benim beÄŸendiÄŸim kadar beÄŸenirsiniz yazıyı. (Çeviri konusunda desteÄŸini esirgemeyen sevgili kardeÅŸime teÅŸekkür ediyorum. O çok iyi biliyor ama siz de bilin: Benim kardeÅŸim hayatta benim sahip olmadığım tüm iyi özelliklere sahip afacan bir insandır.)
“Akıllı telefonlardan önce insanlar birbirlerini nasıl görmezden geliyorlardı”‘daki yanlış
Alex Soojung-Kim Pang, 20 Ocak 2015
Bu tweet bir süredir Twitter’da dolaşıyor:
“Akıllı telefonlardan önce insanlar birbirlerini nasıl görmezden geliyordu.”
Gördünüz mü? İnsanlar birbirlerini defterlere bakarak, gazete okuyarak ve örgü örerek görmezden geliyorlar! Bu durumda siz mızmızlar neden akıllı telefonlardan şikayet ediyorsunuz ki? Aileler birbirlerini mütemadiyen görmezden gelir zaten.
Ä°ÅŸin aslına bakacak olursanız, bundan çok emin deÄŸilim. Böyle bir konuyu tartışmanın insanı ukâla ve hatta sıkıcı (“bu sadece bir tablo ve ona eklenmiÅŸ komik bir baÅŸlık! Böyle bir ÅŸakayı bile anlayamıyor musun?”) gösterme riski taşıdığını biliyorum. Fakat neÅŸeli (ya da birazcık alaycı) bir memi ciddiye almak ve bu tablodan neler olduÄŸunu, bu insanların kim olduÄŸunu ve bir insanı görmezden gelmenin aslında ne demek olduÄŸunu sorgulamak ilginç ve anlamlı bir alıştırmaya da dönüşebilir.
İlk olarak tabloyu ve modellerin kim olduğunu konuşalım.
Hirschsprung Ailesi’nin Portresi, 1881 yılında Danimarkalı ressam Peder Severin Krøyer tarafından yapıldı. Açık renkli takım elbisenin içindeki adamın ismi Heinrich Hirschsprung idi ve Hirschsprung, babasının kurduÄŸu ÅŸirketi devam ettiren varlıklı bir tütün üreticisiydi (Hirschsprung sigaraları yıllardır piyasadaydı).
Uzun zamandır Krøyer’in müşterisi olan Hirschsprung, ressamın erken dönem eserlerinin bazılarını da satın almıştı. Krøyer ise döneminin önde gelen Danimarkalı ressamlarından biriydi, Danimarkalı Ä°zlenimcilerden oluÅŸan Skagen Okulu’nun kurucularındandı. Zaman içerisinde tutkulu bir koleksiyonere dönen Hirschsprung, tablolarını sığdırabilmek için yeni bir ev satın almak zorunda kaldı. 1900’lerin başında Hirschsprung Koleksiyonu‘nun devlete bağışlanması ile tablo günümüze kadar varlığını koruyabildi.
Resim nerede yapıldı? Büyük ihtimalle ailenin Kopenhag’ın kuzeyindeki Sjaelland ÅŸehrinin içinde kalan Skodsborg kasabasındaki yaz evinin terasında.
Tabii ki, resimdeki insanlar poz vermiÅŸlerdi. Ancak bu pozun çok yapmacık olmadığını söyleyebiliriz. Bu tarz grup portrelerinin maksadı içindeki her bireyi kendi karakterlerine uygun bir durumda ve eylemde, en rahat oldukları ÅŸekilde resmetmektir. Soldaki iki oÄŸlan çocuÄŸu (Ivar ve Aage) boÅŸ bakışlarla uzaktaki bir ÅŸeyi izliyor. Ä°lgisizliklerinden anladığımız kadarıyla ÅŸok edici ya da ilginç bir ÅŸeyle karşı karşıya deÄŸiller. Heinrich (aile reisi) ve Oscar bir eskiz defterini inceliyorlar. Hirschsprung Koleksiyonu küratörlerinden Anna Schram Vejlby’nin söylediÄŸine göre bu eskiz defteri P. S. Krøyer’e ait ve defterde aile üyelerinin portre taslakları var. Yani Heinrich, içinde olduÄŸu tablonun neye benzeyeceÄŸini inceliyor. Vejlby‘nin vurguladığı bir baÅŸka nokta ise bu defterin hâlâ aileye ait olduÄŸu.
En saÄŸ tarafta anne Pauline ressama (ve dolaylı olarak izleyene) bakan kızı Ellen’i izliyor. Her ikisi de örgü örüyorlar (veya dikiÅŸ dikiyorlar). Kendi iÅŸine baktığını söyleyebileceÄŸimiz tek insan olan Robert ise en ortada oturmuÅŸ gazete okuyor.
