Hiçbir bilimsel ölçümlemeye dayanmayan bir tezim var: Bana kalırsa dünyanın en sevilen ressamı bundan 125 yılı önce yeryüzüne veda etmiş olan Vincent Van Gogh. Bu tezimi bilimsel olarak ispatlayamamam anılarımla destekleyemeyeceğim manasına gelmiyor elbette ki.
Geçen yıl, uçak biletini alma gafletinde bulunduktan sonra tüm Avrupa’nın tatil olduğu günlerde Amsterdam’a gideceğimi fark etmiştim. Öyle ki otellerin (ve diğer kalınacak yerlerin) doluluk oranı %98’di. En sonunda kalacak yer bulabildiğim günleri Amsterdam’da geçirip gezimi ülkenin diğer şehirlerinde tamamlamaya karar verdim. Müzeler bölgesinde tam da Van Gogh Müzesi’nin karşısında adı ne tesadüftür ki “Van Gogh” olan bir otelde yer ayırtabildim. Van Gogh Müzesi’ni tekrar gezmek ilgimi çekmiyordu. Ancak müzede pek sevdiğim bir ressam olan Félix Vallotton’un sergisi vardı ve işte o sergiye çok ama çok gidesim vardı. Van Gogh Müzesi’nin kapısında sabah yediden itibaren oluşan inanılmaz sırayı gördüğümde gözlerim yerinden oynadı. Saat onda açılan mekan için ziyaretçilerin bu hırsı inanılmazdı. Orada kaldığım sürede gün boyunca sokaklarca sıra oldu (önceden alınmış biletler için bile) ve bu sıra bir an olsun azalmadı. Bir akşam, müzenin kapanmasına yarım saat kadar bir zaman kalmışken, sonsuza uzayan sıraya baktım ve “sanırım dünyanın en sevilen ressamı Van Gogh” dedim. (Tezimin ispatı olan “işte o anı” budur!)
Mayıs başında Twitter’da Van Gogh’un yeni fotoğrafı bulunduğuna dair bir haber okudum ve bu fotoğrafı ben de büyük bir heyecanla paylaştım. Aşağıda görebileceğiniz bu fotoğrafla ilgili duyduğum heyecanın sebebi sadece Van Gogh değil. Fotoğrafta Van Gogh, yakın arkadaşı olan ressamlar Emile Bernard ve Paul Gauguin ile bir içki masasında görülüyor. İlgi duyduğum tarihi kişilerin böylesi gündelik ama aynı zamanda özel anlarına şahit olmak beni her zaman heyecanlandırır.
Soldan üçüncü sırada piposuyla poz veren Van Gogh, hemen solunda Emile Bernardve en sağdaki beyefendi ise bildiğiniz Gauguin.
Geçen haftalarda bu fotoğraf Türkiye’de bir anda popüler oldu (satılacağı haberlerinin çıkmasıyla birlikte). Bu paylaşımlar yanlış bir bilgiyle birlikte yayıldı. Öncelikle bu yanlışı düzeltmekte fayda var: Yukarıda gördüğünüz fotoğraf Van Gogh’un tek fotoğrafı değil. Van Gogh’un yetişkinliğine ait yüzünü görebildiğimiz tek fotoğrafı (Yüzün görünmesi vurguma biraz sonra döneceğim). Kişisel fikrimi soracak olursanız Van Gogh çizdiği otoportrelere göre çok daha yakışıklı bir adammış. Buyrun, siz de yakından bakın ve kendiniz karar verin.
Van Gogh’un fotoğraf çektirmeyi sevmediği biliniyor. Kız kardeşi Willemien’e 19 Eylül 1889’da yazdığı mektubunda
“Fotoğrafları korkunç buluyorum ve özellikle de tanıdığım ve sevdiğim insanlara ait bir tane bile fotoğrafa sahip olmak istemiyorum.”
diye yazmış. Ressam bilinen iki fotoğrafından birini beş yaşında, diğerini ise 18 yaşında bir kitapçıya işe girerken çektirmiş.