Bu tip düzenlemelere on dokuzuncu yüzyıl resimlerinde oldukça sık rastlanır. ÖrneÄŸin, Renoir’ın Tekne Partisi tablosunu ele alalım.
Örneklerimin sayısını az bulabilirsiniz ancak bu tablolar binlerce akÅŸam yemeÄŸi, gezinti, kafe ve tekne gezisi vs. sahnelerini ve portreleri temsil ediyor. Genel olarak eÄŸer grup halinde bir oyun oynamıyor ya da bir toplantı yapmıyorsanız, Hirschsprung’ların Portresi bir grup insanın bir araya geldiklerindeki hali gösteriyor: Ä°kili ya da üçlü gruplara ayrılma ve bazılarının yalnız başına kendi hallerinde takılması.
(Hafızanızı tazelemek için tabloyu bir kere daha kopyalıyorum.)
Akıllara gelebilecek baÅŸka bir soru ise böyle bir grubun gerçekte ne kadar iletiÅŸime açık olduÄŸu. Hirschsprung Ailesi’nin çaÄŸdaÅŸları bu portreye baktığında birbirlerini sevmeyen, kıl olunabilecek (sonuçta burada Danimarkalılardan bahsediyoruz) bir grup mu yoksa olaÄŸan bir aile mi görüyorlardı?
Peki bu neden önemli? Önemli, çünkü bu, bir kiÅŸiyi görmezden gelmenin ne demek olduÄŸunu görselleÅŸtiriyor. Normalde sınıftayken ya da bir toplantıdayken konuÅŸmacıyı dinlemeniz beklenir. Bilinçli (gazeteninizi okuyarak, e-postalarınızı kontrol ederek) ya da bilinçsiz (hayallere dalarak, camdan dışarıya bakarak) bir ÅŸekilde bunu yapmamak onları görmezden gelmektir. BaÅŸka bir deyiÅŸle sizin bu insana dikkatinizi vermenizle ilgili bir beklenti vardır ve siz bu beklentiyi karşılamakta baÅŸarısız olmuÅŸsunuzdur. ÖrneÄŸin, Norman Rockwell’in Rus Sınıfı isimli eserinde saÄŸdaki oÄŸlan çocuÄŸu Lenin’i görmezden gelmektedir.
Benzer ÅŸekilde, gene Rockwell’in aÅŸağıdaki çalışmasında saÄŸ taraftaki küçük kız öğretmenlerini ve sınıfın geri kalanını gözle görülebilir ÅŸekilde görmezden gelmektedir.
Öte yandan, bazı yerlerde insanlara dikkatinizi vermeniz beklenmez: Sinemada, metroda, kütüphanede, araba sürerken. Bu gibi durumlarda başka bir işe yoğunlaşmış olduğunuz varsayılır. Hatta diğer insanlarla konuşmanız, onlara bakmanız terbiyesizlik olarak bile kabul edilebilir. Kısaca, bir insanı görmezden gelmek, sadece bir durum değil, bir eylemdir. Birini görmezden geldiğinizi söylemek demek bunu o kadar isteyerek yapıyorsunuz ki muhtemelen aslında o insanlara aldırış etmeniz gerektiğinin farkındasınız demektir.
Peki, Hirschsprung ailesinin üyeleri birbirlerini görmezden geliyorlar mı? Sanmıyorum.
Masadaki üç fincan, içki şişesi ve likör bardağı zamanın akşam üstü olduğu izlenimini uyandırıyor. Ailenin sabah kahvaltısından sonra ilk kez bir araya gelmiş olma ihtimali yüksek. Baba işten, büyük kardeş ofis veya üniversiteden henüz dönmüş, diğerleri de gün boyunca kendi işleriyle uğraşmışlar. Akşam yemeği öncesi bütün aile bir içki içmek ve yorgunluk atmak için bir araya gelmiş. Böylesi bir toplanmada, kişilerden iyi davranışlar ve nezaket beklenebilir ancak keyifli/şen olmaları bir gereklilik değildir. Birbirlerini tanıyan insanlar arasında arkadaş canlısı olmak için çok fazla bir baskı yoktur. Doğrusu esas keyif veren, böyle bir toplanmada sizden zorla konuşkan olmanızın beklenmemesidir. Herkesin beraber olduğu fakat rahatça takılabileceğiniz ortamlar.