Hatırlayanlarınız olacaktır, bir süre önce de Van Gogh’un yeni bir fotoğrafının bulunduğu iddiasıyla ortalık şenlenmişti. Meşhur otoportrelerindeki haline çok benzeyen bir yüze sahip bu adamın Van Gogh olmadığı iki şekilde kanıtlandı. Birincisi yukarıda Van Gogh olduğu bilinen fotoğraflarda ressamın sahip olduğu burunla bu adamın sahip olduğu burun arasında bir alaka yok. Ressam arada burnunu kırmış olabilir mi diye düşünüldüğünden kayıtlar incelenmiş, ancak ressamın yaşamında bir burun vakasına rastlanmamış. Daha da önemlisi fotoğrafın çekildiği Victor Morin’e ait fotoğraf stüdyosu Fransa’da değil, Kanada’daymış. Bu fotoğraf da Kanada’da çekilmiş. Van Gogh’un Kanada’ya hiç gitmediği de bilindiğinden bu kişinin Van Gogh olmadığına karar verilmiş. Sonuçta ressamın otoportrelerinde görmek istediğini çizmek gibi bir hakkı olduğunu unutmamalıyız. Bu noktada şöyle bir iddiam var: Bu aşağıdaki kimliği belirsiz şahıs ve Vincent Van Gogh, Van Gogh’un benzerleri yarışmasına katılsa bu şahsın birinci olacağına eminim. İkinci de muhtemelen şu linkteki kişi olacaktır. Ressamın ise ilk ona girebileceğini bile zannetmiyorum. (Ve bu sence kimin suçu Vincent?)
Bu fotoğraf mevzusuna son verip sizlere veda etmeden önce en sevdiğim Van Gogh fotoğrafından da biraz bahsetmek isterim. Bu fotoğrafta Van Gogh ve Emile Bernard, Seine kıyısında oturmuş sohbet ederlerken görülüyor. Fotoğraf sevmediğini artık bildiğimiz Van Gogh bizlere sırtını dönmüş, Bernard’ın ise yüzünü görebiliyoruz. Aralarındaki masanın üzerinde ne olduğu görünmüyor ama arkada kalan duvarda şarap yazması ikilinin şarap içtiğini düşündürüyor.
Bana kalırsa yukarıdaki tüm fotoğraflar bir yana o tüm o hayran olunan eserleri yaratan Van Gogh sanki en çok da Seine kıyısında dostuyla sessizce sohbet eden bu sırtı dönük adamdır. Siz ne düşünüyorsunuz?
3 Yorum
Anca okuyabildim ve yine bilgilendim sayende, tişkürderim.
Yine yazınızı okuyunca yüzümde bir tebessüm belirdi. daha önce hiç düşünmemiştim ama sanırım bence de Van Gogh tarih sahnesinin en sevilen ressamı. Neden acaba?
Yazınızın ardından benim de aklıma başka bir şey geldi. Önümüzdeki yıllarda bir Van Gogh filmi çekilse güncel aktörlerden hangisi fizikî açıdan uygun olur diye düşündüm de kızıllıklarından olsa gerek Michael Fassbender ve Tom Hiddleston aklıma geldi. Fazla mı iddialı oldu yoksa? (Gerçi Van Gogh bence de hoş bir insanmış:) )
Van Gogh’un son ortaya çıkan fotoğrafına bakınca ben de “aslında bir hayli hoş bir insanmış” diye düşündüm :) BBC’nin bir dizisinde Cumberbatch oynamış ama ben daha kızıl birini hayal ediyorum hep. Fassbender biraz fazla heybetli kalabilir (gerçi kızıl sakallarıyla hüzünlü bir adama çok kolay dönüşüyor) ama Hiddleston’a varım :) Bir de ismini hatırlamadığım Homeland’de oynayan aktör belki? (Hiddleston’a karşı ergen bazı duygularım da var) Bir de Kevin McKidd nasıl olur diye düşündüm?
Öte yandan Van Gogh’un dünyanın en sevilen ressamı olduğuna emin gibiyim ama sebebini tam olarak çözebilmiş değilim.