Dahası, 19. yüzyılın sonlarında, çoÄŸu burjuva çocuÄŸu dadıları ve öğretmenleri ile ebeveynleriyle geçirdiklerinden daha fazla zaman geçiriyordu. Bu durumda Heinrich ve Pauline’nin fazla interaktif olmaları beklenemez (çocukların bile böyle bir beklentisi yoktur).
Yani bu tabloya baktığımızda insanların birbirlerini görmezden geldiklerini düşünmemiz için fazla bir neden yok. Gazete, taslak defteri ya da dikiş dikmek gibi teknolojiler insanların ayrı düşmesine sebep olmuyor. Eğer bu teknolojiler var olmasaydı, insanlar farklı işler yapacaklardı.
Yani, hayır, akıllı telefonlardan önce insanlar birbirlerini böyle görmezden gelmiyorlardı.
Zannediyorum bu tabloyla ilgili vurgulanması gereken bir başka nokta da modellerin dikkatlerini vermekle suçlandıkları hiçbir unsurla (gazete, dikiş, katalog/taslak defteri) pür dikkat ilgilenmiyor olmaları. Bu unsurlar ne sizi oyalamak için tasarlanmışlardır ne de ortadan kaldırmanız durumunda itiraz edeceklerdir. Size sayfadan ayrılmak istediğinize emin olup olmadığınızı sormayacakları gibi şu anda kendilerinden ayrılmanız halinde sonuçlarınızın saklanamayacağıyla ilgili bir uyarı vermeyeceklerdir. Hiçbiri, oyunu bırakmanın arkadaşlarını da terk etmek anlamına geldiği hissini de uyandırmaz (Örneğin Drawsome uygulaması tam olarak bunu yapar). Bu da vurgulanmayı hak eden bir fark.
4 Yorum
Adam baÅŸtan disclaimer ile gelmiÅŸ evet ama kurtarmamış bence. “Yazık, fazla ciddiye almış” demeden edemedim. :)
Afacan kardeşinin de senin de elinize sağlık tabii; okuması eğlenceliydi cidden.
Yine her zamanki gibi sayenizde bilgim olmayan bir konuda bir şeyler öğrendim. Güne böyle hoş bir yazıyla başlamak ne kadar keyifli :)
Benim Krøyer’in ismini ilk duyuÅŸum karısını anlatan bir filmi izlememle olmuÅŸtu. Sizinle de paylaÅŸmak istedim. Kendisi gibi ressam olan eÅŸi Marie Krøyer ‘in kocasının gölgesinde kalışını anlatan film bu: http://en.wikipedia.org/wiki/The_Passion_of_Marie. film çok güzel görüntülere sahip, bir ressamın hayatını anlatırken estetiÄŸi ön planda tutmuÅŸlar. ayrıca sanat camiası dedikodusu her daim ilgi çekici! :)
Dedikoduya bayılırım. Hele de 19. yüzyılın sanat dünyası hakkındaysa. Benim filmden Kroyer sayesinde haberim oldu. Hatta Youtube’da Türkçe dublajlı olarak yüklü (neden, nasıl?).
Skagenli ressamlarla kafayı bozmuÅŸ haldeyim. Danimarka’daki küçük kasabaların müzelerini bile takip ediyorum. Nerden çıktığı belli olmayan stalker’lar gibi müze gezen Danimarkalıların instagram/twitter/blog hesaplarına “Meraba, bu çektiÄŸiniz fotoÄŸraftaki soldaki tablo kimin?” gibi sorular bırakıyorum. Dahası tüm müzelerin en büyük yalakası haline gelmeme ÅŸu kadarcık kaldı (“amazing photo!” falan yazdım birkaç tanesinin altına) Geçenlerde Tuxen Sergisi açıldı, gidemedim diye aÄŸlayacaktım neredeyse. Ruh saÄŸlığımdan endiÅŸe ediyorum, bu yıl kesinlikle bir Danimarka turu yapmak zorundayım :)
Bence stalker’lık böyle olacaksa olsun! :) eski zaman sanat dedikodularını okumak benim de sevdiÄŸim ÅŸeylerden. itiraf ediyorum, ben de ressam/yazar kimselerin hayat hikayelerini google’lıyorum, kaçıncı sayfaya kadar gittiÄŸimi söyleyemem bile!
Danimarka sanat çevrelerine siz dedikten sonra dikkat edeceğim ben de. Üç sene önce gittim ancak itiraf ediyorum, bir tane bile müzeye gitmedim orada. Neden derseniz çok geçerli bir sebebim var: yaz mevsiminde o doğayı gördükten sonra kendimi yabana vurdum! şimdi parçalar birleşiyor, Skagenli ressamların doğadan ilham almasına şaşmamalı. hep içim acıyor bizde yeşil bilincinin olmadığını görünce.